Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Öğretim Üyesi
Hazar Denizi’nin batısında yer alan Azerbaycan Cumhuriyeti, güneyde İran, kuzeyde Rusya, kuzeybatıda Gürcistan, güneybatıda Ermenistan, batıda Nahçıvan ve Türkiye gibi birçok komşu ülkeye sahiptir. Sınırdaş olmayan Nahçıvan Özerk Devleti de dahil olmak üzere toplam 86.000 km²’lik bir alanı kaplar. Resmî dili Azerbaycan Türkçesi’dir ve en yaygın din İslam’dır. En büyük şehirleri Bakü (2.293 milyon), Gence (335.6 bin), Sumgayıt (309.5 bin), Lenkeran (230.2 bin) ve Şeki’dir (188.1 bin). 2020 verilerine göre Azerbaycan nüfusu 10.067.1 milyon kişidir. Nüfusun etnik yapısı 2009 sayımına göre %91,6 Azerbaycanlı, %2,0 Lezgi, %1,4 Ermeni (Ermenilerin neredeyse tamamı 2023 tarihine kadar Karabağ’da yaşıyordu), %1,3 Rus, %1,3 Taliş, %0,6 Avar, %0,4 Türk, %0,3 Tatar, %0,3 Tat, %0,2 Ukraynalı, %0,1 Tsahur, %0,1 Gürcü, %0,1 Yahudi, %0,1 Kürt, diğer %0,2 (Nüfus, 2020). 2018’de kişi başına düşen gelir 3.261 dolardı (Ulusal Hesaplar ve Ödemeler Dengesi Sistemi, 2020).
Kafkasya’daki en eski insan yerleşimlerine sahip olan Azerbaycan, birçok insanlık tarihi aşamasından geçmiştir. Bölge, Pers, Yunan, Roma, Sasani, Arap, Moğol ve Rus güçleri tarafından işgal edilmiştir. Azerbaycan, merkezi Tebriz olan Azerbaycan Türkü Şah İsmail tarafından 1501’de kurulan Safevi Devleti’nin önemli bir parçasıydı. Şah İsmail’in zamanına kadar bugünkü Azerbaycan’ın bir kısmı Atabey İldenizli’nin (1136-1225) ve dünya tarihinin en uzun ömürlü devletlerinden biri olan Şirvanşahların (861-1538) siyasi yapılarının bir parçasıydı. 18. yüzyılın ortalarında Safevi soyunun sona ermesinden ve Nadir Şah’ın (Afşar) 1747’de suikasta uğramasından sonra, eski Safevi toprakları üzerindeki merkezi kontrol sona erdi ve yerel yöneticiler bağımsızlıklarını ilan ettiler. Kafkas hanlıkları arasında Bakü, Kuba, Şeki, Karabağ, Nahçıvan ve İrevan vardı; bu küçük devletleri yöneten hanlar Müslüman ve Türktü (Altstadt, 1992, s. 8).
İran Kaçar Devleti ile Rus İmparatorluğu arasındaki çatışmanın merkezi olan Azerbaycan toprakları, 1801-1828 yılları arasında Rus İmparatorluğu tarafından işgal edildi. Siyasi gelişmeler 20. yüzyılın başlarında başladı (1905-07 Rus Devrimi, İran’da 1906 Meşrutiyet, 1908’de Osmanlı İmparatorluğu’nda Jön Türk Devrimi) ve o dönemde dünyanın en çok petrol üreten şehri olan Bakü’yü atlamadı. Bu üç ayaklanmanın her biri Azerbaycan’da etkisini bıraktı ve bazılarında Azerbaycan Türklerinin katılımını gerektirdi.
Azerbaycan Türkçesinde basın ve siyasi dernekler, hükûmet kontrollerinin zayıflamasından sonra daha özgürce gelişti. 1911’de kurulan ve liberal, laik ve milliyetçi bir karaktere sahip olan Müsavat (Eşitlik) Partisi, Şubat 1917’de Rusya’da Çar rejiminin sona ermesinden sonra Azerbaycan’ın en büyük siyasi gücü hâline geldi (Swietochowski ve Collins, 1999, s. 5). 25 Ekim 1917 Bolşevik Devrimi’nden sonra Transkafkasya halkları aynı merkezde birleşmek zorunda kaldılar. Rus Duması’na milletvekili olarak seçilen delegeler, 10 Ocak 1918 tarihli toplantıda Transkafkasya Seymi’ni kurdular (Nasirov, 1993, s. 45-46).
3 Mart 1918’de Brest-Litovsk Anlaşması’nın imzalanmasının ardından Transkafkasya’nın durumu değişti. 9 Nisan 1918’de Transkafkasya bağımsız bir ülke oldu ve Gürcüler ve Ermeniler isteksizce ama Azerbaycanlılar isteyerek Rusya’dan ayrıldılar. Gürcistan, 26 Mayıs 1918’de kendisini bağımsız bir cumhuriyet ilan ettikten sonra, Azerbaycan’dan 44 milletvekili, 28 Mayıs 1918’de Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin kurulduğunu duyurdu. ”Azerbaycan” terimi daha önce Tatarlar, Kafkas Türkleri veya Kafkas Müslümanları olarak adlandırılan halkın devletinin adı oldu (Swietochowski ve Collins, 1999, s. 6). Sadece 23 ay süren bu siyasi yapı, Bolşevik ordularının kuzeyden gelen baskısına dayanamadı ve 28 Nisan 1920’de Sovyet Rusya tarafından yıkıldı.
