Milli Savunma Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü
2020’deki İkinci Karabağ Savaşı, sadece Azerbaycan için askerî bir zafer değil, Güney Kafkasya’nın güvenlik mimarisini dönüştüren bir dönüm noktasıydı. Türkiye’nin bu süreçteki rolü ise sıradan bir destekten çok daha fazlasını ifade etti: Sahada aktif askerî teknoloji desteği, diplomatik meşruiyet ve stratejik danışmanlıkla şekillenen bu ortaklık, Ankara-Bakü hattında yeni bir savunma ittifakının temelini attı. Bugün, bu ittifak sadece iki ülke arasında değil, daha geniş bir bölgesel vizyonun Türk dünyasının inşasında merkezi bir rol oynuyor. Peki, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki savunma iş birliği sadece güvenlik alanında mı etkili? Yoksa bu ilişki, bölgesel entegrasyonu hızlandıran bir kaldıraç işlevi mi görüyor?
Karabağ Sonrası Yeni Güvenlik Mimarisi
İkinci Karabağ Savaşı, savaşların doğasını değiştiren teknolojik dönüşümün sahadaki etkisini net biçimde ortaya koydu. Azerbaycan, klasik cephe savaşlarından çok, nokta atışı yapan SİHA’lar, elektronik harp sistemleri ve gerçek zamanlı istihbaratla donatılmış bir modern harp konseptiyle Ermenistan güçlerini kısa sürede etkisiz hale getirdi. Bu tablo, Türkiye’nin hem askerî teknoloji ihracatı hem de sahaya yönelik stratejik akıl yürütmesi açısından önemli bir test alanı oldu.
Ankara-Bakü hattında bu süreçte sadece silah alışverişi değil, daha kapsamlı bir stratejik uyum ortaya çıktı. Savaş öncesinde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’nin Azerbaycan ordusuna verdiği eğitim, askerî doktrin benzeşmesi açısından önemli bir adımdı. Savaş sırasında kullanılan taktikler, iki ülkenin birlikte çalışabilirliğini (interoperability) büyük ölçüde artırdı. Bu da savunma alanındaki iş birliğini geçici bir ittifaktan kalıcı bir stratejik ortaklığa dönüştürdü.
Savaşın ardından oluşan tablo sadece bir askerî başarı olarak değil bölgenin güvenlik dengelerini yeniden tanımlayan bir kırılma noktası olarak okunmalı. Ermenistan’ın Rusya destekli güvenlik şemsiyesine rağmen sahada geri düşmesi, eski güvenlik mimarisinin sorgulanmasına neden oldu. Rusya’nın çatışma sürecindeki pasifliği, Moskova’nın Kafkasya üzerindeki mutlak hâkimiyet iddiasını ciddi şekilde aşındırdı. İran ise gelişmeleri temkinli bir endişeyle izlemekle yetindi.
Böylesi bir ortamda Azerbaycan, Türkiye ile geliştirdiği güvenlik ortaklığını bir tür sigorta mekanizmasına dönüştürdü. Bu durum sadece Bakü’nün değil, Orta Asya’daki diğer Türk cumhuriyetlerinin de dikkatini çekti. Karabağ zaferi, Türk dünyasına kolektif stratejik akıl yürütmenin ve savunma alanında entegrasyonun hem mümkün hem de etkili olduğunu gösterdi. [1]
Savunma artık sadece toprakları korumakla ilgili değil; aynı zamanda bölgesel nüfuz inşa etmenin, caydırıcılık üretmenin ve ittifaklar inşa etmenin merkezi bir aracı hâline geldi. Türkiye-Azerbaycan ortaklığı bu açıdan, Kafkasya’dan Orta Asya’ya uzanan geniş coğrafyada yeni bir güvenlik anlayışının temelini atıyor.
