University of Silesia, Doktorant
Suriye’de yıllarca süren çatışma ve siyasi kaos, uluslararası aktörlerin bölgede etkin bir rol üstlenmesini zorunlu kıldı. Bu bağlamda Türkiye, coğrafi konumu, askeri varlığı ve diplomatik etkisi nedeniyle kritik bir oyuncu olarak öne çıkıyor. Avrupa Birliği’nin (AB) son dönemde Türkiye ile Suriye meselesi üzerine artan temasları, hem Türkiye’nin önceliklerini hem de bölgesel güç dengelerini yeniden değerlendirme ihtiyacını gözler önüne seriyor.
Son dönemde Suriye’deki Esad rejiminin sona ermesi, bölgedeki dengeleri temelden değiştirmiştir. Bu durum, Türkiye’nin Suriye’deki rolünü daha da önemli hale getirmiş ve ülkeyi geçiş sürecinde kritik bir aktör yapmıştır. Ankara’nın Suriye Milli Ordusu (SMO) gibi yerel gruplarla iş birliği ve sahadaki askeri varlığı, bu geçiş sürecinde uluslararası diplomaside Türkiye’yi çözüm süreçlerinin vazgeçilmez bir parçası haline getirmiştir.
Türkiye, Suriye’deki etkisini hem sahada askeri varlığıyla hem de Suriye Milli Ordusu (SMO) gibi yerel gruplarla kurduğu ittifaklarla güçlendirdi. Ülkenin kuzeyinde yer alan bölgelerdeki askeri operasyonları, Ankara’nın bölgedeki güvenlik endişelerini ön planda tuttuğunu ve bu alanı stratejik bir şekilde kontrol ettiğini gösteriyor. Suriye’nin geleceği üzerinde böylesine bir etkinin sağlanması, uluslararası diplomaside Türkiye’yi çözüm süreçlerinin vazgeçilmez bir aktörü haline getiriyor.
AB liderleri, özellikle şu iki ana meselede Türkiye’nin rolüne başvurmaktadır: Birincisi, Suriye’de çatışma sonrası dönemde yumuşak bir geçiş sürecinin desteklenmesidir. Bu süreçte azınlık haklarına saygı gösterilmesi ve toplumsal hoşgörü sağlanması, önemli hedefler arasında yer almaktadır. Ancak bunun gerçekleşmesi için bölgede fiili gücü bulunan Türkiye ile iş birliğine duyulan ihtiyaç ortadadır.
İkincisi ise güvenlik ve istikrar meselesidir. AB, Suriye’nin kuzeyinde Türk ordusunun varlığından kaynaklanan güvenlik dinamiklerini çözüm yollarına dahil etmek istemektedir. Heyet Tahrir Şam (HTŞ) gibi grupların etkisi ve IŞİD kalıntıları, Türkiye ile yapılacak ortak çalışmaların önemini artırmıştır.
AB ile Türkiye arasındaki ilişkiler, tarihsel olarak karmaşık bir seyir izliyor. AB’nin, Türkiye’nin öngörülemez liderlik tarzı ve çatışma yaratabilecek potansiyel hareketlerinden duyduğu endişeler, Brüksel’in Ankara’ya temkinli yaklaşmasına neden oluyor. Buna karşın, AB’nin Suriye konusunda etkili bir politika yürütebilmesi için Türkiye’ye ihtiyacı bulunduğu gerçeği de değişmiyor.
Türkiye, 3,5 milyondan fazla Suriyeli mülteciye ev sahipliği yaparak Avrupa için bir tampon bölge işlevi görüyor. Bu durum, AB’nin Türkiye ile mülteci meselesinde daha yakın bir iş birliğine gitmesine neden olmuştur. AB’nin Türkiye’ye taahhüt ettiği mali yardımlar, geri dönüş süreçlerini kolaylaştırmak ve altyapı projelerine destek olmak için değerlendirilmektedir. Ancak Ankara, sağlanan fonların yetersiz olduğunu dile getirerek daha fazla destek talep etmektedir.
Türkiye’nin Suriye’deki rolü, bölgesel çıkarlarla uluslararası beklentiler arasında ince bir denge gerektiriyor. AB açısından bakıldığında ise Türkiye’nin hem bir ortak hem de öngörülemez bir faktör olması, çelişkili bir tablo yaratıyor. Gelecekteki iş birliği, tarafların güvenlik endişelerini ve diplomatik önceliklerini daha uyumlu bir şekilde ele almasıyla gelişebilecektir.
Suriye’de istikrarın sağlanması ve bölgesel birliğin desteklenmesi, uluslararası toplumu uzun vadeli çabalar gerektiren karmaşık bir mesele ile karşı karşıya bırakıyor. Bu süreçte Türkiye, özellikle AB açısından kilit bir ortak konumundadır. Ancak taraflar arasındaki güvensizlik ve çıkar farklılıklarının giderilmesi, bölgeye kalıcı barış getirilmesi için kritik bir öneme sahiptir.
Kapak Fotoğrafı: Anadolu Ajansı