İstanbul Arel Üniversitesi, USAM Stratejik Araştırmalar Uzmanı
Özet
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bugüne, ideolojik, etnik ve dini motifli başta olmak üzere çeşitli yıkıcı ve bölücü terör eylemleriyle karşı karşıya kalmıştır. Ancak Türkiye’nin yaşadığı en uzun ve en yıkıcı terör eylemlerini PKK’nın (Kürdistan İşçi Partisi) bölücü faaliyetleri oluşturmuştur. PKK, kuruluşundan 90’lı yılların ortalarına kadar kırsal alanlarda terör eylemleri gerçekleştirmiş, ancak özellikle Abdullah Öcalan’ın 1999’da Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilmesi ile taktik ve stratejileri pragmatik olarak değişmeye başlamıştır. ABD ve Avrupa Birliği’nin PKK’yı terör örgütü listelerine almaları, örgütü isim değişikliğine yöneltmiş, sırasıyla KADEK (Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi) ve KONGRA-GEL (Kürdistan Halk Kongresi) kurulmuştur. İsim değişikliği ile uluslararası kamuoyu karşısında meşruiyetini sağlamaya çalışan PKK, amaçladığı geri dönüşü alamamış ve 2005 yılında KKK’nın (Kürdistan Demokratik Konfederalizmi) kuruluşunu ilan ederek politik bir harekete büründüğünü göstermeye çalışmıştır. Söz konusu paradigma değişikliği ile PKK; sözde ekolojik, feminist ve demokratik bir imaja yönelmiş ve 2007 tarihi itibariyle yeni bir çatı örgüt olarak KCK’nın (Kürdistan Topluluklar Birliği) kuruluşunu ilan etmiştir. KCK’nın kuruluşu, yalnızca bir isim değişikliğinden ibaret değildir. Bu çalışmada Öcalan’ın yakalanışının ardından PKK terör örgütünün dönüşümü KCK yapılanması ve bileşenleri çerçevesinde incelenmiştir.
PKK’dan KCK’ya: Yapısal Dönüşüm
İlk örnekleri yaklaşık 2000 sene öncesine dayanan terör eylemleri ve bu eylemlerin stratejisini oluşturan terörizm, zamanın şartlarına ve yeniliklerine adapte olarak bugüne ulaşmıştır. Günümüz terör eylemlerinin önemli bir kısmı 20. yüzyılın kır gerillacılığı yöntemleri ile değil, küreselleşme ve şehirleşmenin önemi doğrultusunda kent merkezlerinde şehir terörizmi anlayışı ile gerçekleşmektedir. Terör örgütü PKK, söz konusu dönüşüme önemli bir örnek teşkil etmektedir.
PKK, 1970’lerin hâkim terörizm dalgası “Yeni Sol” kapsamına uygun olarak Marksist/Leninist temelde kurulmuş, nihai amacını ise Türkiye, Suriye, İran ve Irak’ın belirli bölgelerini birleştirerek sözde Kürdistan’ı kurmak, oluşturmuştur. Buna karşın PKK’nın kuruluşundan itibaren gerçekleştirdiği terör eylemleri Türkiye özelinde yoğunlaşmış, söz konusu terör eylemleri 1990’ların ikinci yarısına kadar Mao’nun “Uzun Süreli Halk Savaşı” anlayışı doğrultusunda kır gerillacılığı yöntemleri ile gerçekleşmiştir. Kır gerillacılığı; stratejik savunma, stratejik denge ve stratejik taarruz boyutlarından müteşekkildir.
Stratejik savunma aşamasında temel gaye hayatta kalmak, politik ve ideolojik örgütlenme yürütmek, ayrıca silahlı propaganda faaliyetleri gerçekleştirmektir. Stratejik denge boyutunda ayaklananların belirli bir güce ve kitleye ulaştığı ve belirli bölgeler üzerinde egemenlik kurarak karşı taraf ile güç dengesini sağladığı farz edilmektedir. Stratejik taarruz aşamasında ise kurtarılmış bölgelerin oluşturulduğu ve ayaklanmacıların halk desteği ile nizami bir savaşa girebilecek seviyeye ulaştığı varsayılmaktadır.
