Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT)’na bağlı olarak faaliyete geçirilen Millî İstihbarat Akademisi, akademik çalışmalarını sürdürmektedir. Suriye’de 11 gün içerisinde rejimin değişmesinin ardından bu mesele bölge ve bölge dışı güçler nezdinde ‘Görüşler’ adı altında analiz edilerek yayınlanmıştır.[1] Farklı akademisyenler tarafından oluşturulan analizler toplamda 40 sayfa civarıdır. Bu çalışmamızda ‘Görüşler’in en önemli hususlarını açıklayacağız. Aslen bu çalışma, özetten ziyade analizin analizi hükmündedir. Böylelikle okuyucular zamandan tasarruf edebilecekler ve ham bilgilere ulaşabilecekler. Ayrıca akademi çalışmalarına ilgi uyandırmak ve bilimsel çalışmaların analiz süreçlerine katkıda bulunulmak istenmiştir.
Dr. Bilgay Duman tarafından yazılan görüş, “Irak’ın Suriye’deki Gelişmelere Tepkisi ve Türkiye-Irak İlişkileri” başlığını taşımaktadır. Suriye’deki değişimin Irak’a etkisi riskler ve fırsatlar bütünü olarak yorumlanmıştır. Buna göre; güvenlik ve terör sorunları, sınır güvenliği, mezhep çatışmalarının yeniden başlaması ve ekonomik sorunlar risk kategorisinde değerlendirilmektedir. Duman, Irak’ın temel güvenlik kaygısı olarak Suriye’de HTŞ’nin mezhep ayrımcılığına dayalı bir yönetim kurması olasılığını işaret etmiştir. Bu durumda DEAŞ yeniden organize olabilir ve Irak’taki Sünni gruplar bu eksende motive olabilir. Ayrıca Suriye Demokratik Güçleri/SDG, Irak’ın kuzey bölgesindeki Kürt yapılanması üzerinde teşvik edici rol oynayabilir. Irak’ın, Suriye’de Türkiye’nin askerî operasyonlarını da dikkatle izlediğini belirten Duman, Irak’ın tehdidin büyüklüğünü saptaması hâlinde ise yalnızlaşan İran’a yaklaşabileceği görüşündedir. Çünkü 2025 yılında Irak’ta genel seçim yapılacaktır ve İran, Irak Şii grupları üzerinde hâkimiyet kurmak isteyecektir. Bilindiği gibi Irak’ta nüfusun çoğunluğunu Şiiler oluşturmaktadır. Buna mukabil yeni diplomatik ilişkiler, enerji çeşitliliği ve ekonomik anlaşmaların da çeşitli fırsatları oluşturacağı kanaatindedir.
İstihbarat Akademisi Başkan Yardımcısı Dr. Hakkı Uygur tarafından kaleme alınan görüş ise “Baas Partisi’nin Çöküşü İslam Cumhuriyeti’nin Hezimeti” başlığını taşımaktadır. Burada Baas diktasının yanı sıra, bu diktayı son 13 yılda daha kuvvetli destekleyen İran’ın akamete uğradığı belirtilmek istenmiştir. Uygur’a göre Suriye’de yüz binlerce kişinin ölmesinin asıl sorumlularından birisi İran’dır. Suriye’de rejim değişiminden sonra keskin söylem kullanmaktan kaçınan, HTŞ ve Ankara ile temasta bulunan İran’ın bazı koşullardan yararlanabileceği savunulmuştur. Buna göre İsrail yayılmacılığına devam ederse Suriye’deki muhalif grupların İsrail nefretleri İran’ı onlara yakınlaştırabilir ya da İran, Irak Şii milisleri üzerinde provokelere sebep olabilir. Trump’ın görevi devralmasıyla İran’a yönelik kısıtlamaları ise bu ülkeyi Türkiye’ye yakınlaştırabilir ve Ankara telkinleriyle bazı alanlarda normalleşme yaşanabilir.
