Blog Yazılarımız

TUDPAM | Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi > Analizler > Türkiye’nin İHA ve SİHA Diplomasisi

Türkiye’nin İHA ve SİHA Diplomasisi

Faruk Baybars

Araştırmacı

Türkiye, içerisinde bulunduğu bölgesel tehditlerin yanı sıra, her ne kadar resmî olarak tanımlanmamış olsa da bana göre haydut devletlerin kısa, orta ve uzun vadeli hesaplarının odağında bulunmakta; iç ve dış tehditler açısından uzun yıllardır tüm kurumları ile teyakkuz hâlindedir. Özellikle 2000’li yıllardan itibaren savunma sanayisine yapmış olduğu yatırımların karşılığını günümüzde almaya başlamıştır. Bu alandaki gelişim sürecine yakından baktığımızda ise, dönemsel olarak uygulanan silah ambargoları ve teknoloji transferindeki engellemelere karşın, güvenlik politikalarının bağımsız bir şekilde uygulamaya geçirilmesi ve ekonomik süreklilik açısından daha sürdürülebilir bir zeminde hayata geçirebilme ihtiyacına yanıt verdiği aşikârdır.

İHA ve SİHA sistemleri hem askerî hem de siyasi hedeflere yönelik araç olarak kullanılmasını ifade ederken, Türkiye’nin İHA/SİHA ihracatının aynı zamanda stratejik birliktelikler kurmasını sağlamakla beraber, bazı çatışma bölgelerinde barış süreçlerine katkıda bulunduğu da unutulmamalıdır.

İHA (İnsansız Hava Aracı) ve SİHA (Silahlı İnsansız Hava Aracı) diplomasisi ile Türkiye, son yıllardaki dış politika ve askerî stratejilerinde önemli bir konuma sahip olmuştur. Bu sistemlerin kullanımının hem operasyonel hem de diplomatik açıdan sahadaki başarı oranına ciddi etkileri olmuştur. Yani Türkiye’nin kendi ürettiği insansız hava araçları, hem ülke içerisinde hem de sınır ötesindeki görevleri başarıyla nihayetlendirirken, aynı zamanda dış politikada etkili bir araç olarak öne çıkmaktadır. Türkiye’nin bu teknolojileri özellikle Orta Doğu, Afrika ve Kafkasya gibi bölgesel krizlerin yoğun olduğu alanlarda aktif olarak kullanmasıyla oyun kurucu ve oyun bozucu bir hüviyet kazanmasında etkili bir faktör olmuştur.

Türkiye, İHA ve SİHA’larını her geçen gün geliştirip güçlendirirken, bir dış ticaret ürünü olarak da başarılı bir şekilde pazarlamaya devam etmektedir. Birçok ülkede özellikle son yıllarda dünyanın âdeta canlı yayında izlediği çatışma alanlarında kullanılırken, muadil sistemlere yönelik küresel pazarda öncülük ettiği tartışmasız bir gerçekliktir. Türkiye’nin bu üretimi aynı zamanda ihracat açısından önemli bir rol oynamaktadır. Bu güç, bölgemizdeki ülkelerin yanı sıra, uzak coğrafyalardaki diğer ülkeler ile çeşitli ortaklıklar ve çıkarlarımız neticesinde uzun vadeli planlarda söz sahibi olmamız açısından katkı sunmaktadır.

İHA ve SİHA üretimlerinin başkaca ülkelerden karşılanmaması dolasıyla düşük maliyetlerle yüksek etki yaratma kapasitesi sunarken, özellikle hasımlarımıza karşı asimetrik savaş ortamlarında büyük avantajlar sağladığı tüm ülkelerin kabulü olmakla birlikte; Türkiye’nin Suriye, Azerbaycan, Libya ve Irak’taki operasyonlarda bu araçları kullanmasıyla çatışmaların seyrini değiştirerek dış politika ve diplomasi anlamında masada istenilen sonuçların alınmasını hızlandırmıştır.

Bu sistemlerin gerçek zamanlı istihbarat toplama ve hedef belirleme yetenekleri, askerî stratejilerin hassas olduğu bölgelerdeki etkileri boyutunda büyük avantajlar sunarken, İHA ve SİHA’ların kullanıldığı bölgelerde güç dengelerinin ciddi anlamda etkisini gösterdiği gözlemlenmiştir. Türkiye’nin bu teknolojiyi ihraç etmesi ise diplomatik ilişkilerde yeni pazarlık gücü sağlamıştır. Örneğin Polonya ve Romanya gibi ülkelerle yapılan anlaşmalar, Türkiye’nin Avrupa’daki etkisini artırmıştır.

İHA ve SİHA’ların operatörlerce uzaktan kontrol edilebilmeleri çatışma alanlarındaki kayıpların önüne geçerek hedef üzerinde ise ciddi bir psikolojik etki yarattığı da bir gerçekliktir. Fakat bu sistemlerin kullanımı, özellikle ilgili bölgelerde güç dengesinin yitirilmesine yol açtığı için çeşitli mecra ve platformlarda farklı dezenformasyonlar neticesinde sivil kayıplara neden olduğu şeklindeki gibi yorum ve beyanlar, diplomasinin karanlık yüzünün olduğunu da göstermiştir. İHA ve SİHA diplomasisi, Türkiye‘nin dış politikasında güçlü bir araç olarak kullanılırken, hem askerî avantajlar sağlayıp hem de ekonomik ve diplomatik ilişkilerde yeni fırsat ve imkanlar yaratarak Türkiye’nin bölgesel ve küresel çaptaki etkisini artırmaktadır.

