Blog Yazılarımız

TUDPAM | Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi > Analizler > Türkiye’nin Kuzey Afrika’da Yeniden Konumlanması: Libya, Cezayir ve Fas Üzerinden Enerji ve Güvenlik Çıkarlarının Analizi

Türkiye’nin Kuzey Afrika’da Yeniden Konumlanması: Libya, Cezayir ve Fas Üzerinden Enerji ve Güvenlik Çıkarlarının Analizi

Görkem Berk Gedikli

TUDPAM Araştırma Asistanı

Türkiye’nin dış politikası, son yıllarda yalnızca yakın çevresiyle sınırlı kalmayıp giderek daha geniş bir jeopolitik alana yayılma eğilimi göstermektedir. Bu çerçevede Afrika açılımı, özellikle de Kuzey Afrika hattı, Ankara’nın hem enerji arz güvenliği hem de askeri ve stratejik çıkarları bakımından kritik bir alan olarak öne çıkmaktadır. Kuzey Afrika, Osmanlı geçmişi nedeniyle Türkiye’nin kültürel ve tarihsel bağ kurabileceği bir bölge olmasının yanı sıra, Avrupa ile Afrika’nın; Akdeniz ile Sahra’nın kesişim noktasında bulunması itibarıyla küresel güçlerin rekabet alanlarından biridir. Bu bölgenin Türkiye açısından önemi, yalnızca geçmiş bağlara dayalı bir “tarihsel yakınlık” retoriği ile açıklanamayacak kadar çok boyutludur. Esas mesele; enerji güvenliğini çeşitlendirme ihtiyacı, Doğu Akdeniz’de maruz kalınan jeopolitik sıkışmayı aşma arayışı ve Afrika’nın gelecekteki ekopolitik önemidir.

Libya, Cezayir ve Fas üçlüsü bu bağlamda Türkiye’nin Kuzey Afrika stratejisinin merkezinde yer almaktadır. Ancak Ankara’nın bu ülkelerle kurduğu ilişkiler yalnızca bugünün çıkarlarıyla sınırlı kalmayıp geleceğe dönük senaryolar üzerinden de şekillenmektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin Kuzey Afrika’daki hamlelerini analiz etmek, bir yandan mevcut gelişmeleri anlamayı gerektirirken diğer yandan da olası bölgesel ve küresel senaryoları tartışmayı zorunlu kılmaktadır.

Libya Türkiye’nin Kuzey Afrika’daki en belirleyici dosyasıdır. Arap Baharı sonrasında hızla istikrarsızlığa sürüklenen Libya, Türkiye açısından hem risk hem de fırsat doğurmuştur. Bir yandan iç savaş, Akdeniz’in güneyinde kalıcı bir kaos yaratarak enerji arz güvenliğini tehdit etmiş; diğer yandan Türkiye’nin askeri ve diplomatik kapasitesini sınamasına olanak tanımıştır. Ankara’nın Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzaladığı deniz yetki alanı anlaşması, Doğu Akdeniz’deki yalnızlaştırma politikalarına karşı geliştirilmiş stratejik bir hamle olarak tarihe geçmiştir. Bu anlaşma sayesinde Türkiye yalnızca Doğu Akdeniz’deki enerji paylaşımında masada kalmayı değil, aynı zamanda Libya üzerinden enerji koridorlarına erişim sağlamayı hedeflemiştir.

Libya’nın geleceği üç temel senaryoya bağlanabilir:

  1. Güçlü bir merkezi hükümetin oluşması ve Türkiye’nin bu hükümetle stratejik ortaklığını sürdürmesi.
  2. Ülkenin kalıcı bir bölünmüşlük hali içinde sürüklenmesi; bu durumda Türkiye’nin Trablus merkezli hükümet üzerinden kısmi nüfuzunu koruması, ancak doğudaki aktörler üzerinden Rusya, Mısır ve BAE ile rekabetin sürmesi.
  3. Uluslararası baskılar sonucu Türkiye’nin nüfuzunun sınırlandırılması ve Ankara’nın diplomatik kanalları yoğunlaştırmak zorunda kalması.

Türkiye’nin politika yapıcıları bu üç senaryoyu dikkate alarak askeri varlığını kalıcı hale getirmeye çalışırken, ekonomik yatırımlarla da sahada tutunma stratejisi gütmektedir.

Cezayir, Libya kadar kaotik olmasa da Türkiye açısından büyük bir enerji partneri konumundadır. Ukrayna savaşı sonrası Avrupa’nın enerji krizine girmesiyle birlikte Cezayir, doğalgaz ve LNG tedarikinde kritik bir kaynak haline gelmiştir. Bu durum, Türkiye’nin de Cezayir’le ilişkilerini stratejik düzeye çekmesine yol açmıştır. Ankara için enerji arz güvenliğinde çeşitlendirme en temel önceliklerden biridir. Rusya’ya bağımlılığın azaltılması amacıyla Azerbaycan ve Katar’ın yanı sıra Cezayir de cazip bir alternatiftir.