Dr. Betül Doğan Akkaş tarafından “Körfez Ülkeleri ve Suriye’deki Son Gelişmeler” başlıklı görüşte Körfez İş Birliği Konseyi/KİK üyelerinin genel tavrı özetlenmiştir. Bu özete göre körfez ülkeleri ortak bir görüş geliştirememiştirler. DEAŞ’ın ortaya çıkması, Müslüman Kardeşler faktörü ve Suudi Arabistan’ın Yemen’e odaklanması gibi faktörler ortak faaliyet imkânını zedelemiştir. Ancak başından beri Katar, Suriye muhalefetini destekleyerek diğer Körfez ülkelerinden ayrılmaktadır. Sonradan Kuveyt de bu desteğe katılmıştır. Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ise Arap Baharı’nın bazı ülkelerdeki yönetimleri değiştirdiği günden beri temkinli olmuş ve bu kaygılarla Suriye rejimini desteklemişlerdir. Özellikle BAE son güne kadar rejime desteğini sunmuştur. Umman’da ara buluculuk çalışmalarının dışında geçmişte Suriye rejimini desteklemiştir. Akkaş’a göre Suriye’nin geleceği ve yeninden yapılandırmasına ancak Türkiye ve Katar öncülük edebileceklerdir.
Yazarsız olarak yayınlanan ve “Esad Rejimi Sonrası İsrail’in Suriye’ye Bakışı ve Türkiye İle İlişkiler” adını taşıyan görüşte Esad rejiminin çöküşünün İsrail nezdinde iki bağlamda değerlendirildiği analiz edilmiştir. İlki Suriye’de otoritesizlik yapısından dolayı İsrail’in güvenlik anksiyetesinde olduğu ve Hermon Dağı’nı bile işgal ettiğidir. İkinci bağlam ise Suriye’de rejimin çöküşü ve Esad’ın gidişinin Binyamin Netanyahu tarafından sevinçle karşılandığıdır. 7 Ekim olaylarından sonra ise İran’ın beklediği gibi olmamış ve İsrail, Suriye’deki hava hâkimiyetini azaltmamıştır. Trump’ın Başkanlık koltuğuna resmen oturmasından sonra ise İran’a yönelik kısıtlamalar başlayabilir ve İsrail, Türkiye ve Katar’a yakınlaşmak isteyebilir. Ancak tam ilişki kurulmasının önünde iki engel olduğunu ortaya koyulmaktadır. İlki İsrail’in Gazze’de soykırıma varan tutumu, ikincisi ise Suriye’de gerçekleştirdiği işgal ve bu işgalin kalıcı olacağı yönündeki tahminlerdir.
Dr. Muhammet Koçak tarafından kaleme alınan analiz ise “Esad Sonrası Rusya’nın Orta Doğu Politikası ve Türkiye” başlığını taşımaktadır. Rusya, Hafız Esad döneminde Suriye ile ilişkilerini tesis ederek bölgedeki en yakın müttefikine sahip olmuştur. Bu yakınlık Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra da devam etmiştir. Suriye iç savaşına ise Rusya hem kara hem de hava birliklerinin yanı sıra özel askerî şirketleriyle de destek vermiştir. Burada Rusya’nın ana amacı çok kutupluluğu ilân etmek ve Orta Doğu’daki varlığını duyurmaktır. Ancak Ukrayna savaşı sebebiyle bölgedeki askerî yoğunluğunu çekmesi, İran ve Hizbullah’ın da İsrail ile yaşadığı problemler sebebiyle rejim bütün desteğini kaybederek çökmüştür. Rusya ise büyük bir prestij kaybına uğramıştır. Suriye’deki varlığı üzerinden kendisinin küresel güç olduğu algısını işleyen Rusya, bu algıyı kaybetmiştir. Ancak yine de muhaliflerle temas ilişkilerini koparmamıştır. Türkiye ile Suriye meselesinde karşıt bloklarda olmalarına rağmen diyalog kurmuşlardır ve iki ülkenin Akkuyu santrali, Türkakım projesi ve ekonomik anlaşmaları mevcuttur. Bu sebeple yeni Suriye denkleminin oluşmasında Türkiye ve Rusya’nın karmaşık ilişkileri bulunacaktır ve bu ilişkilerin seyrinin uzun vadede şekilleneceği ortaya koyulmuştur.
