Blog Yazılarımız

TUDPAM | Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi > Röportajlar > Röportaj: “Türk Dış Politikası ve Afrika” – Büyükelçi (E) Numan Hazar

Röportaj: “Türk Dış Politikası ve Afrika” – Büyükelçi (E) Numan Hazar

Anıl Uğur: Türkiye için Afrika neden önemlidir? Türkiye neden Afrika’da politik, insani, softpower üzerine faaliyetler üretir?

Büyükelçi (E) Numan Hazar: Afrika önemli bir kıta ve iki büyük okyanus arasında stratejik bir öneme sahiptir. Bunun dışında doğal kaynakları bakımından çok zengindir. Bu zenginlikleri geçmişte de köle ticareti gibi birtakım kavgalara sebep olmuştur. Afrika bu bakımdan önemlidir.

Şu anda Afrika’da 54 tane bağımsız devlet bulunuyor. Siyasi bakımdan bu çok önemlidir. Afrika’daki problemlere baktığımız zaman, dünyadaki bütün ülkeleri etkiliyor. Diğer ülkelerin de bu sorunlardan uzak kalması mümkün değil. Afrika’nın değişik bölgelerinde her türlü terör ortaya çıkmış durumda, iç savaşlar oluyor ve bunların sonucunda da göç faaliyetiyle karşılaşıyoruz. Bu göçler AB ülkeleri, Akdeniz ülkelerine doğru oluyor. Bunlar da bölge barışına tehdit oluşturuyor. Olayların hepsi Afrika’nın önemli olduğunu, dikkate alınması gerektiğini gösteriyor.

Afrika zengin doğal kaynakları bakımından çeşitli ülkelerinde etkileşimde bulunmak istediği bir alan. Başta batı ülkeleri, ABD, AB ülkeleri, Çin, Hindistan, Brezilya gibi ülkeler Afrika’nın öneminin bilincinde. Afrika’nın bu önemine baktığımız zaman gelecek bakımından önemli olduğunu görebiliriz. Şu anda Afrika tüm dünyadaki yaşanabilir kara parçalarından %24’lük yer ediniyor. Çok büyük bir kara parçası. Devletlerinin sayısı, önemi, doğal kaynakları sebebiyle uluslararası planda çeşitli ülkelerin ekonomik iş birliktelikleri için yer elde etmeye çalıştıkları bir kıta. Bu duruma bakılırsa Türkiye’nin de bundan uzak kalması düşünülemez. Özellikle dışa açılma itibariyle Afrika’yla kazan-kazan (win-win) ilişkisi çerçevesinde iş birliği yapmak durumunda kalmaktadır.

Anıl Uğur: Türkiye’nin son 20-25 yıldan önce Afrika için harekete geçemediğini görüyoruz. Bunun siyasi istikrarsızlığın bir nedeni olduğunu söyleyebilir miyiz?

Büyükelçi (E) Numan Hazar: Bu da vardır tabii ancak Türkiye hiçbir zaman Afrika’ya ilgi göstermedi diyemeyiz. Bu yanlış bir değerlendirme olur. Türkiye, Afrika’ya her zaman sıcak bakmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün de bu konuda “Afrika’da ve Asya’da yaşayan halkların da özgürlüklerine kavuşacağını bir gün göreceğiz.” şeklinde sözleri vardır. Atatürk de Mısır ve Libya’da bulunmuştur. Dolayısıyla bir Afrika tecrübesi de vardır. Yani Türkiye her zaman sıcak bakmıştır. Bunu unutmamak lazım. Türkiye’nin Afrika’daki ilk büyükelçiliği cumhuriyetin ilanından 3 yıl sonra Etiyopya’nın başkentinde açılmıştır. O dönemde Afrika’da sadece 3 tane bağımsız devlet vardır. Bu bağımsız devletlerden biri Etiyopya, Liberya ve Güney Afrika Birliği. Yani Mısır bile bağımsız değil, kâğıt üzerinde. Sonuçta Mısır 1952 yılında tam anlamıyla bağımsızlığı elde ediyor.

