Blog Yazılarımız

TUDPAM | Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi > Analizler > Türkiye-Mısır: Mavi Ufkun Kıyısında

Türkiye-Mısır: Mavi Ufkun Kıyısında

Anıl UĞUR

TUDPAM Araştırma Asistanı

Türkiye ile Mısır’ın 22–26 Eylül 2025 tarihlerinde Doğu Akdeniz’de icra ettiği “Dostluk Denizi-2025 / Friendship Sea 2025 (Bahr el-Sadaka)” ortak deniz tatbikatı, iki ülkenin 2013 sonrasında kopan askeri diyaloğu “sembolün ötesine” taşıyan bir sahneye imza attı. Dışarıdan bakıldığında bir eğitim faaliyeti gibi görünse de aslında firkateynler, hücumbotlar, bir denizaltı, helikopterler, İHA/USV’ler ve hava unsurlarını kapsayan; taktik atış, hava savunma ve anti-denizaltı safhaları ile birlikte çalışabilirliği test eden bu tatbikat, siyasi bir mesaj niteliği de taşımaktadır. Özellikle 25 Eylül’de Aksaz’daki Seçkin Gözlemci Günü’ne değinecek olursak; kuvvetlerin teknik uyumu kadar, Ankara ile Kahire’nin “yeni normal” söyleminin de altı çizildi. Türkiye ve Mısır’ın 13 yıl aradan sonra ortak bir tatbikat içerisinde yer alması hem yerel hem de ulusal basında çok yankı uyandırdı.

Bu askeri tablodan geriye kısa bir bakışla, birkaç yıl öncesine dayanan diplomatik dönüşüm olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim 2023’te karşılıklı büyükelçilerin atanması ve lider ziyaretleri, 2005 Serbest Ticaret Anlaşması’nın sağladığı ekonomik esneklikle birleşerek siyaseten gerilmiş ilişkilerin yeniden kurumsal kanallara taşınmasında büyük rol oynamıştır diyebiliriz. Orta Doğu’da son yıllarda görülen “de-eskalasyon” dalgası, İsrail-Hamas savaşının gölgesinde bile Ankara – Kahire hattını rasyonel zemine çekmiştir.

Tatbikatın jeopolitik bağlamı ise Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanı çekişmeleri ve enerji rekabetiyle doğrudan ilişkilidir. 2019 Türkiye-Libya mutabakatı ve Yunanistan-Mısır yakınlaşması deniz jeopolitiğini sertleştirmişti. Dolayısıyla Dostluk Denizi-2025 tatbikatı, bu zeminde iki ülkeye denizde iletişim kanalı ve kriz yönetim pratiği kazandırdı. Bu gerçekleşen durum reel anlamda, masada hem alan daraltmak hem de yeni manevra alanları açmak için kritik bir araç görevi görmüştür. Böylelikle askeri durum, bölgesel müzakere dilinin tamamlayıcısı olmuştur denilebilir.

Tatbikatın operasyonel içeriği de bölgesel mesajı nitelik bakımından güçlendirdi diyebiliriz. Türk tarafının firkateyn, hücumbot, denizaltı ve F-16 katkısı ile Mısır’ın firkateynler, helikopterler ve deniz unsurlarıyla katılımı, geniş bir spektrumda birlikte çalışabilirliği test etti. Tatbikatın üçüncü taraflara yönelik bir tehdit içermediği ve bölgesel barış hedefiyle gerçekleştirildiği vurgulanırken, aynı durum bazı başkentlerde “bölgesel dengelerde kayma yaşanır mı?” sorusunu gündeme getirdi. Bölgedeki yakın iş birlikleri nedeniyle bu gelişmenin dikkatle izlendiği, akademik ve medya yorumlarında sıkça ifade edildi. Böylece tatbikat, barış söylemi ile caydırıcı kapasite arasında çift yönlü bir işlev üstlenmiştir.

Bazı analizlerde bu tür girişimlerin “pragmatik esneklik” yaklaşımıyla okunabileceği belirtilmektedir. Rekabet alanlarının -deniz yetki sahaları, bölgesel nüfuz mücadeleleri ve ideolojik farklılıklar- tamamen ortadan kalkmasa da “yönetilebilir uyuşmazlıklar” düzeyine indirgenebileceği öne sürülmektedir. Bu bağlamda tatbikat, algının trafiğini dönüştürerek taraflara hem manevra alanı hem de geri çekilme olasılığı sunmaktadır. Kısaca tatbikat için “güven bunalımlarını kalıcı biçimde çözmese de onları yönetilebilir kılmakta ve askeri pratik üzerinden müzakerenin diline karşılık gelmektedir.” diyebiliriz.

Bölgesel etki, Gazze, Libya ve deniz alanındaki diplomasi üzerinden değerlendirilecek olursa; 2023’ten bu yana Gazze’nin yol açtığı güvenlik ve insani kriz, Kahire ile Ankara’yı ateşkes ve insani erişim konularında ortak bir paydada buluşturmuştur. Bu ortak zemin, savunma iş birliğinin sosyo-politik arka planını da dolaylı olarak şekillendirmiştir. Bir diğer yandan Libya’da ise durum, sıfır toplamlı bir rekabetten ziyade eşgüdümlü risk yönetimine olanak tanıyabilir. Bu konu hakkında yazılan birtakım analizler, bölgesel eğilimin “kontrollü rekabet ve kapsayıcı yaklaşım” doğrultusunda evirildiğini göstermektedir. Bu nedenle tatbikat, yalnızca mevcut durumu değil, geleceğe yönelik potansiyel senaryoları test eden bir provayı temsil etmektedir diyebiliriz.

Sonuç itibarıyla Dostluk Denizi-2025, Türkiye ile Mısır’ın krizi yöneterek yakınlaşma formülünün askeri düzleme evrildiği bir eşiği temsil ediyor. Bu tatbikatın tek seferlik bir okuma olmadığını, devamı getirilmeye müsait bir işlevsel mimari sunduğunu söylemek mümkün. İletişim ağları, taktik ve prosedürlerin uyumlaştırılması, etkileşim kuralları ile kriz durumlarında uygulanacak ortak protokoller ve bu sürecin kurumsallaşması hâlinde Doğu Akdeniz’deki gerilimi yönetme kapasitesini önemli ölçüde arttıracaktır. Özetle, askeri bir eğitim faaliyeti olarak değerlendirilebilecek bu tatbikat, düşünülenin ötesinde siyasi etkileşimin nabzını tutan ve düzenli olması sağlayan bir araç niteliğindedir.

Kaynakça

Fotoğraf: Anadolu Ajansı

Webinara
Kayıt Ol !

Son 2 Gün