Blog Yazılarımız

TUDPAM | Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi > Analizler > Milli İstihbarat Akademisi’nin Suriye’nin Yol Haritasıyla ile İlgili Yeni Analizi Ne Anlama Geliyor?

Milli İstihbarat Akademisi’nin Suriye’nin Yol Haritasıyla ile İlgili Yeni Analizi Ne Anlama Geliyor?

Onur Dikmeci  

Güvenlik Bilimleri Analisti

Milli İstihbarat Akademisi, Suriye konusuyla ilgili akademik çalışmalarını sürdürmektedir. Daha önce Suriye meselesini bölge ve bölge dışı aktörler nezdinde ‘Görüşler’ olarak belirtilen metinler halinde gündeme getiren Akademi, bu çalışmasında Akademi Başkanı’nın kapsamlı analizine yer vermiştir.

Suriye’de Barış ve İstikrarın Sağlanması İçin Yol Haritası[1] adını taşıyan analiz, Milli İstihbarat Akademisi Başkanı Prof. Dr. Talha Köse tarafından kaleme alınmıştır ve beş ana bölüm dahilinde yirmi iki sayfadan oluşmaktadır.

Çatışma Sonrası Barış İnşası başlıklı bölümde, bir ülkedeki çatışma ve iç savaş koşullarının yalnızca o ülkenin altyapısını değil, toplumsal, siyasi ve ekonomik kurumlarını hedef alarak çok katmanlı sorunları da beraberinde getireceği üzerinde durulmuştur. Buna göre yeni anayasa, yeni idari mekanizma, yeni siyasi söylem ve eylem gibi konuların belirlenmesinin yanı sıra istikrar ve olumlu ekonomik koşullarında temin edilmesi sağlanmalıdır. Suriye’nin yeniden kuruluşuna üçüncü aktörler ne denli az müdahil olup yapıcı ilişki geliştirebilirlerse, o oranda sağlıklı bir dönüşüm yaşanabilecektir.

Suriye’de Rejimin Karanlık Mirası başlıklı bölümde, Suriye Baas Rejimi’nin baskı, yıldırma ve korkuya dayanan iktidar politikası ele alınmıştır. Suriye Baas’ı kapsayıcı bir model oluşturamamış, azınlık iktidarına dayanan bir idare biçimi tesis etmiştir. Bu idare Şam ve Halep merkezli iş dünyasının desteğiyle ekonomik çarkını yürütmüştür. İsrail işgali ve İsrail ise iç siyasette tamamen güvenlikleştirme stratejisinin aygıtı olarak kullanılmış ve rejim bütün hukuksuzluğunu legalleştirme yöntemini uygulamaya çalışmıştır. Eğitim ve okullar ile Osmanlı ve Türkiye düşmanı bir halk oluşturulmak istenmesinin yanı sıra medyanın tek sesliliği, işkenceler, hapishaneler, toplu cezalandırmalar; endoktrinasyon ve korku kültünün beslenmesine olanak tanıyan, İran ve Lübnan Hizbullah’ına bağımlı bir yönetimi son sahnede ortaya çıkarmıştır. ABD’nin PKK üzerinden uluslaşma sürecini oluşturmak istediği de ifade edilmiştir. Burada Kandil’in de ideolojisinin sorunlu olduğu ve aslında yapılanın bu ideolojinin Batı standartları ekseninde revize edildiğidir. ‘Rojava Miti’ ile Suriye’nin Kuzey dilimi özellikle PKK’ya meyilli gençler için çekici hale getirilmek istenmiştir. Suriye eski rejiminden arta kalan zihnen ve kültürel olarak bölünmüş bir Suriye’dir.

Suriye’de Yeni Yönetimin Öncelikli Sınavları adını taşıyan bölüm, Güvenliğin sağlanması, sınır kontrolünün yeniden tesis edilmesi, silahlı grupların merkezî bir ordu çatısı altında toplanması ve organize suç örgütlerinin dağıtılması kavramlarını içermektedir. Ayrıca komşu ülkelerde mülteci olarak bulunan milyonlarca Suriyelinin de ana vatanlarına dönüşlerinin sağlanması yine önemli bir beklentidir. Eski rejim unsurlarından savaş suçları işleyenlerin şeffaf olarak yargılanmaları da güven ve adalet duygusunu güçlendirecektir. Fakat bu reformların işlevsel olarak hayata geçirilmesinden Suriye toplumunun uzak olduğu belirtilmiştir. İyi işleyen bir Suriye’de ise terör örgütleri barındırılmamalıdır. Terör vurgusu bir önceki başlıkta olduğu gibi bu bölümde de analiz edilmiştir.

Suriye’nin Geleceğinde Türkiye’nin Oynayabileceği Rol adını taşıyan bölümde, Türkiye için en öncelikli konunun Suriye’nin terörden arındırılması gerekliliğidir. Bunun dışında kapsayıcı bir Suriye yönetiminin oluşturulmasıyla mültecilerin güvenli geri dönüşlerinin sağlanması da öncelikli olmalıdır. Suriye’nin âdeta yeniden inşası için 400-500 milyar dolarlık kaynağa ihtiyaç bulunmaktadır. Bu kaynağın kısa vadede temin edilmesi mümkün olmadığından, dönüşümün sürece yayılmasının mantıklı olacağı vurgulanmıştır. Ayrıca Suriye’nin geleceğiyle ilgili benzer kaygılara sahip olan ülkelerin bir platform aracılığıyla bir araya gelmelerinin verimli olacağı da belirtilmektedir.