Türkiye’nin bu ilgisi her zaman devam ediyor. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Afrika ülkeleri yavaş yavaş bağımsızlıklarına kavuşuyor. Önce Arap ülkeleri bağımsızlığına kavuşuyor, Türkiye bağımsızlıklarına kavuştuğunda tanıyor. Önce Libya, Fas ve Tunus bağımsızlığına kavuşuyor. Cezayir uzun sürüyor. Onun başka sebepleri var, Fransa kendi toprak parçası sayıyor. Mısır, 1952 yılındaki hükümet darbesinden sonra tam anlamıyla bağımsız oluyor. Arkasından da Türkiye bunları destekliyor, yerleşik büyükelçilik açıyor. 1960 yılı Aralık ayında kabul edilen Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda sömürge halklarına bağımsızlık verilmesi konusunda bir karar alınıyor. Türkiye bunu destekliyor ve 1961 yılında Siyah Afrika ülkeleri de bağımsızlığına kavuşuyor. Türkiye buna destekliyor. Bazılarında büyükelçilik açıyor. Büyük ölçüde açamadığı yerlere de bu açtığı büyükelçilikleri akredite ediyor. Türkiye’nin böyle bir desteği var. Arkasından 1975 yılında Portekiz sömürgeleri de bağımsızlığına kavuştuğunda onları da Türkiye destekliyor ve ilişkileri sürdürüyor.

Türkiye değişik aşamalarda her zaman Afrika’daki hareketlere destek veriyor. Güney Batı Afrika’da, Namibya adı altında bağımsız olması konusunda BM komisyonuna katılıyor. Türkiye’nin zaman zaman böyle açılım girişimleri de var. Yani Türkiye’de hiçbir zaman Afrika ilişkilerinde geç kalır diyemeyiz. Söylediğim gibi Türkiye’deki birtakım ekonomik problemler, sosyal problemler, siyasi problemi, sorunlar bunlar biraz belki ağırlaştırdı ama yine de Türkiye her zaman Afrika’ya ilgi gösteriyor.

İlk defa, 1965 yılında özellikle Kıbrıs sorununda başımız derde girdiği zaman Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Afrika ülkeleriyle bir yaklaşma, ilgi belirliyor. Afrika’ya çok sayıda heyetler gönderiliyor, Kıbrıs sorunundaki görüşümüzü açıklamak amacıyla. Bu heyetler çok sayıda ülkeye gidiyor Bazılarına bu heyetlerin büyükelçiler, bazılarına akademisyenler bazılarında gazeteciler başkanlık ediyor fakat bu sadece Kıbrıs sorunun anlatmak değil. Afrika ülkeleri ile ilişkilerimizi ekonomik, ticari anlamda da geliştirmek amacı taşıdığı belirtiliyor. Ama tabii bu geri kalıyor. Çünkü Türkiye’nin o sırada yaşadığı sorunlar olduğundan bunun fazla ötesine gidemiyor. Bu demek ki birinci bir çaba, ikinci esnasında 1978 yılında Başbakan Bülent Ecevit’in Afrika Projesi diyelim. Tam bir açılım değil belki ama bir açılım çabası. O zaman yine Afrika’nın değişik ülkelerine ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirmek amacıyla gönderiliyor. Doğu Afrika, Batı Afrika ve Orta Afrika’da Tanzanya ve Somali’de iki yeni büyükelçilik açılıyor. O zaman koalisyon hükümetleri kısa süreli olduğundan bu bir saman alevi gibi kalıyor.

Başka bir girişim bunun arkasından gelen; 1984 yılında, bu defa Kenan Evren Cumhurbaşkanı olduğu dönemde, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) kapsamında. Kuraklık sıkıntısı çeken Sahra ülkelerine yardım amacıyla oluşturulan İslam İşbirliği Teşkilatı koluna Türkiye 10 milyon dolar katkıları bulunuyor. Gambiya, Senegal ve Sudan’da sulama, dökümhane ve Sudan’da da bir hastane yapılması gibi faaliyetlerde bulunuyor. Burada da bir açılım girişimi var.

