1984 yılından itibaren fiilen ayrılıkçı terör örgütü olan PKK’ya yönelik mücadelesine hem ülke sınırlarında hem de sınır ötesinde devam eden Türkiye, son on yıldır da aktif şekilde PKK uzantısı olan PYD/YPG ve DAEŞ gibi terör örgütleriyle mücadele etmektedir.
2011 yılında Ortadoğu coğrafyasında fitili ateşlenen halk hareketleri, bazı ülkelerde iktidar boşlukları doğurmuş ve bu boşluğu doldurmak isteyen grupların mücadelesine sahne olmuştur. Bunların en başında da hâlen bütünlüğünü sağlayamamış Suriye gelmektedir. Suriye’de meydana gelen halk hareketleri, zaman içerisinde iç savaşa evrilmiş ve büyük olumsuzlukları da beraberinde getirmiştir. Türkiye’nin en uzun sınır komşusu olan Suriye meselesine ilgi duymaması, ülkede meydana gelen sıkıntıların bölgeye yayılmasına neden olabilirdi. Bu yüzden Türkiye, Suriye meselesine ağırlık verip ülkede barışın sağlanmasını hedeflemiş; Suriye topraklarında konuşlanmış ve konuşlanma ihtimali bulunan unsurlarla da aktif bir mücadele yolunu seçmiştir.
Suriye’ye Yönelik Gerçekleşen Sınır Ötesi Harekâtlar
Mücadele yolundan evvel diyalog zeminini diri tutmaya çalışan Türkiye, Beşar Esad rejimine dönük olarak uyarılarda bulunmuş, ancak tüm bunlar sonuçsuz kalmıştır. İç savaş şiddetini her geçen gün artırırken, kitlesel göç ve terörün artmasını da beraberinde getirmiştir. Tüm bu çerçeve 2012 senesinde Suriye tarafından Türk savaş uçağının düşürülmesiyle ikili ilişkiler kopma noktasına gelirken, olumsuz bir tablo da meydana çıkmıştır. Dahası, Suriye’de devam eden iç savaşın yaratmış olduğu iktidar boşluğu DAEŞ, PYD/YPG gibi terör unsurları tarafından doldurulmak istenmiş ve Türkiye’nin güney sınırı yeni bir tehdit sinyalleri vermiştir. Dolayısıyla bu durum, Türkiye’nin güvenlik önceliklerinde de farklılığa sebebiyet vermiştir. Bilhassa DAEŞ’in Türkiye’ye yönelik terör saldırıları, DAEŞ ve YPG/PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde bir terör koridoru oluşturmaya başlaması, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik olarak sınır ötesi harekât yapmasının önünü açmıştır. Bu minvalde Türkiye, Birleşmiş Milletlerin 51.maddesinin “meşru müdafaa hakkı” prensibini öne çıkararak 2016 yılının ağustos ayında Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile birlikte Fırat Kalkanı Harekâtı’nı başlatarak DAEŞ’in Türkiye’ye yönelik terör saldırıları gerçekleştirmesine engel olunmuştur.
Fırat Kalkanı Harekâtı’nın hemen ardından Türkiye, sınırlarının güvenliğini sağlamak ve Suriye’nin kuzeyinde oluşabilecek terör koridorunu bertaraf edebilmek adına 2018 yılında Zeytin Dalı Harekâtı’nı icra etmiştir. PYD/YPG ve diğer terör örgütlerine yönelik düzenlenen harekât ile Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e doğru uzanılacağı planlanan ya da öngörülen terör koridorunun önüne geçmeyi başarmıştır. Bu harekâtlarla da sınırlı kalmayan Türkiye, sınır güvenliği ve Suriye’nin kuzeyinde 30 kilometrelik derinliğe sahip bir güvenli bölge konusunda ısrarlı tutum sergileyerek Fırat’ın doğusunu teröristlerden temizleme hedefiyle Barış Pınarı Harekâtı’nı gerçekleştirmiştir. Suriye’ye yönelik harekâtların dördüncüsü olan Bahar Kalkanı Harekâtı’nda da diğer üç harekâtta olduğu gibi benzer amaçlar güdülerek harekete geçilmiştir. Suriye’nin İdlib kentine dönük gerçekleştirilen operasyon, başta sınırın terör unsurlarından arındırılması olmak üzere bölgede oluşması muhtemel insani krizinin yaşanmaması amacını taşımıştır.