Dr. Kadir Temiz tarafından yazılan ve “Çin’in Orta Doğu Politikasının Sınırları ve Suriye Krizi” başlığını taşıyan görüşte Çin’in Suriye politikası analiz edilmiştir. Buna göre Çin, bölgede ABD karşıtlığından yararlanmak istemiştir. ‘Stratejik Pragmatizm’ başlıklı strateji, ABD, Rusya, İsrail ve İran’ın kendi güvenlik bölgelerine sahip olduklarını açıklayıp bu çemberden uzak olmaya dayanıyordu. Rusya’nın Suriye iç savaşına müdahil olmasından sonra ise Çin, bu ülkede ekonomik olarak nasıl var olabileceğini hesap etmeye başlamıştır. Suriye’nin hem Lübnan üzerinden Kuşak Yol girişimine bağlanması hem de tek adamcı sosyalist Esad yönetimi bu ülkeye yakınlığı geliştirmiştir. Her şeye rağmen Çin’in Suriye ve bölgede başarıyı yakalayamadığı analiz edilmiştir. Bunun sebepleri olarak ise Çin’in bölgeyi tanımaması ve yeterli kaynağa sahip olmaması, yeni bir söylem üretememesi ve sadece yumuşak güçle ABD ve Rusya karşısında zayıf olduğudur. Bu gibi faktörlerden dolayı Çin’in, küresel terörizmle mücadele söylemine yöneleceği düşünülmüştür.
Yazarsız olarak yayınlanan ve “Avrupa’nın Suriye’deki Gelişmelere Tepkisi ve Türkiye İle İlişkilerin Geleceği” başlığını taşıyan analizde özellikle Fransa, Almanya ve Avrupa Komisyonu’nun Esad’ı diktatör olarak niteledikleri ve rejimin değişmesini desteklemekle birlikte muhaliflerle iş birliğine hazır oldukları açıklanmıştır. Ancak AB, Suriye üzerinde büyük bir etki gösterememiştir. AB Parlamentosu üye ülkelerden oluştuğu için tek ve güçlü bir ses çıkamamaktadır. Birlik üyelerinin meseleye yaklaşımlarında farklar bulunmaktadır. Örneğin Doğu Bloku ülkeler bütünüyle mülteci ve göç meselesine odaklanmışlardır. Ayrıca Avrupa’nın güçlü bir askerî gücü bulunmamaktadır. Analize göre yeni dönem Türkiye ve Avrupa’yı yakınlaştırabilir. Bunun temel sebebi Avrupa’nın finansının, Türkiye’nin ise bölgede tecrübesinin bulunmasından kaynaklanır. Ancak Avrupa, terör örgütü PKK’nın kolu YPG’yi desteklemektedir ve Türkiye’nin güvenlik kaygısıyla bu durumun çatışabileceği de ortaya koyulmuştur.
Dr. Vişne Korkmaz tarafından yazılan konuyla ilgili görüş analizi ise “ABD’nin Suriye Politikası ve Türkiye” başlığını taşımaktadır. Bu görüş yazısında ABD’nin bölgedeki temel amacının aslında istikrarı sağlayıp Asya’ya yani Çin’e yönelmeyi istediği öne sürülmektedir. Suriye, rejim değişim sürecinde ABD rakiplerini sınırlandırmak istemiştir. Gerçekten de İran ülkeden çıkmış, Rusya’da askerî desteğini sonlandırmıştır. Rusya’ya Ukrayna konusunda bazı tavizler sunulsa bile bu ülkenin iki cephede savaşamadığı açıktır. ABD’nin diğer beklentisi İsrail’in güvenliğidir. İran ve Lübnan Hizbullah’ının Suriye’de engellenmesi İsrail’i rahatlatmıştır. Ancak Hizbullah çatışmayı Doğu Akdeniz’e yayarsa Güney Kıbrıs üzerinde Avrupa güvenliğine yönelik bir tehdit belirebilir. ABD, Suriye konusunda son olarak hızlı bir siyasal geçişle beraber anayasal süreci desteklemektedir. Ancak burada Türkiye ile bazı pürüzler ortaya çıkabilir. Buna göre Ankara, süreçte PYD ve DEAŞ’ı istemezken ABD, PYD’yi vekil güçleri arasında görmektedir. Ankara, ayrıca İsrail’in özellikle Gazze’deki katliamlarının dizginlenmesini ABD’den beklemektedir. Analizde ABD’nin, Suriye Demokratik Güçlerini (SDG) dönüştürerek Türkiye’yi ikna etmeye çalışabileceği belirtilmiştir. Bütün bu görüşmelerde özellikle Münbiç ve Tel Rıfat’ın terörden temizlenmiş olması Ankara’nın elini güçlendirici unsur olarak işaret edilmektedir.
