Blog Yazılarımız

TUDPAM | Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi > Analizler > Alan Çalışmalarının Gelişim Süreci ve Türk Dünyası

Alan Çalışmalarının Gelişim Süreci ve Türk Dünyası

Erdem YILMAZ

TUDPAM Uzmanı

Birbirlerine coğrafi olarak yakın olan ülkelerin çıkar ve amaçları doğrultusunda 1990’lı yıllardan sonra bölgeselcilik konusunda artış görülmektedir. Dünya ekonomisinin içinde bulunan ulus devletlerin güvenlik tehditlerine, küresel risklere, sorunlara ve ekonomik krizlere karşı korunmak için tek başlarına hareket etmek yerine, kolektif olarak adlandırılan eylem mekanizmaları oluşturmayı ve bölgesel iş birlikleri kurmayı tercih ettikleri söylenebilir. Ekonomik anlamda ve ticari ilişkiler bağlamında ortaya çıkan bölgeselcilik ve bunun araştırma dalı olan alan araştırması, ortak kimlik ve kültüre dayalı ya da politik uyumu hedefleyen bölgeselleşme de günümüzde artış göstermektedir. Günümüzde, bölgesel diyalog, bölgesel iş birliği ve bölgesel bütünleşme olarak en az üç önemli alan araştırmasından bahsetmek mümkündür.

Güney Asya ve Pasifik ülkeleri arasında gerçekleşen ve karşılıklı ticareti sürdüren Asya-Pasifik Ekonomik İş Birliği (APEC), esnek bir yapıya sahiptir; bu sebeple bölgesel diyaloğa örnek verilebilir. ABD, Meksika ve Kanada arasında ticaret iş birliğini kuran Kuzey Amerika Serbest Ticaret Birliği (NAFTA)’nin daha güçlü bir iş birliği olduğunu söylemek mümkündür. Bunun sebebiyse sadece serbest ilişki baz alınmaması; bununla beraber istihdam, hizmet alma ve yatırım alanlarında ortak eylem düşüncesi bölgesel iş birliği görüşünü artırmaktadır. Bölgesel bütünleşmeninse en derin ve en güçlü olduğunu söylemek mümkündür. Buna örnek olarak Avrupa Birliği (AB) gösterilebilir. 2. Dünya Savaşı sonrası yıkılan Avrupa’nın yeniden bölgesel olarak kalkınmasını ve olası bir yeni savaş riskini engellemeyi amaçlayan, ülkeler arasındaki iş birliğini ve karşılıklı bağımlılığı arttırmayı hedefleyen bir bölgesel iş birliği projesi olarak ortaya çıktığı bilinmektedir. Fakat COVID-19 ve artan ekonomik kriz sonrasında birçok Avrupa ülkesinin sıkıntıya düşmesi, bölgesel bütünleşme konusuna pek çok eleştiri okunun çevrilmesine sebebiyet vermiştir.

Alan çalışmalarının gelişim süreci içerisinde karşılaştırmalı bölge çalışmaları terimini doğurduğu görülmektedir. Fakat bu durumun Avrupacı çalışmalar sebebiyle “sosyoloji”, “siyaset bilimi” gibi sadece disiplin kategorileri altında ele alındığı görülmektedir. Sosyal bilim tarihi ise disiplinlerin tarihini yazması sebebiyle “bölgeciliği” görmezden gelmektedir. Gelişim süreci içerisindeyse eleştirel bölge çalışmaları ortaya çıkmaktadır. Siyasa yapıcıların ihtiyaçlarının verili alınması ve bir bölgeyi bir “yer” olarak kapalı ve verili alması bağlamında ikiye ayrılmaktadır. Eleştirel bölge çalışmalarının en önemli özelliğiyse Batı’nın kendisini “bir bölge”, “bir yer” olarak tanımlamamasını, bölgelerin Batı olmayan yerler olduğu varsayımına karşı çok fazla söz etmesidir.[1]

