Blog Yazılarımız

TUDPAM | Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi > Analizler > Okların Ucundaki Ülke, Kavramlar ve Realite

Okların Ucundaki Ülke, Kavramlar ve Realite

Görkem Berk GEDİKLİ

TUDPAM Araştırma Asistanı

Kültürel çalışmalar ve teşvikler, bölgesel ve iç savaşlar, katliamlar, göç mühendisliği, jeolojik ve coğrafik zorunlulukların ortaya çıkardığı kitlesel göçler… Tüm bu olguların ortak noktası, Türkiye Cumhuriyeti Devleti topraklarıdır. Dünya tarihi, sayısız defa insanların yer değiştirmesine şahit olmuştur. 21. yüzyılda yaşananlar ve yaşanması beklenenler de dünya tarihinde mutlaka yerini alacaktır.

Kıta Avrupası ülkeleri uzun yıllardır sürdürdüğü ekonomik ilerlemeyi nüfusları ile destekleyemez duruma gelmiş vaziyette. Bu yüzden birçok Avrupa ülkesi illegal göçmen akışına de facto izin vermiş durumda. Türkiye Cumhuriyeti ise kurulduğu günden bu yana, birkaç defa kitlesel göç vermesine rağmen nüfusunu artırmayı başardı. Yüksek doğum oranları ile uzun yıllar tarımı sübvanse etti, neoliberal dünya düzenine ayak uydurarak politik açılımlar ile sanayileşmeye ve şehir yaşamına ayak uydurdu. Şehirleşmenin bu denli artması ise hızlı büyümek isteyen bir iktidarın en büyük arzusunun sonucu oldu.

AK Parti iktidarı ile ekonomik büyüme de yükselen bir ivme yakalayan Türkiye, son 24 yılda nüfusunu yaklaşık olarak 18 milyon arttırdı. Tabii ki bu sayı sadece ülkedeki resmi olarak bulunan vatandaşların sayısını gösteriyor. Suriye’de başlayan ve Türkiye’nin de tarafı olduğu iç çatışmalar neticesinde ortaya çıkan Suriyeli sığınmacı akını başta olmak üzere Orta Doğu, Türkistan, Afrika, Rusya ve Ukrayna gibi ülkeden gelen göçlerle Türkiye, görünenin çok üstünde bir nüfusa sahip konuma ulaşmıştır. Ayrıca Türkiye’ye 2023 yılında gelen 56 milyon 600 bin ziyaretçiyi de eklersek, Türk topraklarındaki nüfus bir hayli fazladır.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2030 yılı için öngördüğü 100 milyonluk nüfus, Orta Doğu ve Anadolu coğrafyasındaki sınırlı su kaynakları göz önüne alındığında Türkiye’ye doğru gerçekleşen göçün jeo-ekopolitik etkilerini de artıracaktır.

Osmanlı Devleti’nden bu yana Türkiye Cumhuriyeti hem askeri anlamda hem siyasi nüfuz anlamında en geniş yelpazeli ve en etkili dönemini yaşamakta. Somali’den Pakistan’a, Mali’den Bosna Hersek’e Türkiye’nin en az 13 ülkede askeri varlığı bulunuyor. Son yıllardaki Afrika açılımları sayesinde kıtadaki en üst seviyedeki temsil şekli olan Büyükelçilik varlığını da 43’e yükseltmiş durumda. Bu politikalar iyi ve kötü birçok etkiyi içinde barındırmaktadır.

Türkiye, dünya genelinde yoğun bir cazibe merkezi olmuş durumda ve bu etki her geçen gün artarak devam ediyor. Türk dizilerinin ve Türk medyasının yaratmış olduğu etki sebebiyle her yıl yüzbinlerce insan Türkiye’ye gelirken, yaşanan göçlerin de en temel sebeplerinden biri konumuna gelmiş durumda. Ayrıca dünya genelinde artan gelir eşitsizliği küresel çapta göçü artırmaktadır. Gelir eşitsizliğinin yüksek, insan haklarının zayıf olduğu ülkelerden Türkiye’ye doğru artan göç hem iç hem dış politikaları doğrudan etkilemektedir.

Türkiye’de nüfusun yaşanan kitlesel göçler nedeniyle olağan hızın üstünde artması, beraberinde birçok problemi getirmiştir. Konut, gıda, enerji arzı, talebin çok altında kalmış ve bu yüzden ekonomi doğrudan etkilenmiştir. Özellikle korkunç etkileri olan 6 Şubat depremi ve Covid-19  pandemisi Türkiye’nin yaşadığı ekonomik zorlukları derinleştirmiş ve bu sebeple Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten kadro, enerjisini dış politikadaki stratejik arayışlardan iç politik stabiliteyi arttırmaya yöneltmek zorunda kalmıştır.

İdeolojik arayışlar ve bölgesel oyun kuruculuk isteğiyle enerjisini mümkün olduğunca bölmemeye çalışan Türkiye, ekonomik zorlukları Mehmet Şimşek ve ekibinin aldığı tedbirlerle düzeltmeye çalışsa da bölgedeki gerilim her geçen gün artmakta ve bu da küresel riskleri beraberinde getiriyor. Bu zorluklarla başa çıkmak için, Mehmet Şimşek ve ekibinin aldığı ekonomik tedbirler büyük önem taşımakta. Ancak, uzun vadede sürdürülebilir bir büyüme ve kalkınma için daha kapsamlı reformlara da ihtiyaç olduğu bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.

Türkiye’nin bu nedenle dış politikasını düzenlerken, içerideki ekonomik ve toplumsal dayanıklılığı arttırması önem arz etmektedir. Çünkü gelecek on yıl içerisinde bölgedeki jeopolitik düzen veya başka bir deyişle “yaratılmış olan jeopolitik düzensizlik” tamamen değişecektir.

Türkiye’nin bölgesel ve küresel politikadaki rolü de büyük bir değişimden geçmektedir. Afrika’daki büyükelçilik sayısının artırılması, Somali’den Pakistan’a askeri varlık bulundurulması gibi hamleler, Türkiye’nin uluslararası alandaki nüfuzunu ve etki alanını genişletmektedir. Bu stratejik adımlar, Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak konumunu pekiştirmekte, ancak aynı zamanda yeni sorumluluklar ve riskler de getirmektedir.

Gelecek on yıl, Türkiye için kritik bir dönem olacaktır. Bölgedeki jeopolitik düzenin yeniden şekillenmesi beklenirken, Türkiye’nin bu süreçte aktif ve proaktif bir rol oynaması gerekmektedir. İç politikada toplumsal dayanıklılığı artırmak, ekonomik reformları hayata geçirmek ve stratejik dış politika hamleleri ile bu yeni düzene hazırlık yapmak, Türkiye’nin gelecekteki başarısının anahtarı olacaktır.

Sonuç olarak, Türkiye bugün çektiği sıkıntıları 10-15 yıl önce atmış olduğu zayıf ama uzun adımlar ve izlediği radikal dış politika değişikliği kararlarından dolayı yaşarken, 10 yıl sonrasının düzenini bugün kurgulamakta ve kendisini hazırlamaktadır. Bu hazırlıkların yeterli olup olmadığını bize sadece zaman gösterecektir. Ancak, Türkiye’nin güçlü tarihsel mirası, dinamik nüfusu ve stratejik konumu, gelecekteki zorlukların üstesinden gelebilme potansiyelini taşıdığını da hatırdan çıkarmamakta fayda var.

Webinara
Kayıt Ol !

Son 2 Gün