Mustafa Metin KAŞLILAR
TUDPAM Başkan Yardımcısı
Giriş
1990-2001 dönemi uluslararası ortam ve dinamiklere baktığımızda küreselleşme etkisinin hızla arttığını söyleyebiliriz. İletişim Devrimi ile üçüncü küreselleşme dalgası başlamış ve bu atmosferde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) dağılış sürecine girmiştir. Bu dönemde Batı’nın karşısında bir rakibi kalmamıştır. Türkiye, bu dönemde ekonomik olarak 2001 yılı hariç Gayrisafi Milli Hasıla (GSMH) yüzde 32,8 oranında büyümüş ve 1996 yılında Gümrük Birliği’ne dahil olmuştur. Fakat bu dönemde Türkiye yüksek borç sarmalına takılmış, yabancı sermayeye bağımlı hâle gelmiştir. Türkiye ilave olarak bu dönemde insan hakları, Ermeni tasarıları ve Kürt sorunları ile baskılar karşısında kalmıştır. Bu atmosferde, bu analiz yazısında Türkiye-İsrail ilişkileri ele alınacaktır.
İlişkilerde Canlanma Dönemi
Türkiye 1990 yılında Tel-Aviv’deki diplomatik temsilciğini tekrar büyükelçilik düzeyine yükseltmiş ve 1991 Madrid Konferansı sonrasında Ankara’daki İsrail temsilciliği, büyükelçiliğe yükseltilmiştir. 1980’den beri kapalı olan Kudüs Türk Başkonsolosluğu ise 1992’de yeniden açılmıştır.
İlişkilerdeki canlanmanın bazı temel sebepleri mevcuttur. Bunlardan ilki, Filistin ve İsrail arasında başlatılan diyalog süreci ile Türkiye iki taraf ile de ilişkilerini geliştirme fırsatı yakalamıştır. İkincisi Amerikan Kongresi üzerinde etkili olan Ermeni ve Rum lobilerine karşı Yahudi lobisinin desteğini almaktır. Bu dönemde Yahudi lobileriyle temaslar en üst düzeye çıkmıştır. Üçüncü sebep, Türkiye’nin Suriye, Irak ve İran ile yaşanan gerilimler Türkiye’yi bölgede iş birliği yapacağı ülkelere aramaya itmiştir. Dördüncü sebep ise Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) “Yeni Dünya Düzeni” için bölgede müttefiklere ihtiyacı vardı. ABD, Türkiye ve İsrail ilişkilerine önem vererek yoğunlaştırılması için çaba göstermiştir.
Türkiye-İsrail ilişkilerinde canlanma 1992 tarihinden itibaren ivme kazanmıştır. Bu yıllarda Türkiye ve İsrail arasında “Turizm İş birliği Anlaşması” ve Dönemin Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’in İsrail ziyareti sonrası “Karşılıklı Anlayış ve İşbirliğinin İlkeleri Muhtırası” imzalanmıştır.
1994-1995 yılları boyunca üst düzey resmi ziyaretler ile ilişkiler geliştirilmiştir. Dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Ezer Vayzman ve Dışişleri Bakanı Şimon Perez, Türkiye ziyaretlerinde bulunmuşlardır. Bu ziyaretler sırasında Türkiye-İsrail arasında ticaret, turizm, savunma, tarım, terörle mücadele ve güvenlik alanlarında iş birliği söz konusu olmuştur. Bu dönemin Türkiye-İsrail ilişkilerindeki tanımı “Stratejik ilişki” olarak tanımlanabilir.
Bu gelişen ilişkilere rağmen Türkiye-İsrail ile ilişkilerinde dengeli diplomasi anlayışı hakimdir. 1992’de İsrail’in Filistinli grupları sınır dışı etmesini Türkiye kınamış, 1993’te Lübnan’ın İsrail uçakları tarafından bombalanması da Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’in İsrail’e ziyaretinin ertelenmesi suretiyle kınanmıştır. Türkiye bu dönemde İsrail ile ilişkilerini geliştirirken Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile de dostane ilişkilerini devam ettirmiştir.