Türk dünyası çalışmaları, Soğuk Savaş döneminin bitmesi ve Sovyetler Birliği’nin (SSCB) tarihe karışmasının ardından yaşanan başlıca siyasal gelişmelerin sonucu olarak bağımsız Türk devletlerinin ortaya çıkmasının alan çalışmalarını artırdığı söylenebilir. Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın bağımsızlık kazanmasıyla uluslararası resmî egemenliğe sahip Türk devleti sayısının bir anda 6’ya ulaşması, Avrasya bağlamında önemli bir jeopolitik değişimi ifade etmektedir. Yine bu esnada çoğunluğu Rusya Federasyonu içinde olan Türk kökenli özerk cumhuriyetler de daha serbest şekilde sınır aşan ilişkiler kurabilen aktörler hâline gelmiştir. Bu yaşananlara paralel olarak da Avrupa’nın doğusundan Uzak Asya’ya kadar olan geniş bir coğrafyadaki Türk ve akraba toplulukları içeren, “Türk dünyası” şeklindeki adlandırma da giderek yerleşmiştir. Bu şemsiye kavram dâhilindeki başlıca aktörler olan Türkiye ve Türk cumhuriyetleri arasında güçlü tarihsel ve kültürel bağlar söz konusudur. Tarihin akışı içinde Türk halkları, doğu-batı-kuzey eksenlerinde geniş bir alana yayılsa da Anadolu, Karadeniz’in Kuzeyi, İdil Ural Bölgesi, Hazar Havzası ve Horasan Bölgesi’ndeki Türklerin birbirleriyle ve diğer Türk bölgeleriyle ilişkileri 20’nci yüzyıla kadar kopmamıştır. Bu ilişkilerde Anadolu’nun merkez durumda yer aldığına da dikkat çekmek gerekir. Bu kapsamda geleneksel sivil toplum kuruluşlarının sürdürdüğü ilişkiler, göç ve seyahatler açısından Anadolu’nun sahip olduğu cazibe, yine yolların kesiştiği bir mevkide yer alması, ticaret açısından taşıdığı önem başlıca etmenler olarak gösterilebilir. Bu gelişmelerin ilki olarak, Karadeniz’in Kuzeyi, Kafkasya ve Orta Asya’da Rus egemenliğinin 19. yüzyılın son çeyreğine girilirken pekişmesi örnek verilebilir.

Bu süreci tamamlayan son halka olarak II. Dünya Savaşı’na müteakiben başlayan Soğuk Savaş döneminden bahsedilebilir. Türkiye ile diğer Türk toplulukları, artık karşıt ideolojik cephelerde yer almaktadır. 20. yüzyılın sonuysa, aksi yönde bir sürecin başlangıcına sahne olmuştur. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın bağımsız devletler hâline gelmesi, yakınlaşma sürecini başlatan asıl gelişme olarak gösterilebilir. Bunun yanı sıra ulaşım ve iletişim alanlarında yaşanan büyük gelişme de Türk halkları için iş birliğini arttırma ve kültürel yakınlığı fark etme noktalarında etkili bir faktör olarak devrededir.

Bağımsızlığını kazanan Türk devletlerinin Batı’ya yönelme doğrultusunda stratejik tercihte bulunmaları, Türkiye’yle yakınlaşmayı arttırıcı bir başka faktör olmuştur. Bu tercihin Türkiye’yi kardeş ülke olmanın ötesine, bir köprü ve model ülke rolü üstlenmeye ittiği söylenebilir. Soğuk Savaş boyunca siyasi ve ekonomik olarak Batı’yla entegrasyonu artan Türkiye’nin; laiklik, Müslümanlık, demokrasi gibi özelliklere bir arada sahip olması ve Batı akademik dünyasıyla kurmuş olduğu yakın ilişkiler, Türk cumhuriyetleri tarafından model ülke olarak görülmesinde etkili olmuştur. Tüm bunlara Türkiye’nin kararlılıkla izlediği bu ülkelerin bağımsızlıklarını güçlendirmeye odaklı diplomasinin de eklenmesiyle, 1990’lı yıllarda Anadolu Türklüğü ile Türk dünyasının geri kalan kısmı arasında coşkulu bir yakınlaşma doğmuş; Türkiye, Türk dünyasındaki iş birliğinin lokomotif (çekirdek) ülkesi olarak ön plana çıkmıştır.

Öz eleştirilere mahal olan bölgesel bütünleşmenin yarattığı sorunsa Türkiye’nin, Türk dünyası ülkelerinin çoğuyla sınırdaş olmamasıdır. Bu durum, Türk dünyası kavramının nereden başlayacağı ve nerede biteceği sorusunu akla getirmektedir. Alan araştırmalarının “yer” sorunsallaştırmasının Türk dünyası için de geçerli olduğu görülmektedir. Çünkü Türkiye ile diğer Türk devletleri sınırdaş değildir.[2] Bu sebeple, “Türk dünyası alan araştırmaları yapılabilir mi?” sorusu geçerliliğini günümüzde dahi korumaktadır.

