Giriş
Türkiye’de Kürt meselesi, 1980’lerden itibaren hem iç politika süreçlerini hem de bölgesel güvenlik dinamiklerini şekillendiren temel bir unsur olmuştur. Bu çerçevede, ilk kapsamlı barış girişimi 2009 yılında Oslo Görüşmeleri aracılığıyla başlatılmış olup 2013 yılında resmi olarak birinci çözüm sürecine dönüşmüştür. Söz konusu süreç, PKK’nın silahlı eylemlerini sonlandırmayı ve demokratik açılımları uygulamaya koymayı amaçlayan müzakere süreçleri ile toplumsal katılım mekanizmalarını merkezine almış olup barışçıl bir çözüm zemini oluşturmayı hedeflemiştir. Ancak 2014-2015 yıllarında meydana gelen Kobani Olayları ile Ceylanpınar Saldırısı, sürecin seyrinde kritik bir dönüm noktası oluşturmuştur. Özellikle Kobani Olayları ve sonrasında ortaya çıkan toplumsal gerilim, devlet ile PKK arasındaki karşılıklı güvenin zedelenmesine neden olmuş ve ayrıca çözüm sürecinin fiilen son bulmasını beraberinde getirmiştir. Günümüzde, 1 Ekim 2024 tarihinde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Partili milletvekilleriyle kurduğu sembolik temasla başlayan yeni siyasal süreç, 27 Şubat 2025’te Abdullah Öcalan’ın PKK’ya yönelik silah bırakma çağrısı ile birlikte Kürt meselesinin çözümünde yeni bir evreye geçildiğini ortaya koymaktadır. Bu açıdan bakıldığında 2025 yılı itibarıyla başlatılan silahsızlanma süreci, Kürt meselesinin barışçıl çözümüne yönelik girişimlerde yeni bir dönemin başlangıcını temsil etmektedir. Bu çalışmada, Türkiye’de Kürt meselesine yönelik çözüm girişimleri kapsamlı bir şekilde ele alınmaktadır. Çalışmada öncelikle çözüm sürecinin başlangıç evreleri irdelenmekte; devamında 2014 yılında meydana gelen Kobani Olayları ile 2015 yılında gerçekleşen Ceylanpınar Saldırısının sürecin askıya alınmasına olan etkileri akademik bir bakış açısıyla değerlendirilmekte; son olarak, bu kırılgan dönemi takiben sürecin günümüzdeki silahsızlanma aşamasına geçişi ve bu geçişin barışın yeniden inşası üzerindeki etkileri ayrıntılı biçimde analiz edilmektedir.
Kürt Meselesi ve Çözüm Süreci
Kürt meselesi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en uzun süreli ve çözümü en güç meselelerinden biri olarak varlığını sürdürmektedir. 1980’li yıllardan itibaren PKK’nın silahlı eylemleri ve devletin güvenlik politikaları, sorunun siyasal ve toplumsal boyutlarını belirgin şekilde derinleştirmiştir. 2013 yılında başlayan çözüm süreci, Türkiye’nin en kapsamlı barış çabalarından biri olarak değerlendirilmektedir. Bu süreç, devlet, PKK lideri Abdullah Öcalan ve sivil toplum aktörleri arasında yürütülen görüşmeler üzerinden ilerlemiş; ancak ülke içi ve bölgesel koşullar, sürecin hassasiyetini artırmıştır.
Çözüm süreci, 2013 yılında Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık düzeyinde yürütülen siyasi ve diplomatik girişimlerle hayata geçirilmiştir. Sürecin temelini ise PKK lideri Abdullah Öcalan’ın İmralı Cezaevi’ndeki görüşmeleri ile devletin Kürt siyasi hareketlerine yönelik demokratik adımları oluşturmaktadır. Bu dönemde atılan başlıca adımlar arasında PKK’nın silah bırakma niyetinin tartışılması, Kürtçe eğitim ve kültürel hakların genişletilmesine yönelik yasal düzenlemeler ve siyasi partiler ile sivil toplum kuruluşları aracılığıyla barış kültürünün teşvik edilmesi yer almaktadır (Gunter, 2015).
Süreç, güvenlik odaklı kamuoyunun tepkileri ve müzakerelerin şeffaf yürütülmemesi nedeniyle hassas bir denge üzerine inşa edilmiştir. Akademik çalışmalar, bu dönemi sıklıkla ‘yarı-demokratik barış girişimi’ olarak tanımlamakta ve sürecin hem siyasi hem de toplumsal açıdan karmaşık ve çok katmanlı bir yapıya sahip olduğunu vurgulamaktadır (Romano, 2019).