Sınır Ötesi Harekâtları Türkiye’ye Ne Kazandırdı?
Suriye’nin kuzeyine yönelik “meşru müdafaa hakkı” kapsamında gerçekleştirilen dört harekât da Türkiye için büyük önem arz etmiştir. Çünkü Türkiye, Suriye’deki iç savaştan dolayı en fazla göç alan ve ülkesinde en fazla mülteci barındıran ülke olmuştur. Dahası bu iç savaş, Türkiye’nin sınır güvenliğinin askerî anlamda da sorunlar yaratabileceğini göstermiştir. Hem jeopolitik olarak hem de jeostratejik olarak Suriye’nin kuzeyinde bir terör koridorunun oluşması ve bu bölgede olası otorite boşluğunun yaratacağı kargaşa, Türkiye’nin terörle mücadele politikasında zorluk yaşamasını da beraberinde getirebilirdi. Tam da bu noktada bu ihtimallerin hepsini iyi analiz eden Türkiye, terörle mücadele politikasını değiştirmiş ve kesintisiz mücadele vererek olası göç dalgasını engellemiş, hem kendi huzur ve güvenliğini hem de bölge halklarının huzur ve barışının tesisi için mücadelesini kararlıkla sürdürmüştür.
Türkiye’nin sınır ötesine dönük harekâtlarının bir başka kazancı ise 15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ’nün hain darbe girişimi sonrasında TSK’ya yönelik olarak oluşan ya da oluşabilecek olumsuz havanın dağıtılması olmuştur.
Ayrıca Fırat Kalkanı ile başlayan operasyon zinciri, Türk askerinin operasyonel manada da dikkat çekici bir gelişim gösterdiğini gözler önüne sermiştir. Özellikle gerçekleştirilen Bahar Kalkanı Harekâtı, Türk ordusunun bölgedeki askerî caydırıcılığının ve etkisinin en bariz örneği olmuştur. Çünkü TSK, bu harekât boyunca yerli ve milli silahlarını aktif bir şekilde kullanmış, drone teknolojisi ile harp literatürüne yeni bir vaka kazandırmıştır. Dolayısıyla Türkiye, askerî savaş stratejisindeki atılımı ile uluslararası toplum tarafından da dikkatle izlenmiştir. Özellikle yerli ve milli olan SİHA’lar ve İHA’larla sağlanan başarı, Türk savunma sanayisinin büyük yol kat ettiğini göstermiştir. Böylesi bir başarı ise Türkiye’nin savunma sanayi hususundaki atılımlarını artırmasını ve özgüvenle çalışmalarını sürdürmesini beraberinde getirmiştir.
Sonuç
Toparlayacak olursak; Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine dönük olarak gerçekleştirdiği dört harekât da TSK’nın başarısıyla sonuçlanmıştır. Hem operasyonel manada hem de politik hususlarda kazanç elde edilmiştir. Türkiye’nin terörle mücadele konusundaki kararlı tutumu, terörü yerinde bertaraf etme stratejisi siyasi ve askerî anlamda büyük başarı sağlarken hukuki zeminde birtakım eleştirileri de doğurmuştur. Ancak bunu da “meşru müdafaa hakkı” kapsamında gerçekleştirdiğini ifade eden Türkiye, hukuki zemini sağlamlaştırmıştır. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, bölgedeki terör unsurlarının kara propaganda ile Türkiye’ye ve TSK’ya karşı açacağı savaştır. Bu hususta da başta siyasiler, ulusal basın ve tüm kamuoyu olarak herkese büyük görevler düşmektedir.