Stratejik savunma boyutunda PKK, kırsal bölgelerdeki savunmasız köylere saldırılar düzenlemiş, devletin ajanları olarak resmettiği sivil Kürt vatandaşları katletmiş, “zorun rolü” bağlamında alan ve kitle yaratmaya çalışmıştır. PKK’nın terör ağı inşası ve güç artırımı dönemi olarak kabul ettiğimiz 1984-1991 yılları arasında stratejik savunmadan stratejik denge aşamasına geçiş özellikleri gösteren PKK, terör saldırılarını güvenlik güçlerine karşı yöneltmeye başlamıştır. Bunun yanında köy baskınlarına, sivil vatandaşları öldürmeye, yumuşak hedef olarak gördüğü öğretmen ve din görevlisi gibi kamu çalışanlarını katletmeye de devam etmiştir.
Birinci Körfez Savaşı’nın bölgesel ve jeopolitik fırsatlarını değerlendirerek özellikle 1991-1992 yıllarında önemli bir güç elde eden PKK, kırlardan şehir merkezlerine doğru ilerlemeyi hedeflemiş; Nusaybin, Cizre, Şırnak gibi merkezlerde ayaklanma girişimleri tertiplemiştir. Bu süreçte, Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi iradesi yukarı ivmelenmeye başlamış ve siyasi iradeyi askeri kararlılık desteklemiştir. Savunma pozisyonundan (garnizon stratejisi) taarruz pozisyonuna geçerek “Alan Kontrolü” konseptini benimseyen Türk güvenlik güçleri, terör örgütünün kırsal bölgelerdeki etkisini kırmaya başlamıştır. Dolayısıyla PKK, stratejik denge aşamasına bile tam olarak ulaşamamıştır.
Bu kapsamda PKK, kaybettiği gücünü toparlamak ve destekçi kitlesini artırmak için şehirleri ikinci bir cephe haline getirmeyi planlamış, 1996 yılı itibariyle intihar saldırıları düzenlemeye başlamıştır. PKK’nın şehirleri terörize etme ve çatışma anlayışını Türkiye’nin diğer bölgelerine yayma amacı, Abdullah Öcalan’ın 1999’da yakalanarak Türkiye’ye getirilmesiyle kesintiye uğramış, örgüt dağılmanın eşiğine gelerek tek taraflı eylemsizlik ilan etmiştir.
Bu süreçte stratejik bir değişikliğe giden PKK, 7. Kongresi’nde (2000) siyasi faaliyetlere yönelerek terör örgütü kimliğinden uzaklaşılması gerektiğini kararlaştırmış, Leslie Lipson’un “Demokratik Uygarlık” teorisi ışığında, ayrı bir devlet kurma amacı olmayan siyasi bir harekete bürünmeye çalışmıştır. Ancak 2002 yılında, ABD ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri tarafından terör örgütü listesine alınan PKK, 4-14 Nisan 2002 tarihleri arasındaki 8. Kongre’sinde kendisini feshetmiş ve başına yine Abdullah Öcalan’ın getirildiği KADEK’i (Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi) kurmuştur.
27 Ekim-3 Kasım 2003 tarihleri arasındaki 9. Kongre’de ise KADEK feshedilerek KONGRA-GEL’in (Kürdistan Halk Kongresi) kurulduğu ilan edilmiştir. Fakat ABD ve AB ülkeleri, PKK için verdiği yasak kararının KADEK ve KONGRA-GEL için de geçerli olduğunu duyurmuş, PKK’nın bölgesel ve uluslararası meşruiyet hedefleri boşa çıkmıştır. PKK’nın 9. Kongresi’nde oluşturulmaya çalışılan yeni imaj gereğince; Türkiye, Suriye, Irak ve İran olmak üzere dört ayrı parçada doğrudan demokrasi (özyönetim) altında konfederal ekolojik toplumun inşa edilmesi kararlaştırılmış, bu doğrultuda; Suriye’de PYD (Demokratik Birlik Partisi), İran’da PJAK (Kürdistan Özgür Yaşam Partisi), Irak’ta ise PÇDK (Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi) kurulmuştur.