Bunun arkasında tümüyle tarafsız olarak, yani işi siyasetten arındırılmış şekilde anlatıyorum. Bunun ardındaki bir başka önemli değişim de Başbakan Turgut Özal zamanında 1988-1989 yıllarında oluyor. Özellikle Türkiye’nin ekonomik ve ticari alanda iş birliği yapacağı ülkeler arasında Afrika’nın önemli bir potansiyele sahip olduğu bilincine varılıyor. Bu da böyle bir çaba. Esas açılım 1998 yılında. İlk defa kapsamlı ve yazılı bir eylem planına dönüştürülerek Türkiye’nin Afrika’yla ilişkileri geliştirilmesi düşünülüyor. Şunu unutmamak lazım, Türkiye bir açılım istiyor. Yani uluslararası ekonomi ve ticaret alanında. Çünkü Türkiye G20 üyesi. Önemli bir ekonomiye sahip ve Afrika’da da büyük bir potansiyel görüyor. Tabii böyle bir hegemon düşünceleri değil, kazan-kazan düşüncesiyle karşılıklı olarak iki tarafın yararına bir açalım. Afrika’da Türkiye’ye yakın bir sempati var. Öyle bir potansiyel de var ki Türkiye’ye sevgi, sempati duyuluyor. Çünkü sömürgeci olmayan bir ülke. Türkiye’nin deneyimlerinden faydalanabilir işte Atatürk’ün yaptıkları izlenmiş. İstiklal Savaşı’na sempati duyuluyor. Afrika’nın olumlu ortamdan istifadeyle ederiz. O zaman bir eylem planı oluşturuldu. Üç gün süreyle bakanlıkların, özel sektörün temsilcilerinin katılmasıyla bu toplantılarında bizim Afrika’daki büyükelçilerimiz çağırıldı. Onların görüşleri alındı ve yazılı olarak bir eylem planı oluşturuldu. Eylem planının çok ayrıntılarına girmeyeceği ama şunu söylemek istiyorum. Eylem planı ilk olarak Türkiye’nin her alanda Afrika kıtasıyla ilişkilerini geliştirmek için önlemler öngörüyor. Siyasi alanda, yüksek düzeyde, Başbakan, Devlet Başkanı, bakanlar düzeyinde ziyaretler yapılması. Ekonomi alanında anlaşmaların, ticaret anlaşmalarının, yatırımların karşılıklı kültür alanında anlaşmalar yapılması, iş birliğinin geliştirilmesi; Afrika’daki öğrencilerin Türkiye’de ama imkanına sahip olması; ulaşım kültürel ağın geliştirilmesi vesaire çok geniş alanda oluşturuluyor ve uygulamasına da başlanabilir. Yavaş yavaş bir gelişme oldu, faydası da oldu. Bu açılım Türkiye ile Afrika kıtası arasındaki ticaret rakamlarına da yansıdı. Oradan, Afrika’dan ziyaretçiler geldi, devlet başkanları geldi; bizden de aynı şekilde. Fakat arada ekonomik kriz oldu ve Türkiye’de de seçimler oldu. Yeni hükümet iktidara geldi, AK Parti iktidara geldi. 2005 yılı Afrika’ya açılım yılı ilan edildi ve büyük bir atılım gerçekleşti. Afrika ve Türkiye’yle ilgili zirve toplantıları yapıldı. Türkiye-Afrika ilişkileri için kurumsal bir çerçeve oluşturuldu. Arada dışişleri bakanları toplantısı yapıldı, gözden geçirme toplantıları. Yani bu alanda önemli mesafeler katedildi. Türkiye ve Afrika ilişkileri bugün geldiğimiz noktaya ulaştı. Bugün Türkiye’de 31 Afrika ülkesinin büyükelçiliği var. Türkiye’nin Afrika’daki büyükelçiliklerinin sayısı 46’ya ulaştı. Türk Hava Yolları 61 noktaya uçuyor. Türkiye’de okuyan çok sayıda öğrencileri var. Bütün bu gelişmeler ayrıca Türkiye ve Afrika arasındaki ticaret rakamları da olumlu biçimde yansıdı. Yani Türkiye Afrika’ya sıcak bakıyor. Bu gelişmeye tarihsel süreçte olumlu şekilde görmek lazım. Türkiye kendi problemleri ile uğraşsa da Afrika’ya sıcak bakmasına rağmen ilişkilerini yeterli düzeyde geliştiriyor. Bugün daha iyi bir konuma geldiğini söyleyebiliriz.

Anıl Uğur: Türkiye’nin kısa süre içerisinde Afrika’da bu kadar büyük karşılık bulunmasını temel nedendir nelerdir?