15 SSCB cumhuriyetinden biri olan Azerbaycan, 70 yıl boyunca SSCB’nin en zengin birlik cumhuriyetlerinden biri olarak SSCB ekonomisine önemli katkıda bulunmuştur. Azerbaycan Cumhuriyeti tarihinde, 1941’de 23,5 milyon ton petrol – maksimum ölçüde- çıkarılmış ve eski Sovyetler Birliği’nin toplam petrol üretiminin %71,4’ünü oluşturmuştur. Bu kadar yüksek üretim, Sovyetler Birliği’nin İkinci Dünya Savaşı’nda zaferini garantilemiş ve ekonomik sorunların çözümünü teşvik etmiştir (SOCAR Yıllık Raporu 2006, s. 3).
Şubat 1987’de Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi Yüksek Konseyi (Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne dâhildir) Ermenistan SSC ile birleşmeye karar verdi ve Azerbaycan’da kapsamlı toplumsal tepkilere yol açtı. Merkezi hükûmetin Ermeni yanlısı tutumu durumu daha da karmaşık hâle getirdi. Azerbaycan SSC komünist liderlerinin bu olaylara tepki göstermemesi, SSCB’den bağımsızlık hareketlerine neden oldu. SSCB Merkez Komitesi, Azerbaycan SSC Başkanı Kamran Bagirov’u görevden aldı ve Abdurrahman Vezirov’u Birinci Başkan olarak atadı (De Waal, 2003, s. 84).
Siyasi Tarih
Ermenistan ve Gürcistan’daki siyasi aktivistler hem entelektüel hem de örgütsel olarak daha iyi konumlardaydılar ve 1960’lardan beri halkın tepkilerine öncülük ediyorlardı, Glasnost ve Perestroyka’yı 1986’da milliyetçi amaçlar adına halkın desteğini harekete geçirmek için kullandılar. Ancak Azerbaycan’da, Azerbaycan Halk Cephesi’nin (APF) önderlik ettiği milliyetçi hareket, özellikle Dağlık Karabağ’daki çatışma ve Ermeni yayılmacılığından sonra gelişti. Azerbaycanlı yazarlar ulusal bir uyanışa öncülük ettiler, anadilde eğitimin önemini tartıştılar ve Rus dilinin yaygın kullanımına tepki gösterdiler. Sonuç olarak, ifade özgürlüğünün artmasıyla ulusal bir ruh gelişti. 1987’ye gelindiğinde Yurt, Vatan ve Çanlibel gibi kültürel örgütler mimari mirası korumak, yurtdışındaki Azerbaycanlılarla temas kurmak ve Azerbaycan tarihini incelemek için çabalara başladılar. Bu örgütler, Ebülfez Elçibey ve diğerleri gibi Halk Cephesi’nin gelecekteki siyasi liderlerini yarattı.
16 Temmuz 1989’da Halk Cephesi, ilk kongresini düzenleyerek Elçibey’i yeni başkan olarak seçti ve ikinci faaliyet aşamasına başladı. Elçibey, daha sonra 1992’de Azerbaycan’ın cumhurbaşkanı olacaktı. Elçibey, eleştirmenlerinin bile kabul ettiği gibi, büyük bir kişisel dürüstlüğe ve ahlaki otoriteye sahip olan eski bir muhalif ve Orta Doğu bilginiydi. Azerbaycan’ın geleceğini Türkiye ile mümkün olan en yakın bağlarda görüyordu ve Azerbaycanlıların “Türk” olduğunu sürekli olarak vurguluyordu. İran ve Rusya’ya düşmandı ve Moskova’ya gittiğinde bile bir tercüman kullanarak, açıkça Rusça konuşmayı reddetti (De Waal, 2003, s. 86).
Bağımsızlık hareketi süreci, Azerbaycan halkı için acılı bir dönem olmuştur. 23 Eylül 1989’da Azerbaycan, kendi egemenlik bildirgesini kabul eden ilk Sovyet cumhuriyetlerinden biri olmuştur ve mart ayında yapılacak olan Parlamento seçimleri için hazırlıklar başlamıştır. Ancak 13-14 Ocak 1990 tarihinde Sovyet KGB’si tarafından Bakü Ermenilerine karşı düzmece baskınları elde bahane eden Sovyet ordusu, 20 Ocak 1990’da Bakü’ye girerek 131 sivili öldürdü ve yüzlerce vatandaşı yaraladı. Sovyet ordusunun Bakü’ye müdahalesi Azerbaycan için bir trajediydi. Ordu birkaç saat içinde Bakü’nün tam kontrolünü ele geçirdi. Yine de 20 Ocak 1990’da Moskova esasen Azerbaycan’ı kaybetti. Müdahaleden hemen sonra, Azerbaycan SSR Komünist Partisi Başkanı Abdurrahman Vezirov görevden alındı ve yerine o zamanki Bakanlar Kurulu Başkanı Ayaz Mütellibov getirildi.