Türkiye-İsrail İş Birliği
İlişkilerde canlanma iki alanda yoğunlaşmıştır. Bunlar Askeri ve Ekonomik iş birliği olmuştur. İki ülke arasında 1996’da “Askeri Alanda Eğitim ve Teknik İş birliği Çerçeve Anlaşması” ve aynı yıl “Serbest Ticaret Anlaşması” imzalanmıştır. Türkiye, İsrail ile 2000 yılının sonuna kadar askeri alanda 11 anlaşma imzalamıştır.
28 Ağustos 1996 tarihinde ise Savunma Sanayi İş birliği Anlaşması imzalanmış ve savunma alanında Türkiye-İsrail bilgi transferi ve teknisyenlerin karşılıklı eğitimi alanlarında çalışmalar başlatılmıştır.
Askeri alanda yoğunlaşan iş birliği, Türkiye-İsrail yetkilileri arasında üst düzey yetkililerin ziyareti sonucunu vermiştir. 1997 yılında Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, İsrail’i ziyaret etmiştir. Bu dönemde iki ülke arasında askeri tatbikatlar gerçekleştirilmiştir.
1996-1999 dönemi Türkiye-İsrail arasında eğitim, kültür, turizm alanında 20’ye yakın anlaşma imzalanmıştır. Türkiye ve İsrail üniversiteleri karşılıklı olarak öğrencilere burs vermiş ve İsrail’den Türkiye’ye gelen turist sayısında bu dönemde büyük artışlar olmuştur.
İlişkilerde Durgunluk Dönemi
İsrail’de bir bakanın Ermeni soykırımı iddialarını gündeme getirmesi iki ülke arasında soğukluk yaratmıştır. 10 Mayıs 2000 tarihinde İsrail Büyükelçiliği’nin düzenlediği resepsiyona hiçbir Türk yetkili katılmamıştır. Bu hadise 1990’ların ortalarından itibaren sürekli gelişen ilişkilerin duraklamasının ilk göstergesiydi.
Durgunluk döneminin üç ana unsuru olmuştur. İlk sebep, PKK elebaşı Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması ve yakalanması sonucunda Türkiye-Suriye ilişkilerinde kurulan diyalog ortamı ile Türkiye’nin tekrar denge politikası dönmesi; ikinci sebep savunma sanayi alanında İsrail’e ihalelerin verilmemesi olmuştur. Bu dönemde ihaleler genel olarak ABD firmalarına verilmiştir. Bu durum Türkiye-İsrail ilişkilerinde soğukluk yaratmıştır. Üçüncü sebep ise 2. intifada sırasında Türkiye’nin İsrail’e karşı takındığı siyasi tavır olmuştur.
6 Şubat 2001 tarihinde Ariel Şaron’un İsrail’de başbakan olması ile Filistin’e karşı izlenen politikanın sertleşmesi Türkiye’yi rahatsız etmiştir. İsrail ve Filistin arasındaki diyalogda Türkiye aktif bir rol üstlenmeye çalışmış ve dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cem İsrail, Filistin ve Mısır arasında mekik diplomasisi yürütmüştür.
Dönemin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ise İstanbul’da düzenlenen İslam Konferansı Ekonomik İş birliği Daimi Konseyi’nde (İSEDAK) yaptığı konuşmada İsrail’i sert bir dille eleştirmiştir. Bu durum Türkiye-İsrail İlişkileri açısından son derece vahim bir olay hâlini almıştır.
Sonuç
Dönemin Türkiye-İsrail ilişkilerine baktığımızda 1990’ların başından ortalarına kadar geçen sürede yakınlaşan iki ülkenin 2000’li yıllara doğru sertleşen ve soğuyan bir ilişkiye evirildiğini görüyoruz. İlave olarak Türkiye-İsrail İlişkilerinde ABD’nin etkili olduğunu da görüyoruz zira ABD Ortadoğu’da demokratik rejimleri destekleyerek bir bağ oluşturup kendisine müttefik kazandırma anlayışında olduğunu da görmüş oluyoruz. 1990-2001 döneminde Türkiye-İsrail ilişkilerinde yaşanan tüm gelişmeler, Türkiye’nin 1995-1999 tarihlerinde Ortadoğu’da izlediği tek boyutlu dış politika yerine kontrollü çok yönlü ilişkilere dönüş yaptığını ortaya koymuştur.
Kaynakça
Baskın Oran (ed.) Türk Dış Politikası (İstanbul: İletişim Yayınları, 2020), 3/568-578.