Büyükelçi (E) Numan Hazar: Afrika ülkeleri Türkiye’ye sömürgeci olmayan bir beyaz ülke olarak bakıyor. Tarihi bakımından da baktığımızda Osmanlı bir Afrika devleti. Osmanlı yönetiminin, batıdan başladığımız zaman Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Sudan gibi daha da bir ileride bir Habeş Eyaleti var. Habeş Eyaleti, bugünkü Sudan’ın Kızıldeniz kıyıları ve Somali, Eritre ve Cibuti’yi ve Etiyopya’nın Harar Bölgesini kapsıyor. Demek ki bir tarihi ilişkileri var. Ayrıca Osmanlı Devleti, içerisinde bulmayan Afrika ülkeleriyle de çok güzel bir komşuluk ilişkileri içinde. Ekonomik ve ticari ilişkileri de var. Böyle demek ki Afrika’yla yakın temasta geçmişe dayanan bir yakınlık var. Osmanlı Devleti, Kuzey Afrika’da İspanyol sömürgeciliğini engelliyor. Yani eğer Osmanlı Devleti olmasaydı bugün kuzey Afrika’daki ülkeler çok İspanyol sömürgesine dönüşecekti.

Öte yandan doğu Afrika’da da Portekiz sömürgeciliğinin önüne geçmek için Hint Deniz seferleri düzenleniyor ancak başarılı olunamıyor. O arada kendisi daha Kenya’ya kadar, aşağılara kadar iniyor, dostluklar kuruyor. Tabii bunların hepsini anımsıyorlar. Cumhuriyetten bu yana Türkiye’nin kaydettiği ilerlemeleri de çok iyi takip ediyorlar ve Afrika’nın da bunlardan yararlanabileceklerini düşünüyorlar. Onun için Türkiye ilişkilerine sıcak bakıyor eski sömürgeci ülkelerle olan ilişkilerinden dolayı bazı rahatsızlıklar duyuyorlar, ilişkiler çeşitlendirmek istiyorlar. Yani sırf belli sömürgecilere ülkelere bağlı kalmak istemiyorlar. Tüm bunlar Türkiye için önemli bir potansiyel oluşturuyor.

Anıl Uğur: Büyükelçilik yaptığımız dönemde Nijerya’daki faaliyetlerinden kısa da olsa bahsedebilir misiniz?

Büyükelçi (E) Numan Hazar: Nijerya çok büyük bir ülke, daha doğrusu Afrika’nın en kalabalık ülkesi. Siyasi bakımından etkisi çok fazla olan bir ülke. Ayrıca ülkenin içinde birtakım sorunlar var. Demokrasinin gelişememesi, gerçekleşememesi, geç kalınması gerçi kalınması… Bunların tabii kaybı var. Çünkü demokrasi Afrika ülkeleri lazımdı ama kolayca gerçekleşemiyor. Bunlar uzun yıllar, bazen yüzyıllar sürer. Çok uzun bir süreç.

Nijerya bir bakımdan da doğal kaynakları bakımından çok zengin bir ülke. Dünya’nın çok önemli bir petrol üreticisi. Doğal gaz ihraç ediyor, zengin su kaynakları var, ormanları var, zengin maden kaynakları var. Bunu zenginlikler içerisinde bu iç çatışmalar, etnik bölünmeler değişik etnik gruplar oluşuyor. Çok sayıda etnik gruplar var. Bu da sorun teşkil ediyor.

Türkiye’nin Nijerya’yla tabii tarihi ilişkileri de var. Osmanlı Devleti zamanında, 16. yüzyılda Kanim-Bornu Devleti var o civarda . Demek ki Nijerya’yla tarihi bir geçmiş var. Nijeryalı aydınlar, entelektüeller Türkiye’ye sıcak bakıyorlar. Türkiye’de Nijeryalı öğrenciler o zaman da vardı. Yani Türkiye’yle Nijerya arasında ilişkileri geliştirmek için sıcak, iyi bir ortam var. Bunlar yavaş yavaş gelişmeye başlamıştı. Mesela sıvılaştırılmış doğalgaz ithalatı başladı Nijerya’da. Ticaretimiz de gelişiyordu. Ama bu rakam yeterli değildi. Daha sonraki açılımlarda ilişkilerimiz daha da ileriye gitti.

Anıl Uğur: Son zamanlarda Afrika’nın batısında Avrupalı devletlerden bir kopuş görüyoruz. Bu durumun Türkiye’nin orta ve uzun vadedeki Afrika politikasına nasıl etkisi olur?