Müttelibov hükûmetinin ilk gününden itibaren ülkeyi yalnızca Moskova’nın kararlarıyla yönetmeye çalıştı ve bu da daha sonra tüm muhalif güçlerin kendisine karşı birleşmesine yol açtı. Moskova’da SSCB’yi kurtarmak için 19-21 Ağustos’ta yapılan başarısız darbe, Sovyet cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını ilan ederek SSCB’den ayrılmasıyla sonuçlandı. Azerbaycan, 18 Ekim 1991’de bağımsızlığını ilan etti.
Azerbaycan’da bağımsızlık mücadelesi devam ederken Karabağ’daki Ermeniler ve onları destekleyen Ermeni Devleti, Azerbaycan topraklarına yönelik saldırılarını sürdürdü ve şiddet yoluyla bölgeyi ele geçirmeye çalıştılar. Cumhurbaşkanı Mütellibov, 25-26 Şubat 1992’de Ermeniler tarafından Hocalı’da yapılan soykırımdan sonra 6 Mart 1992’de istifa etmek zorunda kaldı. Cumhurbaşkanının yetkileri anayasaya göre, Sovyet Cumhurbaşkanı Yagub Memmedov’un Konseyi’ne devredildi. Yeni hükûmet ülkeyi yönetemediğinden Dağlık Karabağ’da Azerbaycan Türklerinin yaşadığı Şuşa şehri (8 Mayıs 1992) ve Ermenistan’la Karabağ bölgesi arasında koridor olarak görülen Laçın şehri (17 Mayıs, 1992) Ermenistan tarafından işgal edildi. Bütün bu olaylar yaşanırken Memmedov hükûmeti, Moskova’nın baskısıyla Mütellibov’u tekrar iktidara getirmeyi amaçlayan 14 Mayıs 1992’deki parlamentodaki darbe girişimini engelleyemedi. Müttelibov, parlamentoda yaptığı konuşmada başkanlık yetkilerini geri aldığını açıkladı. Tüm bunlar halkın Azerbaycan Halk Cephesi (AHC) etrafında birleşmesine ve 15 Mayıs 1992’deki darbeye karşı durmasını sağladı.
7 Haziran 1992’de Azerbaycan’da ilk kez demokratik ve şeffaf cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Azerbaycan Halk Cephesi lideri Ebülfez Elçibey, oyların %59’unu alarak Azerbaycan Cumhurbaşkanı seçildi. 4 Haziran 1993’e kadar süren Elçibey iktidarı sırasında Azerbaycan, Ermenistan tarafından işgal edilen Dağlık Karabağ’ı kontrol etmek için askerî bir operasyon başlattı ve bir miktar başarı elde etti. Azerbaycan’ın 16 Ekim 1992’de Rusya ile yaptığı anlaşma sonucunda Gence’deki Rus üssü Azerbaycan’dan kaldırıldı. Bu sayede 1813’ten beri Azerbaycan’daki Rus askerî varlığı sona erdirildi. Elçibey hükûmeti, iktidara geldikten bir yıl sonra yeni kurulan bağımsız cumhuriyeti Sovyet geleneklerinden koparmak için siyasi, ekonomik ve kültürel politikalar uyguladı. Bu politika, iç ve dış dinamikler tarafından ciddi bir direnişe neden oldu. Ancak Elçibey hükûmetinin Rusya ve İran’a karşı milliyetçi tutumu, bu devletlerin ona karşı hareket etmesine neden oldu. 4 Haziran 1993’te, Rusya’nın desteğiyle Albay Suret Hüseyinov, Gence’de bir darbe yaptı. Hükûmetteki ve parlamentodaki Rus yanlısı siyasi güçlerin yardımıyla Elçibey hükûmeti devrildi.
Haydar Aliyev, 15 Haziran 1993’te iktidara çağrıldı. Daha önce 1969-1982 yılları arasında Azerbaycan SSCB’de Komünist Parti Merkez Komitesi Başkanı ve 1982-1987 yılları arasında SSCB Başbakan Yardımcısı ve 1990’dan itibaren Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Meclisi Başkanı olarak görev yaptı. 24 Haziran 1993’ten bu yana cumhurbaşkanlığı yetkilerini üstlenen Aliyev, önce Ulusal Meclis Başkanı olarak seçildi ve daha sonra 3 Ekim 1993’te Azerbaycan Cumhurbaşkanı olarak seçildi. Ermeniler, Azerbaycan’ın iç karışıklığından yararlanarak 1993-1994 yıllarında Dağlık Karabağ’ı ve ona komşu olan yedi Azerbaycan eyaletini işgal etti. 5 Mayıs 1994’te Azerbaycan ile Ermenistan arasında Rusya’nın arabuluculuk rolünü üstlendiği “Bişkek Protokolü” imzalandı ve bu anlaşmayla ateşkes ilan edildi (Bişkek Protokolü, 1994).