Abdullah Öcalan’a göre demokratik konfederalizm; yerel toplulukların özyönetimine dayanmakta, yerel meclisler ve bölgesel kongreler düzeyinde örgütlenmektedir. Bu türdeki yapılanma ile özyönetimin ve özdirenişin özneleri vatandaşların kendileri olmaktadır. Bu doğrultuda PKK’nın birleşik ve sosyalist Kürdistan hedefi görünürde demokratik konfederalizm projesine geçiş yapmıştır. Çünkü PKK, Türkiye’nin belirli bölgelerini ele geçiremeyeceğini kavramış, hayatta kalmak ve başka yollar vasıtasıyla amaçlarının bir kısmını gerçekleştirebilmek için ideolojik bir dönüşüm içinde olduğu imajını yansıtmaya başlamıştır. Söz konusu yeniden yapılanma süreci 28 Mart-4 Nisan 2005 tarihleri arasındaki 11. Kongre’de ilan edilmiştir. Bu Kongre’de, PKK’nın; devlet odaklı olmayan, demokratik, özgür ve eşitlikçi bir toplumu esas alan; çevreci, feminist, kültürel genişlemeye dayanan, meşru savunmayı (özdireniş) da ihmal etmeyen bir yapıya büründüğü ilan edilmiştir. Söz konusu bu dönüşüm KKK (Kürdistan Demokratik Konfederalizmi) sözleşmesine dayandırılmıştır.
KKK sözleşmesinde; ulus devlet anlayışı reddedilmekte, doğrudan demokrasi anlayışı çerçevesinde piramit tarzı örgütlenme esas alınmaktadır. Aynı sözleşmede tartışma ve karar merciinin halkın kendisinde olduğu ve toplumsal temelde etnik, dini ve sınıfsal farklılıkların gözetildiğine yer verilmektedir. Dolayısıyla PKK, ilan ettiği KKK sözleşmesi ile bir nevi anayasa çalışmalarında bulunduğunu göstermek istemiş, demokratik-feminist hatta ekolojik bir harekete evirildiğini vurgulamaya çalışmıştır. KKK açılımı ile sorunlara duyarlı, meşru ve legal bir parti görünümüne bürünmeye çalışan terör örgütü PKK, KKK yapısının istenilen etkiyi sağlayamaması üzerine 25 Mayıs 2007 tarihinde yeni bir çatı yapılanması olarak KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği) sistemini ilan etmiştir. Bu hamle, söz konusu dönüşüm sürecinin en çarpıcı merhalesini oluşturmaktadır.
PKK’nın 2007 yılında ilan ettiği ve bir nevi devlet organizasyonu görünümünde olan KCK modeli/sözleşmesi, Leslie Lipson’ın “Demokratik Uygarlık” tezinin ve Murray Bookchin’in “Toplumsal Ekoloji ve Komünalizm” teorisinin senkronize edilmesine dayanmaktadır. KCK Sözleşmesi, 14 bölüm ve 46 maddeden oluşan; yasama, yürütme ve yargı erklerinin düzenlendiği, ilgili maddelerin barındırdığı Kürt etnisitesi vurgusu ile adeta bir ulus-devlet anayasasıdır.
Sözleşmede KCK sisteminin demokratik, konfederal bir sistem olduğu; demokrasi, cinsiyet özgürlüğü ve ekolojik yaşamı esas alan yatay ve piramit tarzı örgütlenmiş, siyasal ve toplumsal bir organizasyon olduğu ifade edilmekte, meşru savunma savaşı halinde her yurttaşın savaşa aktif katılma zorunluluğu vurgulanmaktadır (KCK Sözleşmesi, 2007: 9-13). “KCK’nın kurucusu ve önderi Abdullah Öcalan’dır. Ekolojiye ve cinsiyet özgürlüğüne dayalı demokrasinin felsefik, teorik ve stratejik kuramcısıdır. Her alanda bütün halkı temsil eden önderlik kurumudur” ifadelerine yer verilmekte, en yüksek karar ve yürütme organlarının görev dağılımı belirtilmektedir. Bu kapsamda ideolojik, siyasi, sosyal, ekonomik, önderlik ve halk savunma alanlarının oluşturulduğu görülmektedir (KCK Sözleşmesi, 2007: 9-18).
