Kaan Öztoprak
TUDPAM Araştırmacısı
Haber
“Son aylarda ilişkilerin yumuşadığı Türkiye-Yunanistan hattında tansiyon son günlerde yeniden tırmandı. Yunanistan’ın Ege Denizi’nde ilan edeceğini duyurduğu ‘deniz parkı’ iki ülke arasında kriz yarattı.” (Sözcü, 10.04.24)
TUDPAM Haber Analiz
2020-2023 yılları arasında son dönemlerin en çetin koşullarına rastladığımız Türk-Yunan ikili ilişkileri, kısa bir detant döneminin ardından tekrar gerginleşebilir. Ankara, 16-17 Nisan’da Atina’nın ev sahipliği yapacağı ‘Okyanuslarımız Konferansı’ sırasında biri Ege diğeri ise İyon Denizi’nde iki yeni deniz parkı ilan edileceğinin duyurulmasına sert tepki gösterdi. Bu durumun çevre duyarlılığının bilinçli olarak politize edilmesi olarak yorumlayan Türk Dışişleri Bakanlığı, AB dahil tüm üçüncü parti kuruluşlara konunun gözden geçirilmesi gerektiğini açıkladı. Ege’de hâlihazırda var olan onca sorunun yanına bir yenisi mi ekleniyor düşüncesi yanıltıcı olabilir. Zira Türk tezine göre deniz parkları doğrudan Ege’deki sahipsiz ada, adacık ve kayalıklar üzerindeki kontrol problemiyle bağlantılı ki bu sorun, 1996 yılında Bodrum açıklarındaki Kardak kayalıklarında iki komşu ülkeyi savaşın eşiğine getirecek derecede tansiyonu yükseltmişti. Dolayısıyla Ege Denizi’ndeki hâkimiyet tartışmalarına konu olan problemlerin yeni bir uzantısıyla karşı karşıyayız. Peki bahsi geçen ‘deniz parkı’ tam olarak ne anlama geliyor?
Deniz Parklarının Statüsü ve Mavi Ekonomi
Deniz parkları, çevreci iklim politikaları geliştiren ülkelerin sürdürülebilir mavi ekonomi yaratmak adına içerisinde veyahut kıyılarına sınırı olan sular üzerinde ilan ettikleri alanlara verilen addır. Bu ekonomik model yoluyla denizler ve okyanuslar üzerinden sağlanan turizm, ulaşım, enerji ve taşımacılık gibi ekonomik sektörlerin hepsinin iklim değişikliğine karşı duyarlı hâle getirilmesi amaçlanmaktadır. Her ne kadar kâğıt üzerinde bir çıkar ilişkisinden bahsedilmese de bu parkların yönetimi, çoğu zaman ilan eden devletlerin kendileri tarafından sağlanır. Dünyanın dört bir yanından örneklerini görebileceğimiz bu sit alanı benzeri bölgelerin Ege Denizi’nde de yansımalarını görmek mümkün. 1992 yılında Yunanistan’ın Kırlangıç Adası ve çevresindeki üç deniz millik alanda ilan ettiği deniz parkı, kuzey Ege bölgesinde neredeyse iki bin kilometrekarelik alanı kapsayan bir ulusal park olarak varlığını sürdürmekte ve bir yenisi daha yolda gözüküyor.
İki Seviyeli Oyun Teoremi ve Ege Denizi’ne Yansıması
Siyaset Bilimci Robert Putnam’ın 1988 yılında ortaya koyduğu iki seviyeli oyun teoreminin belki de başat örneklerinden birisi Türkiye ve Yunanistan arasında yaşanan ilişkilerdir. Teoreme göre aralarında anlaşmazlık bulunan ülkeler, iki tarafı da eşit şartlarda kazançlı çıkartacak koşullarda ortak noktaya varma eğiliminden uzak kalabiliyorlar. Çünkü yönetim ortakları veya seçmenler kendi ülkelerinin çıkarının en üst seviyede olması adına hükûmetlere devamlı baskıda bulunuyor. Dolayısıyla benzeri iç politik baskı grupları ikna edilmeden uluslararası alanda taviz sayılabilecek adımların atılması güçleşiyor. Tam da bu noktada hükûmet yetkilileri, ülke içerisinde yer alan inatçı duruşu müzakere ortamlarında koz olarak kullanabiliyor ve uluslararası alanda verilecek kararları iki farklı seviyede değerlendirilecek bir boyuta taşıyor. Bu doğrultuda Türkiye ve Yunanistan arasında dönemsel olarak artan ve azalan gerilim dalgalarının, iki ülke açısından da iç politikadaki kırılma noktalarına, çoğu zaman seçimlere, tekabül ettiğini görmek zannediyorum ki çok şaşırtıcı olmayacaktır. Özellikle Ege’de atılacak adımlar konusunda her iki tarafın da vereceği kararların iç siyasetle bir bağı olduğu aşikâr. Pek tabii bu durum, diplomasi yoluyla masada varılacak bir anlaşmayı uzak bir ihtimal hâline getiriyor.
Belki de bu iki seviyeli oyun pratiğindendir ki Türk Dışişleri Bakanlığı’nın Ege’de planlanan yeni deniz parklarına karşı tepkisi gecikmedi. Yunan karar verme mekanizmasını çevrecilik adı altında kendi çıkarlarına hizmet sağlamaya çalışmakla suçlayan Türk yetkililer, Ege Denizi’nin kendine has statükosu gereği gelişmelerin dikkatle incelenmesi gerekliliğini vurguladı. Diğer yandan Yunan mevkidaşlar Türkiye’nin konuyu siyasileştirmeye çalışmasına izin verilmeyeceğini açıkladı. Yukarıda açıklanan teoreme güzel bir örnek olacak şekilde Yunanistan ana muhalefet partisi yetkilileri, hükûmetin gerekli sertlikten uzak diplomatik hamlelerini yetersiz bulduğunu ve Türk tarafının provokasyonlarına boyun eğilmemesi gerektiğini açıkladı. Önümüzdeki günler sorunun nereye evrileceğini gösterecek ve belki de deniz parkları, bu teoremin Ege özelinde incelenmesi adına örnek bir vaka olarak yerini alacak.
Kaynakça
Robert D. Putnam (1988), “Diplomacy and Domestic Politics: The Logic of Two-Level Games,” International Organization, 42(3), 427–460. http://www.jstor.org/stable/2706785
“SYRIZA condemns Turkey’s provocations, calls for diplomatic action.” Ekathimerini, https://www.ekathimerini.com/news/1236086/syriza-condemns-turkeys-provocations-calls-for-diplomatic-action/ (Erişim Tarihi: 11.04.24)