1994 ateşkes anlaşmasından sonra Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev, ülkedeki silahlı muhalefeti ortadan kaldırdı. Bu faaliyetlerin bir sonucu olarak, Başbakan Hüseyinov ve Eski Savunma Bakanı Rehim Gaziyev, ona karşı bir darbe hazırladılar ama bu girişimlerinde başarısız olunca ülkeden kaçmak zorunda kaldılar. Mart 1995’te, İçişleri Eski Bakan Yardımcısı Rovşen Cavadov komutasındaki eski Karabağ gazilerinden oluşan özel kuvvetler, hükûmete karşı bir isyan başlatmış olsalar da başarısız oldular. Bu birimin ordu tarafından ortadan kaldırılmasıyla Azerbaycan’daki silahlı muhalefet birliklerinin varlığı sona erdi. Cavadov’un ayaklanması, Haydar Aliyev Azerbaycan’ındaki son silahlı isyandı ve hükûmetin güç kullanımındaki tekelini yeniden kazandığı dönüm noktasıydı (Cornell, 2001, s. 300–302).
Aliyev döneminin en önemli olaylarından biri, 20 Eylül 1994’te Bakü’de, “Yüzyılın Anlaşması” adıyla tarihe geçen petrol anlaşmalarının imzalanmasıydı. Bu anlaşmaya Batılı petrol şirketlerinin yanı sıra Türk ve Rus petrol şirketleri de dâhil edildi. Bu, Aliyev’in dış politikada dengeli bir politika izlediğini açıkça gösteriyor. Bu dengeyi korumak için Aliyev, Azerbaycan’ı Eylül 1993’te Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT)’na üye yaptı. Aliyev, Ekim 1998’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci kez Azerbaycan Cumhurbaşkanı seçildi. Eski Cumhurbaşkanı Elçibey’in liderliğindeki Ulusal Blok, seçimleri boykot etti. Elçibey, bu seçimlere kadar köyünde yıllarca ev hapsinde tutuldu ve bu seçimde Bakü’ye girmesine izin verildi. Elçibey’in 22 Ağustos 2000’de ölümüyle Ulusal Blok bölündü ve muhalif güçler o tarihten sonra eski birliğe dönemedi.
12 Aralık 2003’te ölümüyle Haydar Aliyev’in dönemi Azerbaycan’da sona erdi. Ekim ayında, dört muhalefet lideri (İsa Gambar-Müsavat Partisi, Etibar Mammadov-Milli Bağımsızlık Partisi, Resul Guliyev-Demokrat Partisi, Ali Kerimli-Azerbaycan Halk Cephesi Partisi) de 2003’te cumhurbaşkanlığı için kampanya yürütüyordu. Haydar Aliyev’in oğlu İlham Aliyev, Azerbaycan Cumhurbaşkanı seçildi ve Azerbaycan’da oğul Aliyev dönemi başladı. İlham Aliyev, iktidara geldikten kısa bir süre sonra eski memurları yurtdışında eğitim görmüş genç profesyonellerle değiştirerek yönetimini kademeli olarak yeniden şekillendirdi ancak eski ekip üyelerinin bu reformlara karşı direnişi değişimi yavaşlattı (Cornell, 2011, s. 103). İlham Aliyev, 4. cumhurbaşkanlığı dönemindeki iktidarı sırasında bu değişiklikleri başarıyla tamamladı. İç siyasette hem iktidarda hem de muhalefette rakiplerini ortadan kaldıran ve dış politikada babası Haydar Aliyev gibi Rusya, İran ve Batı üçgeninde dengeli bir politika yürütmeye çalışan İlham Aliyev, 2008’de tekrar cumhurbaşkanı seçildi (88,73%, 2013’te %84,54, 2018’de %86,02) ve hâlâ bu görevi sürdürmektedir (İlham Aliyev’in Biyografisi, 2020).
Anayasa değişiklikleri yapıldıktan sonra 2016’da Azerbaycan’da başkan yardımcısı görevi kuruldu. 21 Şubat 2017’de İlham Aliyev’in eşi Mehriban Aliyeva, ilk başkan yardımcısı olarak atandı (Başkan Yardımcısı Biyografisi, 2020).
Siyasi Yapı: Azerbaycan’da güçlü bir yürütme organı için maddeler içeren yeni anayasa, Haydar Aliyev’in cumhurbaşkanı olduğu 1995’te kabul edildi. Bu anayasa, Azerbaycan Cumhuriyeti’ni demokratik ve laik bir devlet olarak ilan etti. Anayasanın 1-3. maddelerini içererek Azerbaycan halkının devletin gücünün tek kaynağı olduğunu belirtti. Bu nedenle, anayasadaki tüm değişikliklerin onayı yalnızca serbest seçimler ve referandumlar yoluyla yapılmaktadır. Anayasa, yürütmeye geniş yetkiler veriyor. Anayasanın maddelerinin pratikte uygulanması ve yorumlanması yürütme organının iradesine ve takdirine tabidir. Mart 2009’da yapılan anayasa değişiklikleri, aynı kişinin Azerbaycan’ın cumhurbaşkanlığını iki dönemden fazla süreyle elinde tutmasına izin vererek başkanlığı daha da güçlendirdi (Heinrich, 2011, s. 4).