İlk çözüm süreci, 6-7 Ekim 2014 tarihlerinde gerçekleşen Kobani Olayları ile sekteye uğramıştır. Kobani’de YPG kontrolündeki bölgenin IŞİD’in eline geçmesini önlemek amacıyla HDP, Türkiye’den bir silah koridoru açılmasını talep etmiş, taleplerin karşılık bulmaması üzerine halkı sokağa çıkmaya çağırmıştır. Bu çağrı sonrasında Türkiye genelinde başlayan protesto gösterilerinde 16 yaşındaki Yasin Börü’nün de aralarında bulunduğu 46 kişi hayatını kaybetmiş ve çok sayıda kişi yaralanmıştır (Watts, 2010).
Kobani Olayları, çözüm sürecinin fiilen sona ermesine zemin hazırlamış ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK’ya yönelik operasyonlarını yeniden başlatmasına neden olmuştur. Yaşanan gelişmeler yalnızca çatışmanın yeniden tırmanmasına yol açmakla kalmamış, aynı zamanda toplumsal kutuplaşmayı da derinleştirmiştir. Bu süreçte, bir siyasi parti olarak HDP’nin rolü tartışmalı hale gelmiş ve toplum ile siyasi aktörler arasında ciddi bir güven duygusunda kayda değer bir erozyon yaşanmıştır. 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından HDP’nin çözüm sürecinde beklediği ilerleme gerçekleşmemiş ve hükümet yetkilileri ise sürecin artık yalnızca sembolik olarak yürütüleceğini ifade etmiştir.
Bu dönemde, küçük çaplı protestolar kapsamında 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta Sosyalist Gençlik Denekleri Federasyonu’nun çağrısıyla Kobani’ye yardım götürmek isteyen bir grup gence IŞİD tarafından bombalı saldırı düzenlenmiş ve 33 kişi hayatını kaybetmiştir. Bu olaydan sadece iki gün sonra, 22 Temmuz 2015 tarihinde Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde iki polis memuru öldürülmüş ve bu gelişmelerin ardından çözüm süreci tamamen sona ermiştir.
Kobani Olayları sonrasında süreç, devletin güvenlik odaklı politikaları ile birlikte PKK’nın stratejik tutumu arasında yeniden şekillenmiştir. Bu süreçten sonra PKK silahlı faaliyetlerine devam ederken, devlet ise hem askeri operasyonlar hem de hukuki ve siyasi tedbirlerle örgütün etkisini azaltmayı amaçlamıştır. Her ne kadar olaylar sonrasında medyada çatışmayı meşrulaştıran söylemler yaygınlık kazanmış olsa da, PKK’nın tamamen tasfiye edilmesi sağlanamamıştır. Bunun sonucunda hem devlet hem PKK açısından silahlı yöntemlerin kalıcı bir çözüm sunmadığı belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Kobani Olayları sonrasında Türkiye’de çözüm süreci fiilen son ermiş, bu gelişmeyi izleyen dönemde yeniden yoğunlaşan çatışma ortamı ise, sürecin sürekliliğinin kesintiye uğradığı geçici bir ‘ara dönem’ olarak değerlendirilmesini mümkün kılmıştır. Bu dönemde PKK ile devlet arasındaki çatışmalar yoğunlaşmış, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Jandarma operasyonlarıyla PKK’nın yoğun olduğu bölgelerde güvenlik sağlanmış, siyasi müzakere zemini tamamen ortadan kalkmış ve toplumsal güvenlik algısı güçlenirken şehirlerdeki siviller çatışmalardan etkilenmiştir.
Süreç, Kürt meselesinin güvenlik merkezli bir bakış açısıyla yönetildiği dönem olarak kayıtlara geçmiştir. Bu yıllarda barış imkanları büyük ölçüde daralmış ve uluslararası kamuoyunun dikkatini çeken insani krizler sürecin gündemini şekillendirmiştir. Uzun bir aradan sonra 2024 yılında Türkiye’de Kürt meselesinin çözümüne ilişkin yeni bir diyalog süreci başlamıştır. 1 Ekim 2024’te MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Parti milletvekilleriyle gerçekleştirmiş olduğu tokalaşma yalnızca sembolik bir jest olmanın ötesinde, siyasi uzlaşı arayışının görünür bir göstergesi olarak değerlendirilmiştir. Bu durum ise devlet ile muhalefet arasındaki ilişkilerde yeni bir diyalog kanalı açılmasını sağlamış ve toplumsal düzeyde barış çabalarının yeniden gündeme gelmesini sağlamıştır.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 22 Ekim 2024 tarihinde gerçekleştirdiği Meclis grup toplantısında şu ifadelere yer verdi:
“Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM’de DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın.”
Bu ifadeye göre Bahçeli, PKK meselesine yönelik olası bir çözüm sürecinin başlangıcına işaret eden açıklamalarda bulunmuş; bu çerçevede, terörist başının tecridinin sona erdirilmesi durumunda TBMM’de DEM Parti grup toplantısına gelerek, terörün tamamen sona erdiğini ve örgütün resmen feshedildiğini ilan etmesi gerektiğini ifade etmiştir.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Ekim 2024’te yaptığı bu açıklama ile başlayan süreç, İmralı ziyaretleri ile devam etmiştir.
Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025 tarihinde İmralı Cezaevi’nden kaleme alarak kamuoyuna ilettiği yazılı açıklama, DEM Parti heyetinin üçüncü ziyareti sonrasında duyurulmuştu. Açıklamanın Kürtçe versiyonunu yerine kayyum atanan eski Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, Türkçe versiyonunu ise DEM Parti Van Milletvekili Pervin Buldan okumuştu. Yaklaşık 350 kelimeden oluşan metinde Öcalan, PKK’nın kuruluşluna zemin hazırlayan tarihsel koşullara ve örgütün geçirdiği dönüşüme değinmiş ayrıca MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Ekim 2024’te yaptığı açıklamayla ivme kazanan yeni sürece atıfta bulunarak, örgütün silahsızlanması yönünde tarihi bir çağrıda bulunmuştu.
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı tam metni (Diken, 2025) şu şekildedir:
“Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı
PKK; tarihin en yoğun şiddet yüzyılı olan 20. asrı, iki dünya savaşı, reel-sosyalizm ve dünya genelinde yaşanan soğuk savaş ortamları, Kürt realitesinin inkarı, başta ifade olmak üzere özgürlükler konusunda yasaklardan kaynaklı oluşan zeminde doğmuştur.
Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır. 1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.
Kürt-Türk ilişkileri; 1000 yılı aşan tarihler boyunca Türkler ve Kürtler, varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan, hep bir ittifak içinde kalmayı zorunlu görmüşlerdir.
Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı esas gaye edinmiştir. Etkilenen güçler, sınıf temelleriyle birlikte buna hizmeti esas bellemişlerdir. Cumhuriyetin tek tipçi yorumlarıyla birlikte bu süreç hızlanmıştır. Günümüzde çok kırılgan hâl alan tarihsel ilişkiyi, kardeşlik ruhu içinde inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek esas görevdir.
Demokratik toplum ihtiyacı kaçınılmazdır. Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK’nin; güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır.
Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.
Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir.
Barış ve demokratik toplum döneminin dili de gerçekliğe uygun geliştirilmek durumundadır. Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum.
Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.”
Bu açıdan bakıldığında Bahçeli’nin Ekim 2024’te yaptığı açıklama üzerine başlayan süreçte (Barış Süreci) Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025 tarihinde PKK ya yönelik silah bırakma çağrısı, çözüm sürecinin (Barış Süreci) en kritik dönüm noktalarından biri olarak kayda geçmiştir. Öcalan’ın mesajı, sadece silahlı eylemlerin sonlandırılması olmaksızın aynı zamanda demokratik ve toplumsal barışın tesisine dair önemli bir yönelimi de içermektedir. 9 Temmuz 2025 tarihinde Süleymaniye yakınlarında düzenlenen sembolik silah bırakma töreni ise sürecin pratikte hayata geçirildiğinin somut bir göstergesi olmuştur. Söz konusu dönem, çözüm sürecinin barış sürecine evrildiğini göstermiş ve çatışmadan barışa geçişin mümkün olduğunu ortaya koymuştur.
Sonuç
Genel olarak çözüm süreci, Türkiye’de Kürt meselesinin çözümüne yönelik girişimleri üç ana evrede incelemeye olanak tanımaktadır. İlk evre, 2013-2014 yıllarını kapsayan müzakere ve açılım sürecidir. Bu dönemde demokratik açılım ve barış girişimleri ön plana çıkmış olup güvenlik endişeleri görece düşük bir öncelik taşımıştır. Ara dönem olarak adlandırılan ikinci evre, 2014-2023 dönemini kapsayan kriz ve çatışma süreci olarak değerlendirilebilir. Bu dönemde gerçekleşen Kobani Olayları’nın ardından süreç büyük ölçüde sekteye uğramış ve güvenlik temelli politikalar ön plana çıkmıştır. Barış Süreci olarak adlandırılan üçüncü evre ise 2024-2025 yıllarını kapsayan silahsızlanma ve yeni diyalog süreci olup, siyasi irade ile toplumsal taleplerin kesişmesi, PKK’nın silahlarını bırakmasına ve demokratik müzakerelerin yeniden başlamasına olanak sağlamıştır.
Kaynakça
Diken. (2025). Öcalan’ın açıklamasının tam metni. https://www.diken.com.tr/ocalanin-aciklamasinin-tam-metni/
Gunter, M. M. (2015). The Kurds in Turkey: A political dilemma. London: Palgrave Macmillan.
Romano, D. (2019). Conflict, Democratization, and the Kurds in the Middle East. New York: Palgrave Macmillan.
Watts, N. (2010). Activists in Office: Kurdish Politics and Protest in Turkey. Seattle: University of Washington Press.
Fotoğraf: Anadolu Ajansı