Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi – TUDPAM Araştırma Asistanı Anıl Uğur’un Timetürk’te yayınlanan “Türkiye ve Doğu Akdeniz: Deniz Yetki Çatışmaları ve Diplomasi” başlıklı analizi dikkat çekmeye devam ediyor.
Uğur’un analizine göre Türkiye, Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanı mücadelesinde hukuki argümanlar, enerji politikaları ve çok taraflı diplomasi arasında yeni bir denge inşa ediyor. Uğur, Türkiye’nin özellikle 2019’da Libya ile imzaladığı Deniz Yetki Alanları Mutabakatı sayesinde bölgede hem hukuki hem de diplomatik açıdan statükoyu değiştiren önemli bir adım attığını vurguluyor. Doğu Akdeniz’de ada yoğunluğu ve coğrafi yapı, deniz hukukunun klasik sınırlandırma kurallarını zorlayan bir tablo ortaya koyuyor.
Uğur’a göre, Uluslararası Adalet Divanı’nın ada yoğunluğu yüksek bölgelerde “hakkaniyet ve oransallık” ilkelerine yaptığı vurgu, Türkiye’nin tezlerini destekler nitelikte. Türkiye, Anadolu kıta sahanlığının uzunluğu ve adaların orantısız etki yaratması nedeniyle hakkaniyet temelli bir yaklaşımın zorunlu olduğunu savunuyor. Buna karşın Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin adalara dayanarak ileri sürdüğü maksimalist MEB (Münhasır Ekonomik Bölge) talepleri hem uluslararası hukuk hem de stratejik denge açısından tartışmalara neden oluyor. Hidrokarbon kaynaklarının varlığı ise bölgeyi bir enerji güvenliği merkezine dönüştürerek AB ve NATO’nun da dahil olduğu daha geniş bir jeopolitik alan yaratıyor.
Türkiye–Libya Mutabakatı Bölgesel Dengeleri Değiştirdi
Uğur’un analizine göre Türkiye–Libya Mutabakatı’nın BM’ye bildirilmesi, Türkiye’nin hukuki pozisyonunun uluslararası platformda görünür hâle gelmesini sağladı. Bu durum, Yunanistan–GKRY ekseninin hazırladığı maksimalist haritaların sorgulanmasına yol açarken, aynı zamanda bölgedeki bloklaşmayı da artırdı.
Yunanistan’ın Mısır ve İtalya ile hızla yaptığı MEB anlaşmaları ve AB’nin Türkiye’ye yönelik politik reaksiyonları, Ankara’nın diplomatik hareket alanını daraltan gelişmeler olarak dikkat çekiyor.
Normalleşme Süreci Yeni Fırsatlar Sunuyor
Türkiye’nin Mısır, İsrail ve Körfez ülkeleriyle başlattığı normalleşme süreci, yalnızca siyasi yumuşama değil; aynı zamanda Doğu Akdeniz’de iş birliğine dayalı yeni kanalların açılması anlamına geliyor. Uğur’a göre, çok taraflı diplomasi Türkiye’nin hem hukuki hem stratejik kazanımlarını sürdürülebilir kılacak en önemli unsur. Enerji iş birliği projeleri ve karşılıklı bağımlılık yaratacak mekanizmalar, Türkiye’nin bölgesel izolasyonunu kırarken diplomatik esnekliği de artırabilir.
Sürdürülebilir Politika İçin Dengeli Strateji Şart
Uğur, Türkiye’nin uzun vadeli Doğu Akdeniz vizyonunun; donanma gücü, uluslararası hukuk ve diplomasi araçlarının dengeli kullanılmasına dayanması gerektiğini belirtiyor.
Buna göre:
-Sert güç unsurları hukuki meşruiyetle desteklenmeli,
-Maksimalist söylemlerden kaçınılmalı,
-Bölgesel iş birliği platformları güçlendirilmelidir.
İlgili analize ve detaylarına aşağıdaki bağlantıdan erişebilirsiniz.