Sonuç
Ortaya koyulan bu görüşler nezdinde Suriye meselesi kısa sürede ve farklı açılardan analiz edilmiştir. Bu görüşlerin önemli noktaları ise şu şekilde sıralanabilir:
- Irak, İran’a yakınlaşabilir ve Suriye’nin bütünlüğünün korunup mezhepçi bir yapı ortaya koyulmamasından taraftır.
- İran, Suriye’deki katliamlarda payı olan bir devlettir ve kaybetmiştir. Bu sebeple Irak’a yönelebilir.
- Türkiye ve Katar başından itibaren Suriye tutumlarında istikrarlı bir politikayı sürdürmüşlerdir.
- Rusya, alternatif güç imajını kaybetmiştir. Uzun vadede Türkiye-Rusya ilişkileri bozulmamalıdır.
- İsrail’in yayılmacı tutumu, Türkiye ile sağlıklı ilişkiler geliştirmesini engellemektedir.
- Bölgedeki devletlerden olan Suudi Arabistan ve BAE, iç kaygılarından dolayı ve Rusya’nın Suriye’ye müdahil olmasından ötürü rejimi destekleyen tavır takınmışlardır.
- Çin, Suriye denkleminde verimli bir başarı sağlayamamıştır çünkü bu coğrafyada askersiz bir ekonomi/yumuşak güç geçersiz stratejidir. Bu sebeple uluslararası savaşçılar ve radikalleşme konusunu gündeme taşıyacaktır.
- AB, Suriye konusunda zayıftır ve bunda hem içerisindeki görüş ayrılıklarının hem de sert gücünün bulunmayışının etkisi vardır. Avrupa, Türkiye ile YPG konusunda anlaşmazlık yaşayabilir.
- ABD bütünüyle PYD’den vazgeçemeyebilir ve İsrail’in yayılmacılığını dizginleme konusunda bekleneni sunamayabilir.
Değerlendirme
Farklı akademisyenlerin farklı pencerelerden ele aldıkları Suriye konusundaki analizlere göre en önemli aktörlerden biri Türkiye’dir ve bu önem son günlerde daha da artmıştır. Suriye’nin yeniden inşasında ABD’nin masada görmek isteyeceği tek güç Türkiye olabilir. Ancak özellikle Batılı güçler nezdinde YPG’nin bir koz olarak bölgede tutulması da imkân dahilindedir. Ankara-Şam mutabakatı tam olarak sağlanabilirse bölge dışı güçler, Suriye kadar Türkiye ile muhatap olmak durumunda kalırlar. Ayrıca Rusya ve İran’ın Orta Doğu üzerindeki etkisi kırılırken İsrail’in otoritesi artmıştır ve bu yeni işgalleri beraberinde getirebilir. Bu işgallerin ABD tarafından engellenmeyeceği bahsiyle Türkiye-ABD ilişkiler zedelenebilir. Fakat kartlar daha dağıtılmamıştır ve İran’da, Irak üzerinden huzursuzluk ortamını etkileyebilir. Bu durumda ABD-İran ilişkilerinde Türkiye ara bulucu ya da müstakil politikasının peşindeki bir aktör olarak sahnede yer alabilir.
1] İlgili adresten ulaşılabilir: https://mia.edu.tr/yayinlar-gorusler-3.html
Fotoğraf: Anadolu Ajansı