Fatmanur Taşçı
TUDPAM Araştırmacısı
Ermeniler, 24 Nisan’ı bütün dünyada “soykırım günü” ilan ederek âdeta “sanal bir bellek ve suni bir tarih” yaratmıştır. Sadece Ermenistan değil, başta Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) de dahil olmak üzere birçok ülke parlamentosunun “Ermeni Soykırımı Anma Günü” olarak kabul ettikleri 24 Nisan 1915 tarihinde gerçekte ne olmuştu?
Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı sırasında İtilaf Devletleri ile iş birliği yaparak ayaklanan ve devletin düşmanları ile yakınlaşan, Kafkas Cephesinde Rusları destekleyen ve Sarıkamış Harekâtında Osmanlı’ya büyük zaiyatlar veren Ermeni gruplarının faaliyetlerine karşı güvenlik önlemi almak ve Ermeni gruplarının savaş bölgesinden uzaklaştırılmalarına yönelik 27 Mayıs 1915’te “Sevk ve İskân Kanunu” yani “Tehcir Kanunu” adıyla bilinen yasayı çıkartmıştı. Kanunda Ermenilerin gönderildiği yerlerin yine Osmanlı İmparatorluğu toprağı olması kayda değer olup o dönemde alınan önlemler, Ermenilerin cephede savaşan orduyu arkadan vurmalarının bir sonucudur. Kanunun 27 Mayıs’ta çıkmasına karşın ilginçtir ki 24 Nisan, Ermeni tehcirinin başlangıç günü olarak kabul edilmektedir.
Osmanlı belgeleri incelendiğinde Dahiliye Nezareti’nin 24 Nisan 1915 tarihli genelgesi üzerine İstanbul’da Taşnak, Hınçak ve Ramgavar komitelerine mensup Ermenilerin tutuklandığını görmekteyiz. 1916 tarihli bir Osmanlı yayınında İstanbul’da ikamet eden 77.735 Ermeni’den ihtilal hareketlerine iştirak eden 235 kişinin tutuklandığı, diğerlerinin huzur ve rahat içinde iş ve güçleriyle meşgul oldukları belirtilmekte idi. Ayrıca İstanbul’da 24 Nisan genelgesini takip eden günlerde yapılan aramalarda 19 adet mavzer, 74 adet martin, 111 adet vincester, 96 adet maniher, 78 adet gıra, 358 adet filovir silahları ile 3.591 adet tabanca 45.221 tabanca mermisi vb. çok sayıda silah da yakalanmış olup, bu silahlar daha sonra Osmanlı ordusunun ihtiyacına binaen askerî silah ve mühimmat depolarına teslim edilmiştir.
Bu noktada 1915 olayları, Ermeniler tarafından ulusal kimliğinin merkezinde bir travma olarak görmekte ve bu olayların “soykırım” olarak tanınmasını tarihsel adaletin bir parçası olarak değerlendirmekte olup, Ermeni diasporasının buradaki etkisi de yadsınamaz. Bu etki sadece Türk dış politikasını değil, aynı zamanda Türkiye ile Ermenistan arasındaki diplomatik yakınlaşmanında önünü kesmektedir. Buradan hareketle Türkiye ile Ermenistan arasındaki siyasi ve diplomatik ilişkilerin karmaşık ve duygusal bir tarihe sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Geçmişte Ermenistan’a 1915 olaylarının tarafsızca incelenmesi ve bu konuda ortak bir anlayışa varmak üzere iki ülkenin tarihçilerinden oluşan bir komisyon kurulması teklifinde bulunan Türkiye, tek taraflı açıklamaların ve siyasi yorumların tarihî gerçekleri çarpıttığını ve uluslararası ilişkilere zarar verdiğini her zaman ifade ettiğini görmekteyiz. Bu öneri, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 10 Nisan 2005 tarihinde Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçaryan’a gönderilen resmî bir mektupta dile getirilmişti. Türkiye, bu tür bir iş birliğinin hem tarihin tartışmalı bir dönemine ışık tutacağını hem de Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesine katkıda bulunacağını ifade etmişti. Ancak, Ermenistan tarafından bu öneriye olumlu bir yanıt verilmemiş ve Ermeni liderlerinin, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1915-1923 yılları arasında Ermenilere karşı almış olduğu önemleri çarpıtarak bu olayların “soykırım” olduğunu ve bu gerçekten şüphe duyulamayacağını ileri sürerek öneriyi reddettikleri belirtilmişti.
Bu durum Türkiye ve Ermenistan arasındaki tarihî olayların yorumlanması ve anlaşılması konusunda devam eden farklılıkları ve zorlukları göstermekteyken, geçtiğimiz günlerde Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın, “1915 travmasını atlatmalıyız” ve “Bir vatan arayışına son vermeliyiz, vadedilmiş ülkeyi bulduk” ifadelerine yer verdiği açıklamasında “soykırım” yerine “büyük felaket” ve “kırım” ifadelerini kullanması, Ermenistan’ın geçmişte yaşananlarla yüzleşme ve geleceğe bakma arzusunun bir göstergesi ve tarihsel travmalarla olan ilişkisini yeniden tanımlama çabası olarak görülebilir.
Paşinyan’ın 1915 olaylarına ilişkin yaptığı açıklamalar hem Ermenistan içinde hem de uluslararası ilişkiler bağlamında önemli bir dönüm noktası olarak karşıma çıkıyor. Bunun yanında Ermenistan’ın Türkiye ile ilişkilerinde yeni bir sayfa açma niyetinin bir parçasına ve Erivan-Ankara yakınlaşmasına işaret ediyor olabilir.
Diğer yandan Paşinyan’ın tavrı, Ermenistan kamuoyunda tartışmalara neden olmuş ve bazı kesimler tarafından “Türkiye’nin 1915 olaylarını inkâr etmesine yardım ettiği” şeklinde eleştirilmiş olsa da bu açıklamalar pragmatik bir dış politika anlayışının, Ermenistan’ın bölgesel konumunu güçlendirme isteğinin ve uluslararası ilişkilerde daha aktif ve yapıcı bir rol üstlenme çabasının bir parçası olarak da değerlendirilebilir.
Sonuç olarak 1915 olayları, Türkiye Ermenistan ilişkilerinde önemli bir dönüm noktası olup iki ülke arasındaki ilişkilerin geleceği üzerinde belirleyici bir rol oynuyor. Son yapılan açıklamalar göz önünde bulundurulduğunda, özellikle Türk halkını derinden incittiğini ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde onarılması zor bir yara açtığını belirterek kınadığı ABD Başkanı Joe Biden’ın yapmış olduğu 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelendiren açıklamasına kıyasla Paşinyan’ın söyleminin daha uzlaşmacı ve geleceğe yönelik bir perspektif sunduğu açık bir şekilde karşımıza çıkıyor.