Blog Yazılarımız

TUDPAM | Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi > Analizler > Rusya-Ukrayna Savaşı’nın İlk Yılından Sonra Türk Dış Politikasının Seyri

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın İlk Yılından Sonra Türk Dış Politikasının Seyri

Erkin KARACA

Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, Yüksek Lisans

Giriş

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Mart 2023 itibariyle ilk yılını geride bırakmıştır. Rusya’nın bu girişimi, başta Türkiye olmak üzere Avrupa coğrafyasını ve Amerika Birleşik Devletleri’ni (ABD) oldukça tedirgin etmiştir. Bu çalışma, Türkiye’nin uzun yıllardır sürdürdüğü Batı eksenli dış politika yaklaşımının geçtiğimiz yıl başlayan savaştan nasıl etkilendiğini analiz etmektedir.

Türk Dış Politikası’na Kısa Bir Bakış

Türkiye’nin dış politikası, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte değişmiş ve uzun süre bu doğrultuda şekillenmeye devam etmiştir. Avrupa ve ABD’den oluşan Batı Bloğuna karşı Sovyetler Birliği’nin öncüsü olduğu Doğu Bloğu oluşturulmuştur. Savaşın ardından, Doğu ve Batı Blokları arasında herhangi bir sıcak çatışma yaşanmasa da taraflar yaptıkları hamlelerle (nükleer silah edinimi, birbirlerinin komşu ülkelerine askeri konuşlanmalar vs.) birbirlerine üstünlük kurmaya çalışmıştır. Türkiye de Batı ülkeleri gibi komünizmin yayılmasını büyük bir tehdit olarak algılamış ve Batılı ülkelerin bir araya gelerek kurduğu Avrupa Konseyi, Birleşmiş Milletler (BM), Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) gibi örgütlere dâhil olmuştur.[1] Bu dönemde, savaşsız bir Avrupa coğrafyası oluşturma amacıyla kurulan ve ortak bir ekonomik bütünleşmeyi hedefleyen Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) kurulmuştur. Kurulan bu Topluluk, başarılı sonuçlar vermiş ve 1957 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) adını alarak yeni bir oluşum haline gelmiştir. Türkiye’nin iç politikada yaşadığı ekonomik zorluklar ve dış politikasında Batı’ya yönelik tutumu, bu Topluluğa başvurmasının önünü açmıştır.[2] AET ile imzalanan ve 1964 yılında yürürlüğe giren Ankara Antlaşması’ndan itibaren Türkiye, Batı’ya yönelmiş olsa da 2000’li yılların ortalarından itibaren Avrupa Birliği (AB) ile yaşanan; tam üyelik vaat etmeyen üyelik alternatifleri ile üyeliğin ertelenmesi, Euro krizi, Doğu Akdeniz ve göç gibi sorunlar, Türkiye’nin Doğu’ya doğru yönelmesine yol açmıştır.[3] Bu sorunlara ek olarak, Orta Doğu’da patlak veren ve devam etmekte olan Arap Baharı’nın etkileri de Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin hem gelişmesine hem de gerilemesine yol açmıştır.

Rusya’nın Yeniden Yayılmacı Politikaları ve Türkiye ile Durumu

Emperyalist bir dış politika anlayışı olan Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, başta Orta ve Doğu Avrupa ve Balkan ülkeleri olmak üzere Türkiye ve Batı Avrupa ülkeleri de Doğu’da algıladığı tehditten kurtulmuştur. Ancak gerek AB gerekse NATO’nun genişleme politikası kapsamında Rusya’yı yeniden çevrelemeye yönelik politikaları, Rusya’yı rahatsız etmiş; Putin’in bu girişimlere karşılık vermesine yol açmıştır. İlk hamlesini 2008 yılında Gürcistan’a saldırarak gerçekleştiren Rusya, 2014 yılında Kırım’ı işgal etmiş ve 2022 yılından itibaren de Ukrayna ile sıcak çatışmalara girmeye devam etmiştir. Savaşın ilk zamanlarında Kremlin, her ne kadar amaçlarının Ukrayna’yı işgal etmek olmadığını[4]; yalnızca nükleer silahları üretmesini önlemek olduğunu açıklamış olsa da bu durum tüm dünya açısından çok ciddi bir tepki ve yaptırımla karşılanmıştır. ABD ve AB’nin ekonomik, toplumsal ve siyasi başta olmak üzere birçok alanda ciddi yaptırımlar uygulaması, Rusya’nın geri adım atması için yeterli olmamış; hatta yaptırım kararı alan ülkeler enerjiden kaynaklı sorunlardan dolayı ekonomik açıdan büyük sorunlar yaşamış ve Rusya’ya karşı olan doğalgaz bağımlılığına alternatifler bulmaya başlamıştır.