Yukarıda ülkeler arası bölgeselcilik hususu için bahsedilen uluslararası iş birliği için kurulan kuruluşlardan bahsetmek yerinde olacaktır. Geçen otuz yıllık süreçte Türk devletlerinin beraber kurdukları devletler arası kuruluşlar da sahne almıştır. Bunlara Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY), Türk Devletleri Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA) ve Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) örnek olarak gösterilebilir. TDT, Türk Dili Konuşan Ülkeler İş birliği Konseyi (Türk Konseyi /Keneş) adıyla 2009 yılında Nahcivan Anlaşması’yla kurulmuş, 2021 İstanbul Zirvesi’nde adını Türk Devletleri Teşkilatı olarak yenilemiştir. Bu revize, bir isim değişikliğinin ötesinde, iş birliği örgütünden devletler arası teşkilata geçiştir. Artık üye devletler için ikili iş birliğinden ziyade, bir çatı altında çok taraflı iş birliğine geçiş evresi başlamış durumdadır. Nitekim kısa sürede TDT bünyesinde 19 iş birliği alanı belirlenmiş ve bu alanlara üye ülkelerden uzmanların atanması da tamamlanmıştır. Bu adımlar, Avrupa Birliği (AB) ve “the BRIC Countries” (BRICS)[3] gibi başarılı örnekleri olan bileşik güç kurumsallaşmasına yönelme olarak ifade edilebilir. Kültürel konular yoğunlukta olsa da ekonomik olarak da göstergeler, son 20 yılda Türkiye ile Türk cumhuriyetleri arasındaki artışı ortaya koymaktadır.

Azerbaycan-Türkiye ekonomik ilişkilerinin seyrine göz atıldığında sıkı bir iş birliğinin oluştuğu görülmektedir. Bu noktada ilk olarak Türkiye’nin, İtalya’dan sonra Azerbaycan’ın ikinci büyük ticaret ortağı konumunda olduğunun altını çizmek gerekir.[4] Türkiye’nin Kazakistan’la olan ekonomik ilişkileri de sürekli artış göstermiştir. 2021 yılına ait rakamlara göz atıldığında, 2000’li yılların başında 462 milyon dolar olan ticaret hacmi, 2021’de 2,9 milyon dolara ulaşmıştır. Türkiye, Kazakistan’ın ihracatında 13’üncü, ithalat yaptığı ülkeler sıralamasında da 4’üncü sıradadır.[5] Kırgızistan-Türkiye ticari ilişkilerinde de yıllar içinde büyük bir artış yaşandığı görülmektedir. 2000 yılında 22 milyon dolar olan ticaret hacmi, yaklaşık kırk kat artarak 2021’de 836 milyon dolara ulaşmıştır.[6] Türkiye-Özbekistan ekonomik ilişkileri de canlılığını yitirmeyen, sürekli artış görülen bir seyirdedir. 2000 yılında 167 milyon dolar olan Özbekistan-Türkiye ticaret hacminin 2021 yılına gelindiğinde yaklaşık yirmi kat artarak, 3,4 milyar dolara ulaştığı görülmektedir.[7] Türkiye-Türkmenistan ekonomik ilişkileri bu ülkenin bağımsızlığını kazandığı 1990’lı yılların başından itibaren oldukça hareketlidir. Son yirmi yıl baz alındığındaysa Türkiye’nin bu ülkenin bir numaralı ticari partneri olduğu görülmektedir. 2021 itibariyle 1,696 milyar dolar olan iki ülke ticaret hacmi, daha 2000 yılında 1 milyar dolar seviyesindedir.[8]