Türkiye-Cezayir ilişkilerinin geleceği iki olasılığa dayanmaktadır:

  1. Türkiye’nin Cezayir’den LNG ithalatını artırması ve enerji diplomasisini çeşitlendirmesi.
  2. Cezayir’in Fransa ve Rusya ile geleneksel bağlarının Türkiye’nin nüfuzunu sınırlaması.

Her şeye rağmen Türkiye’nin savunma sanayindeki yükselişi ve SİHA teknolojisindeki prestiji, Cezayir’i uzun vadede Ankara’ya daha fazla yakınlaştırabilir.

Fas ise farklı bir dinamik taşımaktadır. Türkiye açısından büyük bir enerji üreticisi olmayan Fas, yenilenebilir enerji alanında iş birliği fırsatları sunmaktadır. Ayrıca Batı Sahra meselesi nedeniyle hem ABD’nin hem de Fransa’nın yoğun nüfuzu altındadır. Türkiye, bu konuda denge politikası izleyerek Fas ile ticari ve savunma iş birliğini artırmıştır. Türk SİHA’larının Fas tarafından satın alınması, Türkiye’nin Kuzey Afrika’daki askeri-diplomatik etkinliğini artıran bir gelişmedir.

Fas dosyasında Ankara’nın en dikkatli olduğu unsur Batı Sahra meselesinde taraf olmaktan kaçınmasıdır. Türkiye, burada doğrudan pozisyon almak yerine ekonomik iş birliği ve savunma sanayi üzerinden varlık göstermektedir. Geleceğe dönük senaryolarda Fas, Türkiye için ya genişleyen bir pazar ve savunma iş birliği alanı olacak ya da Batı Sahra meselesinin sertleşmesiyle zor bir denge alanına dönüşecektir.

Genel tabloya bakıldığında, Türkiye’nin Kuzey Afrika’daki yeniden konumlanması yalnızca ikili ilişkiler üzerinden değil, aynı zamanda Doğu Akdeniz stratejisi ile doğrudan bağlantılıdır. Yunanistan, GKRY, İsrail ve Mısır’ın oluşturduğu blok Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de dışlamaya çalışırken Ankara, Kuzey Afrika’daki müttefikliklerini güçlendirerek bu yalnızlığı kırmaya çalışmaktadır. Libya ile yapılan deniz yetki alanı anlaşması bunun en somut örneğidir.

Ancak bu stratejinin sürdürülebilirliği bölgedeki istikrarsızlıkların yönetilebilmesine bağlıdır. Libya’da kalıcı istikrarsızlık, Türkiye’nin kazanımlarını risk altına sokabilir. Cezayir ile ilişkiler, Fransa faktöründen etkilenebilir. Fas ile iş birliği ise Batı Sahra krizinin seyrine göre dalgalanabilir. Dolayısıyla Türkiye’nin Kuzey Afrika’daki kazanımları aynı zamanda ciddi kırılganlıklar içermektedir.

Sonuç olarak, Türkiye’nin Kuzey Afrika’da yeniden konumlanması, hem enerji arz güvenliğini çeşitlendirme çabasının bir yansıması hem de Doğu Akdeniz’deki jeopolitik yalnızlığa karşı geliştirilmiş bir stratejik açılımdır. Libya, Cezayir ve Fas üzerinden yürütülen politikalar Ankara’ya kısa vadede avantaj sağlarken uzun vadede çeşitli riskler barındırmaktadır. Türkiye’nin bu bölgede kalıcı nüfuz elde etmesi, yalnızca askeri-diplomatik kapasitesine değil, aynı zamanda ekonomik yatırımlarını çeşitlendirmesine ve bölgesel dengeleri ustalıkla yönetmesine bağlıdır.

Önümüzdeki on yıl içinde;

  • Libya’da istikrar sağlanırsa Türkiye önemli bir askeri ve enerji partneri kazanabilir.
  • Cezayir ile ilişkiler derinleşirse enerji arz güvenliği bakımından yeni bir sayfa açılabilir.
  • Fas ile savunma iş birliği ve ticaret gelişirse Ankara, Kuzey Afrika’da daha dengeli bir konum elde edebilir.

Ancak bu senaryoların hiçbiri kesinlik taşımamaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin Kuzey Afrika stratejisi, kazanımlarını korurken yeni fırsatları değerlendirmeye ve riskleri yönetmeye odaklanan esnek bir dış politika anlayışını zorunlu kılmaktadır.

Fotoğraf: Anadolu Ajansı

Webinara
Kayıt Ol !

Son 2 Gün