Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in Birleşmiş Milletler (BM) 79. Genel Kurulu’ndaki konuşmasında Türkiye ile ilişkilerde yeni yollar arama ve deniz yetki alanlarının belirlenmesi konusundaki “cesur” adımlar çağrısı, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde yeni bir döneme işaret eder gibi görünse de bu tür açıklamaların ardında, Kıbrıs gibi uzun süredir çözülemeyen ve Yunanistan’ın tek taraflı talepleriyle tıkanan büyük bir sorun bulunmaktadır. Son bir yılda 6 kez Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştüğünü dile getiren Miçotakis, yaptığı görüşmeleri olumlu bir zemine çekmeye çalışarak, Kıbrıs konusundaki gerçekleri görmezden gelen bir yaklaşım sergilemiştir. Kıbrıs sorunu, yalnızca deniz yetki alanları veya münhasır ekonomik bölge sorunlarından ibaret değildir; bu, bir egemenlik ve hak meselesidir. Miçotakis’in BM’de bu konuda hiçbir somut öneri sunmaması ve Kıbrıs Türk halkının siyasi haklarını yok sayan tutumu, meselenin çözümsüz kalmasındaki en büyük engellerden biridir.
Yunanistan’ın Kıbrıs politikası, Kıbrıs Rum Yönetimi’nin tek taraflı egemenliğini destekleyen, adanın gerçeklerini görmezden gelen bir yaklaşıma dayanıyor. Bu politika, ne yazık ki Miçotakis’in söyleminde de devam etmektedir. Kıbrıs meselesinde Yunanistan’ın tek taraflı taleplerini dayatan bir diplomasi anlayışı, sorunu çözmek yerine daha da derinleştirmektedir. Miçotakis, BM’de “deniz yetki alanlarının uluslararası hukuka göre belirlenmesi” çağrısı yaparken, Kıbrıs Türk halkının haklarını yok sayarak uluslararası hukuk ilkelerini çiğnediğinin farkında mı? Bu yaklaşımın Kıbrıs sorununun çözümüne hiçbir katkı sunmadığı açıkça ortadadır.
Kıbrıs, sadece bir ada devleti değildir; bu, Türkiye’nin güvenliği ve Doğu Akdeniz’deki stratejik dengeler açısından hayati bir öneme sahiptir. Miçotakis, Türkiye’nin Kıbrıs’ta yalnızca garantör devlet olarak değil, bölgesel bir güç olarak çıkarlarını korumaya kararlı olduğunu göz ardı etmektedir. Türkiye’nin Kıbrıs Türklerinin siyasi eşitliği ve güvenliğini garanti altına alma taahhüdü, uluslararası bir zorunluluk olduğu kadar, bölgesel istikrarın da temel unsurudur. Miçotakis’in bu temel gerçekleri görmezden gelen söylemi, diplomatik bir samimiyetsizlik örneğidir. Eğer gerçekten çözüm istiyorsa, Yunanistan’ın Kıbrıs Türk halkının siyasi eşitliğini ve haklarını tanıması ve Türkiye’nin bu konuda kararlı duruşunu kabul etmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, Kıbrıs sorunu bu tür “cesur” söylemlerle değil, ancak tarafların samimi ve eşitlikçi bir yaklaşımla masaya oturmasıyla çözülebilir.
Miçotakis’in söylemi, Kıbrıs meselesinde statükonun devamına hizmet etmekten öteye gitmeyen, yüzeysel bir diplomasi adımıdır. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını hiçe sayarak ve Kıbrıs Türk halkını dışlayarak yapılacak her türlü çözüm arayışı, yalnızca sorunu derinleştirecektir. Yunanistan gerçek anlamda çözüm istiyorsa, önce Kıbrıs’taki iki toplumun eşit haklarını kabul etmesi ve Türkiye’nin güvenlik kaygılarını ciddiye alması gerekmektedir. Miçotakis’in bu tavrı, çözümsüzlüğü perçinlemekten başka bir amaca hizmet etmemektedir.