Blog Yazılarımız

TUDPAM | Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi > Analizler > Suriye Hepimizin… Coğrafi Bir İsimden Adil Bir Devlete

Suriye Hepimizin… Coğrafi Bir İsimden Adil Bir Devlete

Eyhem ÇAMUR

Türkmen Düşünce Hareketi Başkanı

Suriye, tarih boyunca Doğu ile Batı’nın, kuzey ile güneyin kesiştiği; ticaret yollarının, medeniyetlerin ve kültürlerin kavşak noktası olmuştur. Bu topraklar, dünya üzerinde en fazla etnik, mezhepsel ve dini çeşitliliğe sahip bölgelerden biridir. “Suriye” adı, herhangi bir etnik kimliğe, mezhebe ya da milliyete ait değildir. Bu ad yalnızca coğrafi bir tanımlamadır; yüzyıllar boyunca değişen devletler, imparatorluklar ve hanedanlar bu topraklara kendi siyasi ve kültürel kimlikleriyle hükmetmiş, ancak hiçbir zaman “Suriye devleti” adıyla yönetmemiştir.

“Suriye” Bir Millet Değildir

“Suriye” kelimesi, köken olarak Antik Yunan ve Roma dönemlerine kadar uzanır. O dönemlerde “Syria” terimi, Akdeniz’in doğu kıyılarında yer alan geniş bir bölgeyi tanımlamak için kullanılmıştır. Bu isim, bir milletin veya tek bir halkın değil; farklı kimliklerin yaşadığı bir coğrafyanın adıydı. Yüzyıllar boyunca Türkmenler, Kürtler, Araplar, Süryaniler, Çerkesler, Ermeniler ve daha pek çok halk, bu topraklarda kendi dillerini, kültürlerini ve geleneklerini koruyarak yaşamlarını sürdürdü.

Bu gerçek, bize şunu hatırlatıyor: Suriye adı, tek bir kimliğe indirgenemez. Bu toprakların tarihi, çokluk içinde birlik fikrinin canlı bir örneğidir.

Tarihten Gelen Açık Gerçek

Emeviler döneminde Şam başkent olsa da devletin kimliği Arap unsurunun ağırlığında şekillenmişti ve “Suriye” adını taşıyan bir devlet yapısı mevcut değildi. Ardından gelen Abbasiler, Selçuklular, Memlükler, Zengiler ve Osmanlılar gibi güçlü devletler, bu coğrafyayı farklı siyasi sistemlerle yönetti. Türkmenlerin kurduğu devletler de bu topraklarda hüküm sürmüş, medeniyet inşa etmiş; ama hiçbiri kendisini “Suriye devleti” olarak tanımlamamıştır.

Osmanlı yönetimi altında bu bölge, yüzyıllar boyunca farklı milletlerin barış içinde yaşadığı bir mozaik oldu. Şehirlerde camiler, kiliseler, hanlar ve çarşılar yan yana yükseldi. Farklı topluluklar arasında hukuk, ticaret ve kültür alanlarında dengeler gözetildi.

Sykes-Picot ve Modern Sınırların Çizilmesi

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüyle birlikte Fransa ve İngiltere arasında gizlice imzalanan Sykes-Picot Anlaşması, Ortadoğu’nun siyasi haritasını yeniden çizdi. Suriye’nin bugünkü sınırları da bu dönemde belirlendi. Fransız mandası altında “Suriye Cumhuriyeti” adı ilk kez kullanıldı.

O dönemlerde bile toplumlar arası bir denge ve birlikte yaşama kültürü büyük ölçüde devam ediyordu. Türkmen köyleri, Kürt kasabaları, Arap şehirleri, Ermeni mahalleleri yan yana varlığını sürdürebiliyordu. Ancak bu denge, ilerleyen yıllarda siyasi ideolojilerin gölgesinde bozulmaya başladı.

Arap Milliyetçiliği ile Başlayan Tek Tipçilik

1958 yılında Mısır ile kurulan Birleşik Arap Cumhuriyeti ve hemen ardından 1963’te Baas Partisi’nin iktidara gelişi, Suriye’de Arap milliyetçiliğinin devletin resmî ideolojisi haline gelmesinin dönüm noktası oldu. Bu ideoloji, ülkenin tüm halklarını tek tip bir Arap kimliği altında toplama hedefini taşıyordu.

Türkmenler, Kürtler, Süryaniler ve diğer etnik gruplar, dil, kültür ve kimlik haklarından sistemli olarak mahrum bırakıldı. Türkmen okulları kapatıldı, anadilde eğitim yasaklandı. Resmî belgelerde etnik aidiyetler yok sayıldı. Halk, kendi kültürünü yaşatmaya çalışırken sürekli olarak “yabancı” muamelesi gördü.

Türkmenlerin Bedeli ve Direnişi

Türkmenler, Suriye’nin asli halklarından biri olarak bu ülke için büyük bedeller ödedi. Osmanlı’dan bugüne uzanan sadakatlerini, ülkenin bağımsızlığı ve bütünlüğü için verdikleri mücadele ile kanıtladılar. 2011’de başlayan Suriye Devrimi sürecinde ise binlerce Türkmen şehit oldu.

Türkmenlerin ayaklanması, ülkeyi bölmek için değil, adalet ve eşitlik için yapıldı. Amaç, Araplaştırma politikalarına ve tek kimlik dayatmasına karşı durmaktı. Türkmenler hiçbir zaman ayrılık talep etmedi; sadece kendi kimlikleriyle eşit yurttaş olarak tanınmak istedi.

“Arap Cumhuriyeti” Değil, “Suriye Cumhuriyeti” Olsun

Bugün birçok Türkmen aktivist ve siyasetçi, devletin isminin değiştirilmesi gerektiğini savunuyor: Mevcut resmi ad “Suriye Arap Cumhuriyeti” yerine sadece “Suriye Cumhuriyeti” olmalı. Çünkü bir devlet, yalnızca bir millete ait olamaz. Devlet, sınırları içinde yaşayan herkesin ortak evi olmalıdır. İsminde bile bu kapsayıcılığı yansıtmalıdır. “Suriye Cumhuriyeti” adı, Türkmen’in de Kürt’ün de Arap’ın da Süryani’nin de kendini ait hissedebileceği bir çatı olmalıdır.

Adalet, Bir İsimle Başlar

Suriye’nin geleceği, ancak eşitlik ve birlikte yaşam temelleri üzerine inşa edilebilir. Herkes kendi kimliğiyle tanınmalı, kendi dili ve kültürüyle özgürce var olabilmelidir. Bu ülke, Türkmen’in de evi, Arap’ın, Süryani’nin ve tüm halkların evidir. Eğer isim, kimliği yansıtmazsa, o devletin adaleti de eksik kalır. Adalet çoğu zaman bir kelimeyle başlar.

O kelime bugün için şudur:

“Suriye Cumhuriyeti” hepimizi içine alan bir isim.

Fotoğraf: Anadolu Ajansı

Webinara
Kayıt Ol !

Son 2 Gün