Alınan Dersler ve Suriye’nin Geleceğine İlişkin Yol Haritası adını taşıyan bölümde önceki yıllarda çeşitli ülkelerde gerçekleştirilen barış anlaşmaları ve süreçlerin üzerinde durularak bu konuda Suriye için bir projeksiyon belirleyebilme ihtimali üzerinde durulmuştur. Bosna Hersek’te iç savaşı bitiren Dayton Antlaşması’nda uluslararası güçler etkin olmuştur. Ancak etnik temelli bölünme sorunu ve ekonomik kırılganlık ülkede istenilen düzenin yakalanamamasını getirmiştir. Lübnan’ın özellikle mezhebi bölünmüşlüğü ise Anayasadan ziyade sözlü kültüründen kaynaklanmaktadır. Sözlü gerçekleştirilen 1943 tarihli Lübnan Milli Mutabakatı, Cumhurbaşkanlığı-Başbakanlık ve Meclis Başkanlıklarının mezheplere göre dağılımını öngörmekteydi.  İç savaşı bitiren 1989 Taif Antlaşması ve sonraki yılda kabul edilen Anayasa ile bu durumun kademeli kaldırılması tasarlanmış fakat başarılı olunamamıştır. Lübnan bugün dış müdahalelerin etkisinde siyasi ve ekonomik sorunlar yaşamaktadır. Irak’ta ABD’nin işgalinden sonra başlayan süreçte mezhebi ve siyasi dışlanmışlıklar yaşanmıştır. Sünni toplulukların dışlanması aynı zamanda yolsuzluk gibi kötü yönetim uygulamalarıyla birleşince yeniden inşa sürecinde sorunlar yaşanmıştır. Ruanda’da ise uzun yıllar çok şiddetli bir iç savaş yaşanmıştır. Yüzbinlerce Tutsi soykırıma uğramış ve 1994-2003 arasında sosyal ve siyasi olarak farklı bir süreçle Tutsilerin ağırlıklı olduğu bir yönetim kurulmuştur. Ayrıca savaş suçlarıyla alakalı Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi kurulmuş ve bunun yanı sıra mağdurlara söz hakkı tanıyıp geleneksel hukuku güncelleyerek günün şartlarına göre düzenleyen Çayır Mahkemelerine yer verilmiştir. Bu sefer ise Hutular bu mahkemelerin tahakküm aracı olarak kullanıldıklarından şikayetçi olmuşlardır. Güney Sudan, Sudan’dan bağımsızlığını kazanmasından sonra iç savaşa sahne olmuş ve istikrarsızlık ile dışa bağımlı yapısıyla süreci yürütememiştir. Kapsayıcı yönetim sistemleri, etnik-mezhepsel bölünmelerin yerleşmesini ve kurumsallaşmasını önlemek için elzemdir. Barış inşası çabalarının yerel olarak sahiplenilmesi, aşağıdan yukarıya doğru uzlaşı modellerinin ve süreçlerinin işletilmesi ise sürdürülebilir ilerleme için kritik öneme sahiptir. Ekonomik yeniden yapılanma, yoksulluk, eşitsizlik ve işsizlik; istikrarsızlığın temel dinamikleri olduğundan siyasi reformla el ele gitmelidir. Geçiş adaleti mekanizmaları, geçmişteki şikâyetleri ele almak ve uzlaşmayı teşvik etmek için eşit derecede önemlidir. Suriye’de ise bu ülkeye özgü olarak uzun vadeli stratejilerle kısa vadeli kriz yönetim modelleri birleştirilmelidir. Normalleşme yolunda uluslararası toplumun önemine de vurgu yapılmıştır.

Bu Analizin Yorumu

  • Suriye’nin dönüşümü kesinlikle uzun vadeli ve birçok aktörün yer alacağı inşa sürecini anlatmaktadır.
  • Suriye toplumu, sosyal ve kültürel değişimlerin aşağıdan yukarıya uygulanması konusuna hazırlıklı değildir.
  • Türkiye emperyalist olmayan tutumuyla sürece olumlu destek vermeyi istemektedir.
  • Türkiye’nin Suriye ile ilgili en net Kırmızı Çizgisi, terör örgütlerinin bu ülkede artık barınamayacakları bir düzenin kurulmasıdır.
  • Suriye bütün sancılara rağmen yeni devletini, yeni toplumsal yapısıyla hayata geçirebilirse bu yeni ülke ulus inşa sürecindeki toplumlar için de model oluşturabilecektir.
  • Uluslararası aktörlerin sorumluluğu, onların ortak platformlar dahilinde diyalog geliştirmelerini zorunlu kılmaktadır.

[1] Raporun tamamına ilgili adresten ulaşılabilir: https://mia.edu.tr/uploads/f/topic_2.pdf?v=1737721026

Webinara
Kayıt Ol !

Son 2 Gün