Azerbaycan Cumhuriyeti cumhurbaşkanı, yedi yıllık bir süre için genel seçimlerle seçilir ve şu anda bir görev süresi sınırı yoktur. Cumhurbaşkanı nihai olarak hem iç hem de dış işlerinden sorumludur. 1995 anayasası, yasama organının yürütme otoritelerinden bağımsızlığını sağlamıştır. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin yasama organı Milli Meclis’i, halk tarafından 5 yıllık bir süre için seçilen 125 milletvekilinden oluşur (Azerbaycan Anayasası, 1995, bölüm 5).
Ekonomi: Azerbaycan, bağımsızlığını kazandıktan sonra ekonomik alanlarda eski Sovyetlerden ayrılmak için yasalar çıkarıp Batı’ya yönelerek yabancı sermayeyi çekmek için ekonomik politikalar uygulayıp Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmaya başladı. Birçok uluslararası örgütün üyesi olan Azerbaycan, Ağustos 1992’de ulusal para birimi olan manatı tanıttı. Ulusal bankanın katılımıyla bir bankacılık sektörünü kurarak bu yönde bir dizi yasa kabul etti. Bu yıllarda hükûmetin en büyük sorunu, ekonomik alanda profesyonel personel eksikliğiydi.
20 Eylül 1994’te Bakü’de Hazar’ın Azerbaycan sektöründeki “Azeri”, “Çırak”, “Güneşli” petrol rezervlerinin çıkarılması için bir anlaşma imzalandı. “Yüzyılın Anlaşması”na 8 ülkeden (Azerbaycan, ABD, Büyük Britanya, Rusya, Türkiye, Norveç, Japonya ve Suudi Arabistan) 13 petrol şirketi (Amoko, BP, McDermott, Unocal, SOCAR, Lukoil, Statoil, Exxon, TPAO, Penzoil, Delta) katıldı. Azerbaycan, bu anlaşmanın imzalanmasıyla yeni petrol stratejisini uygulamaya başladı. İlk aşamada Hazar petrolünü Bakü-Novorossiysk boru hattıyla dünya pazarına sunulması başlasa da 2006’daki bir diğer önemli olay, Bakü’den Batı pazarlarına Tiflis ve Ceyhan şehirleri üzerinden petrol taşımak için Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC-1768 km) boru hattının inşa edilmesiydi. Bu proje, Hazar Denizi’nden enerji kaynaklarının taşınmasında Rus tekeline etkili bir şekilde son verdi.
Din: Azerbaycan, dünya devletleri arasında en yüksek dini hoşgörüye sahip ülkelerden biridir. Tarih boyunca Yahudiler, Hristiyanlar ve diğer dinlerden insanlar, nüfusun yaklaşık %95’inin Müslüman olduğu bu topraklarda barış ve uyum içinde birlikte yaşamışlardır. Müslüman çoğunluk arasında nüfusun yaklaşık %85’i Şii ve %15’i Sünni mezhebini uygulamaktadır. Dini uyum değişse ve Müslüman kimliği dinden daha çok kültür ve etnik kökene dayalı olma eğiliminde olsa da farklılıklar keskin bir şekilde gözlemlenmemektedir. Geleneksel olarak, Azerbaycan’ın doğusunda ve güneydoğusunda Şii nüfus, kuzey ve kuzeybatısında ise Sünni nüfus çoğunluktadır (Azerbaycan’da Din).
Karabağ Sorunu: Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarının %14’ünü işgal etmesi, Azerbaycan Türklerinin Ermenistan tarafından tarihi topraklarından sürülmesi, 20.000’den fazla insanın ölümü ve 1 milyondan fazla insanın mülteci olmasına neden olan Karabağ problemi, 1988’de başladı (Cornell, 2001, s. 47). Ermenilerin 1988’den itibaren Dağlık Karabağ’da protestolarına yanıt olarak Azerbaycan’ın ilk mitingleri 19 Şubat 1988’de gerçekleşti. Hiçbir örgüt ve örgütsel destek olmadan, bir grup öğrenci, aydın ve işçi, Bakü sokaklarında yürürken taşıdıkları pankartlarla olaylara tepkilerini gösterdiler ve Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’a ait olduğunu belirttiler (De Waal, 2003, s. 29). Bu olaylara kadar Azerbaycan’daki Ermenilere her zaman hoşgörülü yaklaşılmış; sadece Karabağ’da değil, Azerbaycan’ın diğer bölgelerinde de Ermeniler huzur içinde yaşamaktaydılar.