Türkiye-Azerbaycan Savunma Ortaklığının Kurumsallaşması
Karabağ Savaşı sonrası Türkiye ile Azerbaycan arasında gelişen askerî ilişki, kısa vadeli bir dayanışmadan çok uzun vadeli bir stratejik ortaklığa evrildi. Bu dönüşümün temel taşlarından biri, 2021’de imzalanan Şuşa Beyannamesi oldu. Beyanname, iki ülke arasındaki savunma iş birliğini sadece dostane ilişkilerle değil, karşılıklı yükümlülüklere dayanan bir çerçeveye oturttu. Açıkça ifade edilen karşılıklı savunma taahhüdü, bu iş birliğini NATO benzeri bir güvenlik anlayışına yaklaştırdı. [2]
Bu süreçte askerî tatbikatlar hem sıklık hem de kapsam açısından dikkat çekici bir ivme kazandı. “Mustafa Kemal Atatürk Tatbikatı” ve “Kardeş Tugay” gibi müşterek tatbikatlar, iki ordu arasında doktrin uyumu ve koordinasyon kapasitesinin hızla geliştiğini gösteriyor. Tatbikatlarda kullanılan platformların büyük kısmı Türk savunma sanayii üretimi. Bu da sadece eğitim değil, teknolojik yakınlaşma anlamına da geliyor. [3]
Öte yandan savunma sanayisi alanındaki iş birliği de ciddi şekilde derinleşti. Bayraktar TB2 SİHA’ları bu sürecin sembolü hâline gelse de mesele sadece araç temininden ibaret değil. ASELSAN, ROKETSAN gibi Türk firmalarının Azerbaycan’da yürüttüğü projeler, savunma teknolojisinin yerelleştirilmesi ve ortak üretim kapasitesinin geliştirilmesi yönünde atılmış adımlar. Bu, Azerbaycan’ın savunma bağımsızlığı açısından stratejik bir kaldıraç işlevi görüyor. [4]
Ayrıca kurumsal düzeyde TSK’nın Azerbaycan ordusuna yönelik eğitim, danışmanlık ve reform programları, iki ülkenin askerî yapılarında ortak bir dil ve anlayış inşa ediyor. NATO standardizasyonuna yakın bir yapı kurulması, Azerbaycan’ın diğer bölgesel aktörlerden kurumsal olarak da ayrışmasını sağlıyor.
Sonuç olarak, Türkiye-Azerbaycan savunma iş birliği artık “tek seferlik” bir askeri ortaklıktan çok, sürekliliği olan, kurumsallaşmış ve stratejik derinliği bulunan bir yapı hâline geldi. Bu yapı sadece askerî değil, siyasi karar alma süreçlerine de doğrudan etki edebilecek düzeyde bir eşgüdüm yaratıyor.
Türk Dünyası Vizyonu: Savunma Ortaklığının Bölgesel Yansımaları
Türkiye-Azerbaycan savunma ortaklığı, sadece iki ülke arasındaki askerî koordinasyonla sınırlı değil. Bu ilişki, Türk dünyası içinde daha geniş ve stratejik bir vizyonun altyapısını oluşturuyor. Karabağ’daki başarı, Orta Asya’daki Türk cumhuriyetlerine yönelik güçlü bir mesaj verdi: Türkiye, güvenlik konusunda sadece siyasi destek veren değil, sahada sonuç alabilen bir ortak.
Bu bağlamda Türk Devletleri Teşkilatı (TDT), savunma ortaklığının politik zeminini genişleten önemli bir çerçeve sunuyor. TDT’nin kurumsal kapasitesi henüz sınırlı olsa da Türkiye ve Azerbaycan’ın öncülüğünde yapılan girişimler, örgütü sembolik bir birlikten daha çok işlevsel bir platforma dönüştürme potansiyeli taşıyor. Ortak askerî tatbikatların TDT çatısı altında planlanması, kriz yönetimi mekanizmalarının oluşturulması ve savunma sanayisi iş birliğine yönelik niyet beyanları, bu yönde atılmış adımlar arasında. [5]
Bölgesel entegrasyonun güvenlik boyutuyla sınırlı kalmadığını da belirtmek gerekiyor. Türkiye-Azerbaycan savunma ortaklığı, aynı zamanda Orta Koridor Projesi, enerji hatları ve lojistik altyapı yatırımları üzerinden ekonomik ve stratejik bir derinlik kazanıyor. Hazar geçişli ulaştırma ağları sadece mal taşımıyor; aynı zamanda siyasi etki, güvenlik kaygısı ve ittifak ilişkisi de taşıyor. Dolayısıyla savunma iş birliği, ekonomik ve diplomatik entegrasyonu da tetikleyen bir katalizör rolü üstleniyor.