Türkiye’nin dış politikada artan nüfuzunu pekiştirmesinde vesile olabilen bu teknolojinin ihracatı noktasında silahlı insansız hava aracı satışlarının aynı zamanda bazı riskleri de barındırabileceğini gözden kaçırmamak gerekir. Yani kazançlı savunma sözleşmeleri yüksek gelirler sağlarken, güvenlik iş birlikleri gelecek açısından daha öngörülebilir bazı olanaklara hak tanınmasına sebep olmaktadır. Bazı durumlarda ise çatışmaların güç dengesini değiştirebileceğini yukarıda anlatmış olmakla beraber, bu sistemler aynı zamanda özellikle kırılgan bölgelerdeki alıcılar tarafından kullanıldıklarında gerilimleri tırmandırabilir, muhtelif insani maliyetler doğurabilir ve dolayısıyla satıcı ülke ile şirketlerin itibarının zedelenmesine yol açabilir. İşte, özellikle bu gibi durumların önüne geçilmesi içinde mevcut önlemlerin sürekli bir şekilde gözlemlenip geliştirilmesi gerekmektedir.

İHA ve SİHA’lar yeni bir savaş doktrini doğururken, zırhlı araçları, HSS’leri av uçaklarından ya da helikopterlerden çok daha etkin bir şekilde imha edebilmektedir. Bu sistemler savaş tarihinde yeni bir sayfa açarken aynı zamanda dünyadaki ülkelerin savunma sanayisi alanında trilyonlarca dolar zarar etmesine vesile olmuştur. Yine bu sistemlere ait teknoloji yükselişi, sadece Türkiye’nin askerî yeteneklerinde devrim yaratmakla kalmadı, aynı zamanda ülkenin jeopolitik konumu ve ekonomik beklentileri üzerinde de önemli bir katma değer sağladı. Stratejik iş birlikleri, ihracatlar ve jeostratejik konumlandırmalar sayesinde ise Türk İHA ve SİHA’ları bölgesel çatışmaları ve küresel güç dinamiklerini şekillendirmeye devam etmektedir.

Türkiye’nin küresel pazarda bu alanda önemli bir oyuncu olarak sahne alması, dış politika ve askerî doktrininde önemli bir değişime gittiğini gösterirken, Türk diplomasisinin gelişimi, savunma sanayisindeki ihracatın çeşitlendirilerek diplomatik bağları güçlendirip bölgesel ve küresel seviyede kendini gösterme çabalarına da aslında bir kanıttır. Türkiye; Asya, Afrika ve Doğu Avrupa’daki ülkelerle yapmış olduğu bu etkileşim ile ABD ve İsrail gibi geleneksel tedarikçilerin hâkimiyetine de son vermiştir. Dahası, Orta Asya ülkelerinin savunma kabiliyetlerini artırmak için Türkiye, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan gibi ülkelere bu sistemlerin satışını yaparak bu ülkelerin bölgesel çatışmalarda üstünlük kurmalarına da yardımcı olmuştur. Libya, Dağlık Karabağ ve Suriye gibi çatışma bölgelerinde ciddi anlamda güç dengesini değiştirerek Ankara’nın müttefiklerini rahatlatırken diplomatik nüfuzunun da genişlemesi sağlanmıştır.

Türkiye’nin Afrika kıtasında uzun yıllardır sergilemiş olduğu insani tutum ve dayanışma, özellikle son yıllarda askerî ilişkilerde yeni iş birliği ve anlaşmalarla, bölgede uzun yıllardır Rusya’nın geleneksel silah tedarikçiliğine de son vermiştir. Özellikle Çin’in etkisinde olan bölgelerdeki zor şartlarda düşünülürse, Türkiye’nin bu anlamda bölgeye adım atması alternatif çözüm noktasında can suyu olmuştur. Başta Fransa olmak üzere, bölgeye hiçbir katkısı olmadığı gibi uzun yıllardır bölgeyi sömüren ülkelerin Türkiye ile özellikle askerî ve savunma anlaşmaları ile yakınlaşması bölgede büyük rahatsızlıklara neden olmuştur.

Türkiye, özellikle Bayraktar TB2, Bayraktar AKINCI ve TUSAŞ tarafından üretilen ANKA gibi İHA/SİHA modelleriyle hem askerî hem de diplomatik alanda uluslararası arenada kendisine önemli bir yer edinirken; Ukrayna ve Katar gibi ülkelerdeki oynamış olduğu kilit rolle birlikte bölgede yapabileceklerini ispatlamıştır. ABD ve Çin’e göre pazardaki fiyatlandırma stratejisinin yanı sıra sahadaki karşılığı birçok yeni ilişki ve girişimlere de kapı aralamasına vesile olmuştur. Örneğin Endonezya ile yapılan Bayraktar TB3 ve AKINCI için ortak üretim anlaşması, Türkiye’nin Asya-Pasifik bölgesine de açılarak caydırıcılığının artması ve müzakere masasında elini güçlendirici hamlelere yönelik faaliyetlere girişildiğini göstermektedir.

Tüm bu değerlendirmelerin ışığında, askerî güç ve stratejik iş birlikleri ile sahada olunamazsa diplomasi masasından kazanan taraf olarak çıkmak mümkün değildir. Yani İHA ve SİHA diplomasisi, dost ve müttefik ülkelerdeki ortak çıkar ve menfaatlerimiz açısından zorlayıcı diplomasi anlamında önemli katkılar sağlamaya devam etmektedir.

Webinara
Kayıt Ol !

Son 2 Gün