Ayrıca “Ülkenin coğrafi ve etnik-kültürel özelliklerine göre ayrıştırılması ile eyalet-bölgeler oluşur ve bu temelde örgütlenerek demokratik toplum konfederalizmi sistemi içinde yer alır” ifadesiyle, etnik ve kültürel farklılıklara göre eyalet-bölge-şehir-kasaba-köy planlamasının yapıldığı dikkat çekmektedir (KCK Sözleşmesi, 2007: 20-21). Etnik veya kültürel heterojenliğe göre yerleşim merkezlerinin oluşturulması PKK’nın “etnik, dini ve sınıfsal farklılıkların gözetildiği” yönündeki söylemleri ile paradoksal bir görüntü oluşturmaktadır. Toplumların ve kültürlerin eşitliği üzerinden hareket alanı bulan PKK’nın terörizm dışı imaj çabaları Kürt etnikçiliği çizgisindedir.
Sözleşmenin sonraki bölümlerinde yargı erki ve meşru savunma yükümlülüğü düzenlenmiştir. “…Herkes meşru savunma için hazırlıklı olmakla ve meşru savunma çalışmalarını desteklemekle yükümlüdür… KCK sistemine ve Önderliğine karşıtlık fiili bir saldırıya dönüştüğünde, Kürdistan toplumuna dayatılan siyasi anlamda sömürgecilik, ekonomik anlamda açlık, işsizlik, yoksulluk ve talan, kültürel olarak asimilasyon ve soykırım, askeri olarak da işgal konumuna karşı meşru savunma savaşı gerekli hale gelir…” (KCK Sözleşmesi, 2007: 23-24) cümleleri ile Türkiye, Suriye, İran ve Irak’ın sömürgeci ülkeler oldukları ifade edilmekte, hem yargı hem de milli savunma hamleleri ile de KCK sisteminin bağımsız bir ulus-devlet modeli olduğu ortaya çıkmaktadır.
Sözleşmenin devamında “Kürdistan’da ekonomik kaynakların, yer altı ve yerüstü zenginliklerin korunması ve toplum yararına aktif bir şekilde işletilmesi sağlanır” (KCK Sözleşmesi, 2007: 25) ifadeleri ile Türkiye, Suriye, İran ve Irak devletlerinin ulusal ekonomi politikalarının sözde Kürdistan coğrafyasını ilgilendirmediği, ekonomik anlamda KCK bölgesinin müstakil bir yapıya sahip olduğu vurgulanmaktadır. Oluşturulmaya çalışılan bu ekonomik modelin de bağımsız bir devlet organizasyonu atılımı olduğunu söyleyebiliriz.
Sözleşmenin 12. bölümü Demokratik Örgütlenme Sistemi adıyla hazırlanmış olmasına karşın ilk maddesi PKK üzerine temellenmiştir. “PKK, klasik parti olmayan, iktidarı hedeflemeyen, ideolojik, ahlaki ve örgütsel bir oluşumdur. Felsefe, bilim ve sanat alanında ideolojik ve özgür ahlaki bir örgütlenmedir. KCK sisteminin ideolojik gücüdür. Önderlik felsefe ve ideolojisinin hayata geçirilmesinden sorumludur. Ayrıca KCK sistemi içerisinde her çalışan, PKK’nin ideolojik ve ahlaki ölçülerini esas alır” (KCK Sözleşmesi, 2007: 25) cümlelerine yer verilmiştir. KCK sisteminin manevi ve ideolojik rehberi olarak kutsanan PKK, öz savunma adı altında oluşturulan Halk Savunma Güçleri’nin omurgasını meydana getirmektedir. Dolayısıyla terörizm dışı görünüm yaratma çabalarının gerçeği yansıtmadığı bir kez daha ortadadır.
Değerlendirme
Abdullah Öcalan tarafından 1999’da başlatılan terörizm kimliğinden sıyrılarak politik bir harekete bürünme çabaları, Leslie Lipson’ın ve Murray Bookchin’in “demokratik birliktelik”, “devletsiz yönetim”, “politik mücadele”, “sınıfsız toplum” söylemleri temelinde ilerleyerek KCK modelinde somutlaşmıştır. Fakat bu süreç içerisinde PKK’nın terör eylemlerine yeniden ağırlık vermesi ve oluşturulan KCK Sözleşmesinin; yasama, yürütme ve yargı erklerinin düzenlendiği bir ulus-devlet anayasası taslağı olması, terörizm dışı imaj çalışmalarının ve bu kapsamda gelişen demokrasi-ekoloji retoriğinin gerçeği yansıtmadığını ortaya çıkarmıştır.