Kafkasya halkı olmayan Ermenilerin Azerbaycan topraklarına yerleşmesi Rus Çarı I. Petro döneminde başladı. O tarihten itibaren Ermenilerin Kafkasya bölgesine, özellikle Azerbaycan’a yeniden yerleştirilmesi Rusya’nın göç politikasının temelini oluşturdu. 10 Kasım 1724’te, Ermeni halkının kendisine yaptığı çağrıya yanıt olarak I. Petro, Ermenilerin güvenlikleri için Hazar kıyısındaki zengin topraklara yeniden yerleştirileceğini garanti ettiğini söyledi (Ezov, 1898, s. 392-393). I. Petro’nun bu politikası, kendisinden sonra iktidara gelen tüm Çarlar tarafından sürdürüldü. Rus İmparatorluğu’nun 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başındaki yeniden yerleştirme politikasının bir sonucu olarak, Güney Kafkasya’daki Ermenilerin sayısı 300.000’den 1.300.000’e çıktı ve Rus tarihçiler bu yeniden yerleştirmenin Rus hükûmeti tarafından organize edildiğini kabul etmektedirler (Shavrov, 1911, s. 64). Bu yeniden yerleştirme, Rus-İran savaşından sonra 1828’de imzalanan Türkmençay Antlaşması ile resmîleştirildi. Antlaşmadan önce Türkmençay, Kürekçay Antlaşması 14 Mayıs 1805’te Karabağ Hanlığı ile Rus İmparatorluğu arasında imzalandı. Antlaşma, Karabağ Hanlığı’nın Rus hâkimiyetine devredildiğini doğrulayan bir belgedir (Cornell, 2011, s. 8). Dağlık Karabağ, her zaman olduğu gibi 1918-1920’de Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin de bir parçasıydı. Bolşevikler iktidara geldikten sonra bölge, 5 Temmuz 1921’de Rusya Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin kararıyla Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin bir parçası oldu. Bu bölgeye özerklik verildi (Hesenli, 2012). 7 Temmuz 1923’te Dağlık Karabağ Özerk Oblastı kuruldu ve başkenti Şuşa’nın on kilometre kuzeyindeki Hankendi’ye taşındı. Hankendi, Bakü Sovyetleri’nin liderlerinden biri olan Ermeni Bolşevik Stepan Şaumyan’ın onuruna Stepanakert olarak yeniden adlandırıldı (Cornell, 2001, s. 60).
Dağlık Karabağ sorunu yasayla çözülmüş gibi görünse de Ermeniler bu konuyu her zaman gündemde tutmaktaydılar. Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a ilhakı ve Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’nin Ermenistan SSC’ye devredilmesiyle ilgili olarak Moskova’ya 16 itirazda bulundular. Moskova, 1940-60 ve 1970’te yapılan tüm talepleri reddetti. Şubat 1988’de Dağlık Karabağ Halk Temsilcileri Kongresi Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a devredilmesiyle ilgili bir teklif taslağı hazırladı ve bunu tartışmak üzere Azerbaycan, Ermenistan ve SSCB yetkililerine gönderdi. SSCB Yüksek Sovyeti’nin kararını beklemeden, Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi Halk Temsilcileri Kongresi (NKAO), 12 Temmuz 1988’de NKAO’nun Ermenistan’a birleştirilmesine ilişkin kararı kabul etti. Ermenistan SSC Yüksek Sovyeti, 1 Aralık 1989’da Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a birleştirilmesine ilişkin kararı kabul etti. 10 Ocak 1990’da SSCB Yüksek Sovyeti, Ermeni SSC’nin aldığı kararın yasadışı olduğunu kabullenerek Yüksek Sovyet’in kararını iptal etti. Gorbaçov’un itirafına göre Ermenistan’da bulunan Karabağ klanı, Karabağ sorununu iktidara gelmek için kullanmasaydı ve acil olarak bu kararları kabul etmeseydi, sorun uygun şekilde çözülmüş olurdu. Gorbaçov, sorunu siyasi yollarla çözmek istediğini ve bu nedenle Moskova’dan Azerbaycan ve Ermenistan’a resmî heyetler gönderdiğini yazmaktaydı (Gorbaçov, 1996, s. 333–340). Ancak Gorbaçov’un bu konuda Ermenilerin tarafında olduğu ilk günlerden itibaren fark edildi. Dağlık Karabağ Ermenilerinin yasadışı eylemleri cezalandırılmadı. Aksine Moskova, Azerbaycan tarafının herhangi bir faaliyetini engelledi çünkü Moskova’daki merkezi hükûmet artık bu konuda tarafsız değildi.
Moskova, ayrıca yaklaşık 300.000 Azerbaycan Türkü’nün Ermenistan’dan sınır dışı edilmesine göz yumdu. Bu nedenle, tüm bu gerginlikler 1989-1992’de silahlı çatışmalara ve ardından 1992-1994’te Ermenistan-Azerbaycan savaşına yol açtı. Savaşın en trajik olayı, 25-26 Şubat 1992’de Ermenistan silahlı kuvvetleri ve Rusya’nın 366. motorlu tüfek alayının, sadece Azerbaycan Türklerinin yaşadığı Dağlık Karabağ’ın kuzey kesimindeki Hocalı şehrine ortak saldırısıydı. Bu saldırı sonucunda Hocalı’dan 613 kişi öldürüldü, 106 kadın ve 83 çocuk işkence gördü, 1275 kişi esir alındı (Hocalı Soykırımı).