Bu noktada Azerbaycan’ın Orta Asya’ya açılan “coğrafi köprü” konumu, stratejik değerini artırıyor. Zengezur Koridoru’nun açılması hâlinde bu bağlantı daha da pekişecek ve Türkiye ile Orta Asya arasındaki ulaşım hatları doğrudan hâle gelecek. Bu gelişme, sadece ticari değil, askerî lojistik açısından da önemli. Ortak savunma doktrinleri, askerî üs imkanları ve lojistik iş birlikleri bu hat üzerinden şekillenebilir. [6]
Ancak bu vizyonun herkes tarafından eşit derecede benimsenmediğini de unutmamak gerek. Türk dünyasındaki ülkeler hem siyasi rejim hem de dış politika tercihi açısından birbirinden oldukça farklı. Dolayısıyla kolektif bir güvenlik mimarisi inşa etmek, zaman ve diplomatik esneklik gerektiriyor. Türkiye-Azerbaycan ortaklığı burada bir model sunuyor ama bu modelin genelleşmesi kolay değil.
Riskler ve Sınırlar
Her ne kadar Türkiye-Azerbaycan savunma ortaklığı bölgesel düzeyde güçlü bir sinerji yaratıyor olsa da bu iş birliğinin önünde bazı yapısal ve jeopolitik sınırlamalar bulunuyor. Öncelikle, Güney Kafkasya ve Orta Asya gibi çok aktörlü, kırılgan dengelere sahip bölgelerde bu tür bir ortaklığın hızlıca yayılması, kaçınılmaz olarak başka güç merkezlerinin dikkatini ve tepkisini çekiyor.
Rusya, bu denklemin en kritik dış aktörü. Karabağ Savaşı’ndaki pasif tutumu, kısa vadede Türkiye-Azerbaycan yakınlaşmasına alan açtı. Ancak uzun vadede Moskova’nın bu durumu kabullendiğini söylemek zor. Rusya, Güney Kafkasya’daki nüfuzunu koruma konusunda kararlı. Azerbaycan’ın kolektif güvenlik arayışında Türkiye’ye daha fazla yakınlaşması, Kremlin tarafından dikkatle izleniyor. Özellikle Zengezur Koridoru gibi jeopolitik önemi yüksek projeler, Rusya’nın Ermenistan üzerindeki etkisini zayıflatacağı için stratejik risk taşıyor. [7]
İran ise bu gelişmelere daha kaygılı bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Zengezur Koridoru’nun açılması, İran’ın Ermenistan üzerinden Kafkasya’ya erişimini sınırlandırabilir. Ayrıca Azerbaycan’ın İran’daki Azerbaycan Türkü nüfus üzerindeki sembolik etkisi, Tahran yönetimini rahatsız ediyor. Dolayısıyla, savunma iş birliğinin sembolizmi dahi İran için potansiyel bir güvenlik sorunu hâline gelebiliyor.
Bölge dışı aktörlerin ötesinde, Türk dünyası içindeki asimetriler de sürecin önünde önemli bir engel. Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan gibi ülkeler, Türkiye ile yakın ilişkiler kurma niyetinde olsalar da bu ilişkiyi askeri boyuta taşımada aynı iştahı göstermiyorlar. Bunun nedeni hem iç politik hassasiyetler hem de Rusya ve Çin gibi büyük komşularla olan stratejik dengeler.
Ayrıca, savunma iş birliğinin doğası gereği siyasi riskler de içerdiğini unutmamak gerekiyor. Her ne kadar ortak tatbikatlar ve teknoloji transferi stratejik değer taşısa da bu iş birliğinin kurumsal bir güvenlik ittifakına dönüşmesi zaman alacak. Kolektif karar alma mekanizmalarının eksikliği, farklı tehdit algıları ve siyasi rejim farkları, entegrasyonun sınırlarını belirliyor.
Kısacası, Türkiye-Azerbaycan ortaklığı bölgesel ölçekte bir model sunuyor; ancak bu modelin genelleşebilmesi için jeopolitik dengelerin dikkatle gözetilmesi, diplomatik esneklik ve uzun vadeli bir vizyon gerekiyor.
