Enerji, modern devletlerin ekonomik büyümesi, güvenliği ve uluslararası ilişkileri açısından son derece kritik ve stratejik bir araçtır. Türkiye, coğrafi konumu gereği hem enerji üretim kaynaklarına hem de enerji geçiş güzergâhlarına yakın bir ülke olarak stratejik bir konumda bulunmaktadır. Türkiye’nin büyüyen sanayisi ve nüfusu, enerji talebini büyük oranda artırırken; fosil yakıtlara bağımlılık ve küresel enerji piyasalarındaki dalgalanmalar, enerji çeşitliliğini artırma gerekliliğini doğurmuştur. Bu doğrultuda Türkiye, hem fosil yakıtlarda hem de yenilenebilir enerji kaynaklarında önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Türkiye’nin enerji politikaları yalnızca arz güvenliğini sağlamak için değil, aynı zamanda jeopolitik avantaj elde etmek açısından da büyük önem taşımaktadır. Kısacası enerji, her devlet için bir beka meselesidir.
Türkiye, enerji kaynaklarında dışa bağımlı bir ülke konumundadır. Bu noktada öne çıkan ülke Rusya’dır. Türkiye’nin Rusya’dan enerji ithalatı oldukça yüksektir. Özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı sonrasında enerji alanında iki ülke arasındaki ortaklık daha da artmıştır. 2025 yılı Ocak–Haziran döneminde Türkiye, Rusya’dan 7,1 milyon ton ham petrol ithal etmiş ve bu rakam toplam ham petrol ve akaryakıt ithalatının yaklaşık %60’ına denk gelmiştir. Bu artışın temel nedeni, Rusya’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’yı işgal etmesiyle Avrupa’nın Rus gazı ve petrolüne olan bağımlılığı azaltma çabalarıdır. Avrupa piyasasındaki bu çekilme, Rus enerji fiyatlarını düşürmüş, Türkiye de bu dönemde indirimli petrol alımını tercih etmiştir. Ayrıca Irak’tan gelen arzın azalması, Türkiye’nin Rusya ile enerji iş birliğini daha da güçlendirmiştir.
Enerji iş birliği yalnızca petrol ve doğalgazla sınırlı değildir. Nükleer enerji alanında da Rusya ile ortak bir proje olan Akkuyu Nükleer Güç Santrali, Türkiye açısından büyük önem taşımaktadır. Bu yıl ilk reaktörün devreye girmesi, 2028’e kadar tüm reaktörlerin faaliyete geçmesiyle birlikte santralin yıllık 35 milyar kilovatsaat elektrik üretmesi beklenmektedir. Bu miktar, Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yaklaşık %10’unu karşılayacaktır. Ayrıca Sinop’ta kurulması planlanan yeni nükleer santral gibi projeler de dışa bağımlılığı azaltmayı hedeflemektedir. Bu alanda en fazla deneyime sahip ülke yine Rusya olsa da ilerleyen süreçte farklı iş birlikleri gündeme gelebilir.
Rusya-Ukrayna Savaşı sonrasında değişen enerji dengelerine bakıldığında, Donald Trump’ın ABD başkanlığı döneminde Rusya ile barış görüşmeleri yürütülmüş olsa da bu girişimler başarısız olmuştur. ABD, sonrasında Ukrayna’ya desteğini artırırken, Rus enerji ihracatını sınırlamaya yönelik adımlar atmıştır. Rusya’nın savaş ekonomisini sürdürebilmesinde enerji gelirleri belirleyici olduğundan, ABD bu gelirleri kısıtlamak amacıyla Hindistan’a yönelik gümrük tarifeleri uygulamıştır. Konu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Donald Trump arasında yapılan son görüşmede de gündeme gelmiştir.
Türkiye bu süreçte ABD ile “ileri reaktör teknolojileri” ve “küçük modüler reaktörler” gibi yeni nesil teknolojileri kapsayan bir enerji iş birliği anlaşması imzalamıştır. Türkiye, sivil nükleer enerjiyi yalnızca elektrik üretiminde değil, tıp, tarım ve endüstriyel ısı üretimi gibi alanlarda da kullanmayı planlamaktadır. Ayrıca enerji arz güvenliğini sağlamak amacıyla Eylül ayı başında düzenlenen Gastech Konferansı’nda birçok enerji şirketiyle LNG anlaşmaları imzalanmıştır. Türkiye bu kapsamda BP ile 4,8 milyar m³, İtalyan ENI ile 1,5 milyar m³, Shell ile 2,4 milyar m³ doğal gaz tedarik anlaşmaları yapmıştır. Ayrıca Hartree (İngiltere), Cheniere (ABD), SEFE (Almanya), JERA (Japonya) ve Equinor (Norveç) ile yapılan anlaşmalarla toplam 15 milyar m³ LNG tedariki sağlanmıştır. Bu tür anlaşmalar, enerji arz güvenliğinin temel unsurlarındandır.