Azerbaycan’daki siyasi sorunlar, 8 Mayıs 1992’de Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’daki Azerbaycan Türklerinin tarihi merkezi olan Şuşa şehrini ve 17 Mayıs 1992’de Dağlık Karabağ’ı Ermenistan’a bağlayan Laçin Koridoru’nu işgal etmesine yol açtı. Azerbaycan ordusu 1992’de Karabağ’ın büyük bir bölümünü Ermeni işgalinden kurtarmış olsa da 4 Haziran 1993’teki Gence isyanı, Azerbaycan ordusunun geri çekilmesine ve Ermenistan silahlı kuvvetlerinden kurtarılan Dağlık Karabağ toprakları da dahil olmak üzere Azerbaycan’ın altı bölgesinin (Kelbecer, Fuzuli, Ağdam, Cebrail, Zengilan, Kubadlı) işgaline yol açtı. Rusya’nın arabuluculuğuyla 5 Mayıs 1994’te taraflar arasında ateşkes ilan eden Bişkek Anlaşması imzalandı.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından, Dağlık Karabağ Özerk Oblastı ile ilişkili olmayan yedi Azerbaycan bölgesinin Ermenistan tarafından derhal ve koşulsuz olarak kurtarılmasıyla ilgili dört karar (822, 853, 874, 884) uygulanmadı. Ancak bu kararlar, 2020’de Azerbaycan’ın Karabağ ve işgal edilmiş yedi bölgeyi Ermenilerden kurtarmak için başlattığı savaşta hukuki zemin teşkil etti.
SSCB’nin dağılması ve Azerbaycan ile Ermenistan’ın bağımsız devletler olarak uluslararası örgütlere katılmaları, Dağlık Karabağ sorununu uluslararası bir düzeye taşıdı ve her iki ülkeyi de 30 Ocak 1992’de Avrupa Güvenlik ve İş birliği Konferansı’na (1994’ten sonra örgütün adı değişti ve Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Örgütü (AGİT) oldu) kattı. AGİT’in 24 Mart 1992’de Helsinki’de düzenlediği konferansta Dağlık Karabağ sorununun çözümü için Minsk Grubu’nun kuruldu. O tarihten bu yana Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve Fransa, Minsk Grubu’na eş başkanlık etmekteydi (Yunusov, 2007, s. 16-17). Başlangıçta Minsk Grubu, belirli faaliyetleri nedeniyle sorunu çözmek için bazı önerilerde bulundu ancak Ermeni ve Azerbaycan taraflarının bu önerileri kabul etmemesi bu faaliyetleri etkisiz hâle getirdi. Örneğin Minsk Grubu’nun 1997’de önerdiği Barış Planı üç aşamadan oluşuyordu. Ermenistan’ın o ülke tarafından işgal edilen yedi Azerbaycan bölgesinden çekilmeyi kabul etmeyi reddetmesi ve Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’a özerk cumhuriyet statüsü bu müzakereleri kesintiye uğrattı (Aslanlı, 2011, s. 185-187).
Ermenistan, BM, Avrupa Konseyi ve AGİT gibi uluslararası örgütler tarafından Ermenistan tarafından işgal edilen Azerbaycan topraklarının kurtarılmasıyla ilgili alınan hiçbir kararı kabul etmemekteydi. Ermenilerin bu kararları kabul etmemesine ek olarak, Ermeni silahlı kuvvetlerinin ateşkes anlaşmasını ihlal ederek Azerbaycan topraklarına ateş açması durumu daha da kötüleştirmekteydi. Azerbaycan bu saldırıları engellemeye çalışıyordu. Nisan 2016’da bu tür atışlar Azerbaycan ordusunun büyük çaplı bir operasyonlara başlamasına yol açtı ancak Rusya’nın tepkisiyle karşılaşan Azerbaycan, operasyonları yarım bırakmak zorunda kaldı ve Rusya’nın arabuluculuğuyla taraflar arasında tekrar ateşkes ilan edildi. 27 Eylül 2020’de Ermenistan’ın Azerbaycan’a roket atması ve Azerbaycan’da sivilleri öldürmesi, Azerbaycan ordusunu büyük çaplı saldırı operasyonlarına yeniden başlamaya yöneltti. Bu savaşlar sonucunda, Kelbecer, Şuşa, Laçın, Cebrayıl, Füzuli, Zengilan ve Gubadlı illeri ile 1993’te Ermeniler tarafından işgal edilen birkaç yüz köy de dahil olmak üzere Karabağ’ın büyük kısmı işgalden kurtarıldı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in arabuluculuğuyla Azerbaycan ve Ermenistan 10 Kasım 2020’de bir ateşkes anlaşması imzaladı. Bu savaş sonucunda da Azerbaycan, Karabağ’ın merkezi Hankendi’ni Ermenilerden kurtaramadı ancak 19 Eylül 2023’te Azerbaycan, yeni oluşmuş uluslararası konjonktürü doğru değerlendirerek Karabağ’da yerel operasyonları başlattı ve 23 saat içinde burada yerleşen Ermeni silahlı birlikleri Azerbaycan ordusuna teslim oldular. Bu tarihten itibaren Karabağ’daki Ermenilerin bu topraklardan çıkarılması prosedürü başlatıldı. Böylelikle, XX. yüzyılın başlarından itibaren devam eden Karabağ problemi, 2023 yılına geldiğimizde tamamen çözümlenmiş oldu.
