Blog Yazılarımız

TUDPAM | Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi > Analizler > İran-İsrail Olaylarının Türkiye Bağlamında Değerlendirilmesi

İran-İsrail Olaylarının Türkiye Bağlamında Değerlendirilmesi

Kadriye Yakut

TUDPAM Araştırmacısı

İran-İsrail ilişkileri, Orta Doğu’da yıllardır süregelen karmaşık dinamizme sahip olan bir konudur. Türkiye’nin bu ilişkilere olan bakış açısı ise tarih boyunca değişiklik göstermekle birlikte çeşitlilik de arz ediyor. Bu iki ülke arasındaki ilişkiler, Türkiye için stratejik bir öneme sahiptir. Türkiye hem İran’la hem de İsrail’le iyi ilişkilere sahip olmayı istiyor. Bu nedenle İsrail-İran arasında oluşan gerilimleri dengelemeye çalışıyor. Türkiye’nin bölgedeki istikrarı ve barışı koruma adına attığı adımlar, İran-İsrail ilişkilerinin Türkiye açısından önemini arttırıyor.

Türkiye’nin İran-İsrail ilişkilerine bakış açısını anlamak için öncelikle tarihsel perspektiften başlamak önemli olacaktır. Türkiye, İran ve İsrail ile uzun yıllara dayanan tarihi ve kültürel bağlara sahiptir. Ancak siyasi ilişkiler zaman içinde değişmiş ve dönemsel olarak gerilimlere sahne olmuştur. Özellikle Soğuk Savaş döneminde Türkiye, İsrail ile yakın ilişkiler içerisindeyken İran ile ilişkileri daha mesafeliydi. Bu dönemde Türkiye-İsrail ilişkileri oldukça güçlenmiş ve stratejik ortaklık seviyesine ulaşmıştır. İki ülke de Sovyet tehdidine karşı ortak çıkarlara sahipti ve askerî, istihbarat ve ekonomik alanda iş birliği yapmışlardı. Türkiye, İsrail’in bölgedeki güvenlik ve istikrarını desteklemiş; ayrıca diplomatik olarak İsrail’in varlığını tanımıştır. Ancak Soğuk Savaş döneminde İran-Türkiye ilişkilerine bakıldığında iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler daha mesafeliydi. Türkiye, İran’ın 1979 İslam Devrimi sonrası Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) karşı uyguladığı politikalarını yakından takip etmiş ve bölgedeki dengeleri göz önünde bulundurarak İran’a karşı temkinli bir tutum sergilemiştir. Ancak günümüzde bölgedeki dinamiklerin değişmesi ve uluslararası ilişkilerin yeniden yapılandırılmasıyla birlikte Türkiye’nin İran ve İsrail ile olan ilişkilerinin de yeni bir boyut kazandığını görüyoruz.

Günümüzde Türkiye’nin İran politikası coğrafi, ekonomik ve stratejik faktörlerin etkisiyle şekillenmektedir. İran, Türkiye için hem bir komşu ülke hem de bölgedeki önemli bir aktördür. Türkiye, İran ile ilişkilerini kendi ulusal çıkarları, enerji ihtiyaçları ve bölgesel istikrar perspektifinden değerlendiriyor. Türkiye ve İran arasındaki ticaret ve enerji ilişkileri oldukça önemlidir. İran, Türkiye’nin doğal gaz tedarikçilerinden biridir ve Türkiye’nin enerji ihtiyacının karşılanmasında önemli bir role sahiptir. Ayrıca iki ülke arasındaki ticaret hacmi de önemli ölçüde büyümüş ve şekillenmiştir. Türkiye, İran’ın bölgedeki etkisi ve politikalarını dikkate alarak İran ile olan ilişkilerini şekillendiriyor. Türkiye, bölgedeki çatışmaların çözümüne katkı katkıda bulunmayı ve bölgesel istikrarı desteklemeyi hedefliyor. Bu çerçevede Türkiye, İran ile iş birliği yaparak bölgesel güvenliği artırmaya çalışıyor. İki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler, genellikle olumlu ve yapıcı bir şekilde yürütülüyor. Türkiye ve İran birbirlerinin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı duyuyor. Ancak zaman zaman bölgesel meselelerden ve çıkar çatışmalarından dolayı farklılıklar ortaya çıkabiliyor.

Türkiye ve İran arasındaki kültürel ve insani bağlar da güçlüdür. İki ülke arasında tarih boyunca kültürel alışverişler olmuş ve halklar arasında yakın ilişkiler kurulmuştur. Bu da diplomatik ilişkilerin daha sağlam temellere oturmasını sağlıyor. Türkiye’nin İran politikası, her iki ülkenin çıkarları göz önünde bulundurarak dengeli bir şekilde yürütülüyor. Bu bağlamda Türkiye, İran ile iş birliğini güçlendirmek ve bölgesel sorunlara çözüm bulmak için çaba harcıyor.