ABD’nin Rusya’dan enerji alımlarının kesilmesi yönündeki talebi ise Türkiye açısından gerçekçi değildir. Türkiye, TürkAkım ve Mavi Akım boru hatları üzerinden doğrudan gaz ithalatı yapmaktadır ve bu yöntem, LNG’ye kıyasla çok daha ekonomiktir. Zira LNG ithalatı, işleme ve taşıma maliyetleri açısından oldukça pahalıdır. Ancak LNG’nin esnekliği, acil durumlarda önemli bir avantaj sağlamaktadır.
Avrupa’da Rus gazını tamamen kesen ülkeler bulunmakta, bu durum enerji maliyetlerinin ve sanayi üretim giderlerinin artmasına yol açmaktadır. Dolayısıyla kısa vadede Rus enerjisinden tamamen kopmak oldukça zordur. Türkiye açısından da benzer bir durum geçerlidir. Kerkük–Ceyhan Boru Hattı’nın 2023’ten sonra yeniden faaliyete geçmesi, enerji arzı açısından önemli bir gelişmedir; ancak bu durumun Rusya ile enerji ortaklığını sona erdirmesi beklenmemektedir. Türkiye, denge politikası izleyerek Rusya’ya bağımlılığını azaltırken ABD ile de sorun yaşamamayı hedeflemektedir.
Türkiye, Karadeniz’de yaptığı 758 milyar metreküplük doğalgaz keşfiyle de önemli bir adım atmıştır. Bu keşfin şu anda 4 milyon hanenin ihtiyacını karşıladığı, 2028’e kadar ise daha geniş bir kesime hizmet vereceği öngörülmektedir. Ayrıca Afrika’da yapılan enerji arama çalışmaları, yeni sondaj gemilerinin alınması ve dış yatırım anlaşmalarıyla Türkiye hem enerji bağımsızlığını güçlendirmekte hem de enerji merkezi olma hedefine yaklaşmaktadır.
Enerjide tek bir kaynağa bağımlı kalmamak dış politika açısından kritik bir gerekliliktir. Avrupa’nın Rus gazına bağımlılığı azaltması stratejik bir karar olsa da yüksek maliyetler nedeniyle ciddi ekonomik sorunlara yol açmıştır. Türkiye’nin kısa vadede Rusya’dan tamamen bağımsızlaşması mümkün görünmemektedir; ancak aşırı bağımlılığın önlenmesi önemlidir. Bu nedenle LNG anlaşmaları ve sivil nükleer enerji yatırımları, arz güvenliği açısından büyük önem taşımaktadır. Akkuyu’dan sonra yeni nükleer tesislerin inşası da bu sürecin önemli bir parçasıdır. Rusya’nın deneyimi avantaj sağlasa da ABD’nin yeni nesil reaktörleri gibi alternatifler gündeme gelebilir.
Türkiye’nin uzun vadeli hedefi, enerji merkezi olmaktır. Başlangıçta yüksek sesle dile getirilen Rusya ile “gaz merkezi” projesi, savaşın şiddetlenmesiyle birlikte askıya alınmış görünmektedir. 2024’te ABD’nin Gazprombank’a uyguladığı yaptırımların ardından Türkiye bu konuda muafiyet sağlamış, benzer diplomatik girişimlerin ilerleyen dönemde de süreceği öngörülmektedir.
Aynı şekilde Türkiye, ABD ile enerji iş birliğini güçlendirirken, Rusya ile de BOTAŞ aracılığıyla Mavi Akım sözleşmesinin yenilenmesi yönünde adımlar atmaktadır. Bu müzakerelerin hız kazanması ve daha uygun fiyatlarla gaz temin edilmesi beklenmektedir. Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) kapsamında yürütülen görüşmeler de bu iş birliğini desteklemektedir. Türkiye açısından en önemli konu, enerji arz güvenliğinin korunmasıdır. Bu kapsamda geniş tedarik çeşitliliği sağlanması kadar, Rusya ile enerji ortaklığının tamamen sona ermemesi de önemlidir. Türkiye, ucuz gaz stratejisini sürdürmeye devam edecektir.
Yenilenebilir enerji yatırımları da son yıllarda önemli ölçüde artmıştır. Türkiye’nin yenilenebilir enerji kurulu gücünün toplam içindeki payı %60’ı geçmiş olup, Avrupa standartlarına yaklaşılmıştır. Yeşil enerji yatırımlarının artırılması, hem enerji bağımsızlığını güçlendirecek hem de sanayide rekabet gücünü yükseltecektir. Ayrıca iklim kriziyle mücadelede temiz enerjiye geçişin en etkili yol olduğu unutulmamalıdır. Güncel veriler, Türkiye’nin yenilenebilir enerji kapasitesi bakımından Avrupa’da 5’inci, dünyada ise 11’inci sırada olduğunu göstermektedir. Bu yatırımların devamı, Türkiye’nin enerji hedeflerine ulaşmasını hızlandıracaktır.
Fotoğraf: Anadolu Ajansı