Azerbaycan Devleti’nin dış politikasını incelediğimiz zaman Rusya, İran, Türkiye gibi bölgenin büyük devletleri arasında yer alan petrol ve doğal gaz zengini bir devletin dış politika ilkelerini geniş bir şekilde gözden geçirmemiz gerekecektir. 1991 tarihine kadar SSCB’nin bir parçası olan Azerbaycan, bağımsızlığının ilk yıllarından hem iç hem dış politikada sorunlarla karşılaşmış, topraklarının bir kısmının Ermenistan tarafından işgal edilmesi Azerbaycan’ın dış politikasını da bu gerçeklere tabi tutmuştur. 14 Mayıs 1994’te Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanmış Bişkek Ateşkes Antlaşmasından sonra Azerbaycan, 2020’ye kadar topraklarını diplomatik yollarla geri almaya, Karabağ problemini Ermenistan’la masa arkasında çözümlemeye çalışmıştır. Ama dönemin uluslararası konjonktürü, özellikle Rusya’da 2000’de Vladimir Putin’in hâkimiyete gelmesiyle bölgede etkinliğini artırması, ermeni lobisinin güçlü olduğu ABD ve Fransa gibi devletlerin bu meselede Ermenistan iktidarından yana olması, vatandaşı olan 30 milyona yakın Azerbaycan Türkünün bağımsız Azerbaycan Devleti ile sınır bölgede yaşamasının verdiği endişeyle İran Devleti’nin Azerbaycan Devleti’ne pek dost olmayan tavırlar sergilemesi bağımsızlığını yeni ilan etmiş Azerbaycan Cumhuriyeti’nin dış politikasını rahat bir şekilde yürütmesini zora sokmuştur. Ayrıca, her ne kadar 20 Eylül 1994’te “Yüzyılın Antlaşması” olan petrol anlaşmasını imzalasa da Hazar petrollerinin ve doğal gazının dünyaya çıkışında transit yollarının kısıtlı olması, bu ham maddenin Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattının faaliyete başlamasına kadar eski kemer Bakü-Supsa-Novorossiysk petrol boru hattından dünya pazarına çıkarılması Azerbaycan’ın ekonomik özgürlüğünü de bu süreçte sağlayamamasına sebep olmuştur.
1992–1993’teki iç sorunları topraklarının bir kısmını kaybetmesiyle sonuçlandıktan sonra 1993’ten itibaren Haydar Aliyev’in iktidarı elinde toplaması, bu devlete karşı Rusya’nın ülkenin kuzeydoğusunda yaşayan etnik azınlıklar, lezgiler İran devleti’nin Azerbaycan’ın güneydoğusunda yaşayan ülkenin en büyük etnik azınlığı olan Talışların yardımıyla parçalamak niyetlerinin gerçekleştirmelerini engellemiştir. 1993–2003 yıllarında Haydar Aliyev, bölgenin üç büyük devleti arasında siyasi manevralar yaparak kendi hâkimiyetini pekiştirmiş ve ülkenin bölünmesi için uğraşan dış güçlerin çabalarını etkisiz hâle getirmiştir. 2003’ten itibaren cumhurbaşkanlık görevini babasının vefatından sonra devralan İlham Aliyev, Haydar Aliyev’in dış politikasını devam ettirmiş; Rusya ve İran Devletleri’yle iyi ilişkilerine devam ederek, Türkiye ile olan sıcak ilişkilerini sürdürmüştür. BM, AGİT gibi uluslararası örgütlerin Azerbaycan’ın işgal edilmiş topraklarıyla ilgili olarak kabul ettiği kararlara dayanarak Karabağ probleminin çözümlenmesi için uğraşsa da bu politika büyük devletlerin bu probleme o dönemki bakış açıları sebebiyle hiçbir sonuç vermemiştir.
2020’ye gelindiğinde Güney Kafkasya’da güçler dengesinin değiştiğini görmekteyiz. Azerbaycan, üç Güney Kafkasya Devleti içerisinde siyasi, ekonomik ve askerî bir güç olarak diğer devletleri geride bırakmış; 2004 Gül Devrimiyle Batı’ya yönelmiş ama Rusya’yla 2008’deki 5 günlük savaş sonrasında sorunlar yaşayan Gürcistan, 2018 Mayıs’ında değişen anayasaya uymak istemeyen Eski Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ı iktidardan uzaklaştırarak hâkimiyete gelen ve dış politikasını Batı yönüne değiştiren Nikol Paşinyan’lı Ermenistan’ın aksine olarak bölgede dengeli ve istikrarlı politika yürüten bir devlet hâline gelmiştir.
Fotoğraf: Anadolu Ajansı
Not: Bu çalışma, Dış Bakış dergisinin nisan 2025 sayısında yayınlanmıştır.