Türkiye’nin İsrail ile olan ilişkilerine odaklanıldığında da Türkiye’nin İsrail politikası, zaman içinde değişen dinamiklere ve bölgesel gelişmelere bağlı olarak farklılık gösteriyor. İsrail, Türkiye için stratejik bir ortak olmuştur. Ancak aynı zamanda Filistin meselesi gibi bölgesel sorunlar, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkileri zaman zaman gerilime sokmuştur. Türkiye’nin İsrail politikasını anlamak için farklı dönemleri ve politika eğilimlerini değerlendirmek önemlidir. Türkiye-İsrail ilişkileri, özellikle Filistin meselesi nedeniyle zaman zaman gerilmiştir. Türkiye, Filistin halkının haklarını savunmuş ve İsrail’in Filistin’e yönelik uyguladığı politikalarını eleştirmiştir. Özellikle 2010 yılında yaşanan Mavi Marmara baskını gibi olaylar, Türkiye-İsrail arasındaki ilişkilerin düşmanlığa doğru kaymasına neden olmuş ve ilişkileri ciddi bir şekilde etkimiştir. Son yıllarda ise Türkiye ve İsrail diplomatik ilişkilerinde bir normalleşme süreci yaşanıyor. İki ülke arasında gerçekleştirilen diplomatik temaslar ve müzakereler, ikili ilişkilerin gelişmesine ve eski gerilimlerin aşılmasına yönelik bir adım olarak değerlendiriliyor. Ancak bu süreçte Filistin meselesi gibi hassas konuların da dikkate alındığı bilinmektedir. Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilerdeki normalleşme süreci, stratejik ortaklık ve iş birliği fırsatlarını da beraberinde getiriyor. İki ülke, güvenlik, enerji, ekonomi ve turizm gibi alanlarda iş birliğini arttırmak için çeşitli adımlar atıyor ve ortak çıkarlara odaklanıyor. Türkiye’nin İsrail politikası hem stratejik çıkarlarını hem de bölgesel istikrarı gözetmeyi amaçlıyor. Türkiye, İsrail ile ilişkilerini dengeli bir şekilde yürütmeye çalışıyor ve bölgedeki çatışmalara barışçıl çözümler bulunması için çaba harcıyor. Ancak bu süreçte, Filistin meselesi gibi hassas konuların da Türkiye’nin politikalarını etkilemeye devam edeceği bilinmelidir.

Tüm bunlardan yola çıkarak İsrail’in Suriye’nin başkenti Şam’da İran Büyükelçiliğini vurmasının ardından İran’ın 13 Nisan cumartesi günü İsrail’e füze ve İHA saldırısı başlatmasını Türkiye tarafından değerlendirecek olursak, ekim ayından bu yana süren gelen Orta Doğu’da yaşanan İsrail-Filistin çatışmasına ilişkin başta Batı ülkeleri olmak üzere ilgili tüm tarafları bir an önce ateşkes ve barışın sağlanması için uyaran ve sürecin devam etmesi durumunda gerilimin boyut atlayarak yayılacağı kaygısını dile getiren Türkiye’nin, bu konuda kendisini haklı çıkardığını söylemek yanlış olmaz. Türkiye, İran-İsrail arasındaki gerilimin büyük bir çatışmaya dönüşmeden sönmesine rağmen bölgesel savaş tehlikesinin hâlâ geçmediğini düşünüyor. Ayrıca bundan sonra yaşanacak olayların İsrail’in atacağı adımlara göre şekilleneceğini ve Batılı ülkelerin de bu doğrultuda pozisyon alması gerektiğini vurguluyor. Türkiye, İsrail’in İran’a askerî bir yanıt vermesi veya uzun süredir gündemde olan Refah Operasyonu’nu başlatması durumunda gerilimin daha da tırmanacağı düşüncesinde. Türkiye, İsrail-İran arasında yaşanan bu krizi değerlendirirken bölgesel düzenin ve barışın korunması gibi unsurlara odaklanıyor. Bölgede yaşanan gerilimi Türk dış politikası perspektifinden değerlendirirsek de bu gerilim Türkiye’nin bölgesel istikrarı kontrol altında tutma misyonunu ön plana çıkardığını gözler önüne seriyor. İki taraf arasında arabuluculuk rolünü üstlenen Türkiye, İsrail üzerinde etkisi olan ülkelerin de gerilimin tırmandırılmaması için doğru mesajlar vermesi gerektiğinin altını çiziyor. Anadolu coğrafyası için kritik noktalarda bulunan İran ve İsrail’in konumu diplomatik ilişkilerde de ön plana çıkıyor. Üç ülkenin de içinde bulunduğu bölgenin istikrarına kalıcı bir şekilde zarar verilmemesi ve küresel düzeyde daha büyük çatışmalara neden olacak bir sürecin tetiklenmemesi için çaba gösteren Türkiye, bölgede yaşanan olayların taraflarıyla diplomatik temas halinde olarak krizin çözümü için çaba harcıyor ve daha fazla büyümesini önlemek ve barışçıl bir çözüm bulmak adına hem İsrail ve İran hem de diğer uluslararası toplumlarla diplomatik bir iş birliği yürütüyor.

Sonuç olarak Türkiye, İsrail-İran olaylarının bölgedeki istikrarı tehdit ettiğinin bilincinde ve bu gerilimin daha da büyüyerek bölgedeki çatışmaları derinleştirebileceği endişesini de taşıyor. Türkiye’nin öncelikli amacı, barışçıl çözümlerin bulunması ve bölgedeki güvenliğin sağlanmasıdır. Bu bağlamda Türkiye, diplomatik kanalları aktif bir şekilde kullanarak taraflar arasında diyalog ve görüşmelerin teşvik edilmesini sağlıyor ve çatışmanın artmasını engellemek adına Batılı ülkelerle de müzakere ederek onları da bu doğrultuda hareket etmeye çağırıyor.

Webinara
Kayıt Ol !

Son 2 Gün