Bu verilerden yola çıkarak Türk cumhuriyetlerinin birbirleriyle bağının sadece kültürel olarak değil, ekonomik anlamda da olduğu ve bunun sonucunda Türk dünyası alan araştırmalarının her geçen gün artması dile getirilebilir. Fakat bu durumun da Türkiye’nin politikalarına göre değiştiği görülmektedir. Türkiye’nin dış politikadaki pozisyonuna göre Türk cumhuriyetleri arasındaki ilişkiler sıkı veya esnek olmaktadır. Nihayetinde bugün gelinen nokta ise; “bileşik güç olma”, “bölgesel entegrasyon hareketi” veya “potansiyel küreselleşme hamlesi” gibi değerlendirmelere konu olan TDT çatısı altında bir entegrasyon (bloklaşma) sürecidir. Söz gelimi Çin’in, Asya’yı Avrupa ve Afrika üzerinden dünyayla bütünleştirerek yeniden küresel ticaretin merkezi hâline getirme söylemiyle 2013 yılında başlattığı “Bir Kuşak Bir Yol” (Yeni İpek Yolu) projesi, Türk devlet ve toplulukları arasındaki sosyoekonomik yakınlaşmayı da artırabilecek niteliktedir. Bununla beraber, Azerbaycan ve Türkiye’nin Zengezur Koridoru’yla sınırdaş olması ve ortak pazara yol açılması gibi hususlar günümüzde mevcuttur. Eğer bu gerçekleşirse sınırdaş olma özelliği sağlanacak ve tüm dünyada Türk dünyası alan araştırması olarak adlandırılmasına yönelik eleştirileri ortadan kaldıracağı söylenebilir.

Bununla beraber her geçen gün Türk dünyası araştırmaları merkezi ve Asya-Avrasya çalışma merkezlerinin sayılarının artması, bu sahaya olan ilginin varlığını göstermektedir. Ancak bu durum da yeterli değildir.[9] Kurumsal olarak çok az çalışma bulunmaktadır. Eleştirel bölge çalışmalarının artmasının ardından ölçeği oluşturan lensin jeopolitikten ilişkisel bir bakışa geçtiği de görülmektedir. Rusya-Ukrayna krizi sonrası sınır ötesi olarak çevresindeki Polonya, Romanya ve Belarus yerine karşılıklı antlaşmalar sonucunda Türkiye’ye gelen mülteci çokluğu bu durumu açıklamaktadır.

Kaynakça

[1]  Göçer, D. (2022). 21. Yüzyıl Bölge Çalışmaları: Üç Yaklaşım . Alternatif Politika , 14 (2) , 359-382 . DOI: 10.53376/ap.2022.13

[2]  Şahin, K. (2023). Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri: 30 Yıllık Serencam. Şahin, K. ve Kol, S. (Ed.), Bağımsızlığın

  1. Yılında Türk Dünyası Analizleri (s. 1-29). Sakarya: Sakarya Üniversitesi Yayınları.

[3] Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan bir ekonomik iş birliği örgütüdür. BRICS terimi bu ülkelerin İngilizce isimlerinin baş harflerinden oluşturulmuştur.

[4] Turgunov, E. (2022). Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri Arasındaki Diplomatik İlişkilerin 30. Yılı, Weekly e-bulletin, Akhmet Yassawi University Eurasian Research Institute, 28.03.2022-03-04-2022, No: 348, https://www.eurasian-research.org/wp-content/uploads/2022/05/  Haftalik-e-bulten-28.03.2022-03.04.2022-No-348.pdf,

[5] TCTB (Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı). “Kazakistan Ülke Profili”, https://ticaret.gov.tr/data/5ee21c4a13b876e308cc15c5/  Kazakistan_2022.pdf,

[6] TCTB (Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı). “Kırgızistan Ülke Profili”, https://ticaret.gov.tr/data/5ed8e6c613b876d8ec73d58f/  Kırgızistan_2022.pdf

[7] TCTB (Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı). “Özbekistan Ülke Profili”, https://ticaret.gov.tr/data/5ef20f4213b876b1f88518d8/  Özbekistan_2022.pdf,

[8] TCTB (Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı), (2022d). “Türkmenistan Ülke Profili”, https://ticaret.gov.tr/data/5f05d4d213b8761868766d8d/  Türkmenistan_2022.pdf,

[9] “Review of Regional Research”  adlı Uluslararası Bölgesel Bilim Derneği’nin, yani Gesellschaft für Regionalforschung’un adlı yayın organı  örnek olarak gösterilebilir. Bu ve benzeri çalışmalar maalesef ülkemizde pek azdır  fakat ilerleyen süreçte sayılarının artacağı  umulmaktadır.

Fotoğraf: Anadolu Ajansı

Webinara
Kayıt Ol !

Son 2 Gün