Sonuç: Bir Model mi Yoksa İstisna mı?
Karabağ Savaşı sonrası oluşan Türkiye-Azerbaycan savunma ortaklığı, Bakü için yalnızca askerî bir kazanım değil, stratejik bir sıçrama alanı oldu. Azerbaycan, bu iş birliği sayesinde yalnızca savaşta zafer kazanmadı; aynı zamanda bölgesel ölçekte daha görünür, daha caydırıcı ve daha bağımsız bir aktöre dönüştü. Türkiye ile kurduğu savunma temelli ortaklık, Azerbaycan’ın güvenlik mimarisini yeniden yapılandırmasına olanak tanıdı. Artık Bakü, dış tehditlere karşı savunma refleksi gösteren bir ülke değil, bölgeyi şekillendiren bir güvenlik sağlayıcıya evriliyor.
Bu dönüşüm, Azerbaycan’ın dış politikasına da yansıdı. Türkiye ile kurduğu yakın iş birliği, onu yalnızca Karabağ çevresinde değil, Orta Asya’dan Doğu Akdeniz‘e kadar uzanan stratejik denklemde merkezi bir oyuncu hâline getirdi. Türk Devletleri Teşkilatı çerçevesinde Azerbaycan, artık sadece köprü ülke değil, vizyon taşıyan bir siyasi aktör olarak öne çıkıyor. Bu vizyonun bir parçası olarak KKTC ile kurulan ilişkilerin güçlendirilmesi ve tanınma sürecinde atılan sembolik adımlar da Bakü’nün savunma ve dış politikasında daha proaktif bir çizgiye yöneldiğini gösteriyor. [8]
Elbette bu kazanımların sürdürülebilirliği, Azerbaycan’ın yalnızca Türkiye ile kurduğu askerî bağa değil, çok boyutlu dış politika yetkinliğine, ekonomik istikrara ve kurumsal kapasitesine de bağlı. Ancak geldiğimiz noktada şu açık: Azerbaycan, Karabağ’daki zaferiyle birlikte sadece toprak kazanmadı; jeopolitik manevra alanını genişletti, Türk dünyası içindeki etkisini artırdı ve kendi güvenliğini dışa bağımlı değil, ortaklığa dayalı bir modelle yeniden tanımladı.
Bu modelin geleceği, Azerbaycan’ın dış politika esnekliği ve bölgesel denge yönetimindeki başarısıyla doğrudan bağlantılı olacak. Türkiye ile kurulan stratejik savunma ortaklığı yalnızca bugünün değil yarının bölgesel mimarisini inşa etme kapasitesine sahip. Bu kapasiteyi gerçek bir bölgesel güç pozisyonuna dönüştürmek ise artık büyük ölçüde Azerbaycan’ın elinde.
Kaynakça
[1] Güngör Şahin ve Medihanur Argalı, Bölgesel Liderlik Bağlamında Türk Dış Politikasının Jeopolitik Gerçeği: Türk Dünyası, Güvenlik Stratejileri Dergisi, 2022, TDT Özel Sayısı: 5-37.
[2] Özdemir, D. M., & Kantar, G. (2023). Şuşa Beyannamesi’nin Önemi ve Olası Etkileri. Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi, 12(2).
[3] “Turkish, Azerbaijani armies start joint exercises”, Anadolu Ajansı, 2021.
[4] İsmet Akça and Barış Alp Özden, A Political-Economic Map of the Turkish Defense Industry, Citizens’ Assembly, 2021.
[5] Güngör Şahin ve Medihanur Argalı, a.g.m.
[6] Андрей Арешев, Азербайджан укрепляет связи с Турцией и Израилем: дрейф от России принял необратимый характер?, №3 (383) март 2025 г.
[7] ТАСС: Российско-турецкий центр по Карабаху приступит к работе 30 января, https://tass.ru/mezhdunarodnaya-panorama/10581711
[8] “Aliyev, Bağımsızlığının Tanınması İçin KKTC’nin Yanında Olacaklarını Söyledi.”, Anadolu Ajansı, 2025.
Fotoğraf: Anadolu Ajansı
Not: Bu çalışma, Dış Bakış dergisinin nisan 2025 sayısında yayınlanmıştır.