Büyükelçi (E) Numan Hazar: Fransa’yı ayrıca incelemek gerekiyor. Bu çok önemli; çünkü Mali, Nijer, Çad gibi ülkelere bakıldığında son zamanlarda görülen Gabon’da da aynı şekilde oluyor. Fransa Afrika’da büyük bir sömürge imparatorluğuna sahip. Bugün Fransa hâlâ Afrika’dan ayrılmış değil, dolayısıyla Fransa’nın hâlâ Afrika’da var olduğunu söyleyebiliriz. Fransa bu etkisini nasıl sürdürüyor? Bu Frankofoni adı verilen, Fransızca konuşan devlet topluluğu içerisinde, Fransa eski sömürgecilik yıllarını tekrar yaşatıyor ve devam ettiriyor. Fransa bir defa bu ülkelerde ekonomi ve ticaret hayatına hâkim oldu. Ülkelerin para birimleri Fransa’ya bağlı. Tamamen kültür bakımından da Fransa’ya bağlı. Afrika’da değişik etnik grupların olması dolayısıyla Fransızca bir iletişim dili, eğitim dili, televizyon, basın, kitap hep Fransızca kullanıyor. Fransızca büyük etki sağlıyor.

Bu konunun dışında ayrıca Fransa oradan ekonomik çıkar da sağlıyor. Nijer büyük bir uranyum üreticisi ülke. Fransa nükleer enerjisini de uranyumdan oluşan nükleer santrallerden sağlıyor ve Nijerya’dan önemli miktarda uranyum elde ediyor. 58 nükleer reaktörü var Fransa’nın. Fransa’nın Afrika’daki ülkelerle ilişkilerinin bozulması aleyhi bir gelişme olur.

Öte yandan da Afrika ülkelerinde bir uyanış da var. Yani artık Fransa’ya tam bağımlı olmak istemiyorlar. Yani ilişkilerini çeşitlendirmek istiyorlar. Yani bu Nijer konusunda da böyle. Çad konusunda aynı şekilde, Mali de öyle. Bir de terör unsuru var. Tabii ekonomik kalkınmada sorunlar var. Otoriter rejimler tabii onlar başka sorunlar çıkartıyor. Terör sorularını ortaya çıkartıyor.  Hükümet darbeleri oluşuyor ama Gabon biraz daha ilişkilerini çeşitlendirmiş vaziyette; Amerika’yla, Çin’le ilişkileri vesaire. Fransa’nın belirli bir konumu var. Fransa Türkiye’nin açılımdan rahatsız oluyordu ama Afrika da çeşitlendirme istiyor. Yani Fransa’dan kurtulmak istiyorlar. Başka ülkelerle ilişkilere geçmek istiyorlar. Fransa o konuda rahatsız oluyor. Hatta Cumhurbaşkanı Macron’un da sözleri var. “Afrika’da Türkiye ve Rusya ile etkinlikleri de çıkarlarımız zarar veriyor.” diyor. Yani böyle bir durum var ama yine de Afrika’da bir uyanış var. Bunu da bilmek lazım. Ama öbür bu emperyalizm dediğimiz olgu her zaman orada, kendi adamlarıyla ülkeleri kontrol ediyorlar. Direkt onların kendilerini yerden adamları olduğunu da hiçbir zaman unutmamak gerekiyor.

Anıl Uğur: Türkiye ve Rusya arasında tahıl iş birliği var ve Afrika bölgelerine biraz hassas davranıldığını görüyoruz. Bu durum Türkiye’nin Afrika politikasında nasıl bir yol açabilir, nasıl bir yola sokabilir Türkiye’yi bu konuda? 

Büyükelçi (E) Numan Hazar: Türkiye bu konuda elinden gelen gayretleri gösteriyor. Yardımcı olmaya çalışıyor. Tabii bu Türkiye için olumlu bir görüntü yaratıyor. Tahıla gereksinim duyan ülkeler açısından Türkiye’nin bu sorunu halletme girişimi çok olumlu bir şey. Ayrıca Türkiye’nin Rusya ile yakınlık ilişkisi var, ekonomik, ticari alanda. Tabii bu Ukrayna sorunu bağlamında tahıl koridoru antlaşmasına elinden gelen çabayı gösteriyor. Bunu Afrikalılar da görüyor, diğer ülkeler de. Türkiye’nin bu barışçıl, olumlu yaklaşımını iyi değerlendiriyorlar. Olumlu yönde olacaktır diye düşünüyorum.

Anıl UĞUR & Alperen BAĞATIR

Webinara
Kayıt Ol !

Son 2 Gün