KCK Sözleşmesinin ilgili maddelerinde ve satır aralarında kent ve ilçe merkezlerinin yerel yönetimler aracılığıyla ele geçirilme amacı dikkat çekmektedir. KCK modelinde, PKK terör örgütü ideolojik ve manevi güç olarak kabul edilmekte, öz savunma hakkı gibi hamleler ile terör eylemlerine meşruiyet sağlanmaya çalışılmakta, ulus-devlet sisteminde olduğu gibi PKK terör örgütünden müteşekkil bir ordu kurma amacı güdülmektedir. Türkiye, Irak, İran ve Suriye, sözde Kürdistan bölgesini sömüren işgalci ülkeler olarak resmedilmekte, ekonomik bağımsızlığı öngören maddelere rastlanmaktadır.
Bölge-şehir-köy düzenlemelerinin etnik ve kültürel farklılıklara göre dizayn edilmesi ve hemen her maddede dikkat çeken Kürt etnisitesi vurgusu, eşitlikçi ve sınıfsız toplum söylemlerini boşa çıkarmaktadır. Sonuç olarak KCK Sözleşmesi’nin Abdullah Öcalan tarafından tasarlanan, Kürtlere ait bağımsız bir devlet modeli girişimi olduğunu ifade edebilir, KCK modelini PKK’nın kent merkezlerine dönük terörizm stratejisinin yasası şeklinde tanımlayabiliriz. Unutulmaması gereken nokta şudur: PKK yapısal olarak değişen değil, konjonktüre göre tavır takınarak dönüşen bir terör örgütüdür.
* Bu çalışmada yazarın doktora tezinden yararlanılmıştır.
Kaynakça
Bila, F. (2016). İdeolojik Kodlarıyla Kâğıt Üstündeki PKK. İstanbul: Doğan Kitap.
Birand, M. A. (1992). Apo ve PKK. İstanbul: Milliyet Yayınları.
Bookchin, M. (2017). Toplumsal Ekoloji ve Komünalizm. Çev. F. D. Elhüseyni. İstanbul: Sümer Yayıncılık.
Deligöz, Ö. (2012). KCK: Demokrasi Kılıfında Terör. İstanbul: Timaş Yayınları.
Gürer, Ç. (2015). Demokratik Özerklik: Bir Yurttaşlık Heterotopyası. Ankara: Notabene Yayınları.
Kapmaz, C. (2011). Öcalan’ın İmralı Günleri. İstanbul: İthaki Yayınları.
Karaağaç, Y. (2023). Asimetrik Savaş Stratejisi Çerçevesinde PKK’nın Yapısal Dönüşümü: Şehir Terörizmi ve Hendek Olayları. Ankara: Orient Yayınları.
Karaağaç, Y. ve Acar, H. (2020). “Impact on Urban Governance of Local Politics and Terror Relationship: The Case of Turkey”. F. Ayhan (Ed.). Local Governance and Regional Development: Current Perspectives içinde. Berlin: Peter Lang, 27-41.
Karaağaç, Y. (2021). “PKK’nın İmaj Çalışması: Demokrasi ve Ekoloji Söylemleri Ekseninde KCK Sözleşmesi”. TERAM. Erişim adresi: https://www.teram.org/Icerik/pkk-nin-imaj-calismasi-demokrasi-ve-ekoloji-soylemleri-ekseninde-kck-sozlesmesi-192
KCK Sözleşmesi. (2007). Koma Civakên Kurdistan Sözleşmesi. https://docplayer.biz.tr/56583487-Koma-civaken-kurdistan-sozlesmesi.html
Lipson, L. (1984). Demokratik Uygarlık. Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Öcalan, A. (2004). Bir Halkı Savunmak. Azadi Matbaası.
Özcan, N. A. (1999). PKK (Kürdistan İşçi Partisi): Tarihi, İdeolojisi ve Yöntemi. Ankara: ASAM Yayınları.
Sezer, T. (2012). Manifesto’dan KCK Sözleşmesi’ne PKK/KCK’da Söylem. Uluslararası Güvenlik ve Terörizm Dergisi. 3(1), 41-65.
Fotoğraf: Anadolu Ajansı
Not: Bu makale, Dış Bakış dergisinin mart 2025 sayısında yayınlanmıştır.