Soğuk Savaş döneminden itibaren, Doğu’ya karşı çoğunlukla Batılı ülkeler ile işbirliği içerisinde olan Türkiye, bu yaklaşımını esas olarak 2008 krizinin ardından değiştirmeye başlamıştır. En büyük dış ticaret partneri olan AB ülkelerinde yaşanan ciddi ekonomik bunalımlar, Türkiye ile ticareti önemli ölçüde etkilemiş ve dış ticarette büyük açıklar veren Türkiye, Orta Doğu ve Asya ülkeleri ve Rusya ile ticari ilişkilerini geliştirmeye başlamıştır. Türkiye Batı’dan tamamen uzaklaşmamış olsa da farklı bölgelerle dış ticarette artan yakın ilişkilere enerji bağımlılığı da eklendiğinde Rusya ile ilişkiler olumlu yönde seyir etmeye başlamıştır. Dolayısıyla, her iki tarafın da çıkarları Orta Doğu’da kesişse de Türkiye ve Rusya arasındaki ticari bağlar ilişkilerin gelişmesinde önemli bir etken olmuştur.[5]

Savaşın başlamasından itibaren Türkiye’nin dış politikasında benimsediği yaklaşım adeta bir paradoksu ortaya çıkarmıştır. Yukarıda değinilen olumlu ilişkilere rağmen Türkiye, tüm ülkelerin yaptığı gibi Rusya’ya değil Ukrayna’ya destek vermiş; ancak Rusya ile ilişkilerini de tam anlamıyla kesmemiştir. Hatta Türkiye, Rusya ile savunma, güvenlik ve enerji konularında işbirliği yapmış; ABD, NATO ve AB’nin yaptırımlarına katılmamış ve Rusya ile yakın temasını sürdürmüştür. Savaşın başlamadan bir ay önce Rusya ve Ukrayna arasında arabuluculuk yapacağını belirten Türkiye, savaş başladıktan sonra da aynı politikayı uygulamaya devam etmiş; rehin alınan askerlerin tahliyesi için “insani koridor” oluşturulmasını önermiştir. Bu koridora benzer şekilde, Ukrayna’nın tahıl ürünlerinin yaşanan savaştan korumak amacıyla BM ve Türkiye aracılığıyla Tahıl Koridoru oluşturulmuştur. (Ancak Rusya bu anlaşmayı yıl sonuna doğru askıya almıştır). Rusya’ya jeopolitik yakınlığı nedeniyle NATO bünyesinde özel bir konuma sahip olan Türkiye’nin Rusya’ya yönelik yürüttüğü bu ılımlı politika, başta Fransa olmak üzere birçok Avrupa ülkesini huzursuz etmiştir. Ancak Türkiye’nin hava araçlarının (İHA ve SİHA) Ukrayna’ya destek için kullanılması, Avrupa’nın Türkiye’yi Rusya’nın yanında yer almakla eleştirmesinin gerçekliğini azaltan bir başka faktör olmuştur.[6]

Finlandiya ve İsveç ise Ukrayna’nın işgali sonrası bir an evvel NATO üyeliği için başvuruda bulunmuş ancak Türkiye engeline takılmıştır. Bu ülkelere PKK/PYD ve FETÖ gibi terör örgütlerine olan desteklerini kesmeleri, aksi takdirde üyelik başvurularının veto edilmeye devam edileceği belirtilmiştir. Ancak ilerleyen dönemlerde, Haziran 2022’de düzenlenmesi planlanan Madrid Zirvesi öncesinde Türkiye, Finlandiya ve İsveç arasında Üçlü Muhtıra imzalanmıştır. 2023 yılına gelindiğinde, Türkiye Finlandiya’nın NATO’ya üyelik başvurusunu onaylarken, İsveç’in başvurusuna halen net bir yanıt vermemiştir.[7]

Sonuç

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali Mayıs 2023 itibariyle devam etmektedir. Kırım ve Gürcistan’daki işgallerinin ardından Ukrayna’yı da işgal girişiminde bulunan Rusya, Ukrayna’nın bu denli bir direniş göstermesini muhtemelen beklemiyordu. Gerek uygulanan yaptırımlar gerekse savaşın getirdiği masraflar Rusya’yı oldukça yormuş olsa da savaşın ne zaman sona ereceği ile ilgili net bir tarih verilmemektedir. Nükleer silahlara sahip olan en tehlikeli ülkelerin başında gelen Rusya’nın bunları ne zaman kullanacağı tahmin edilemiyor, bu da savaşın boyutunun her an yeniden artacağı ve üçüncü bir dünya savaşına zemin hazırlaması için olası olduğu görülmektedir.

Türkiye’nin savaşın başlangıcından itibaren yaptıkları göz önüne alındığında, “arabuluculuk” hedefiyle yürüttüğü süreç, ilerleyen dönemlerde kritik kararların alınacağı bir dönemi beraberinde getirmektedir. Avrupa ülkeleri gibi Türkiye’nin de Rusya’ya olan enerji bağımlılığı ve ek olarak Orta Doğu’da süregelen çatışma ortamı, Rusya ile ilişkilerin gerginlikten uzak bir şekilde ele alınması ihtiyacı doğrultusunda savaşa yaklaşımını şekillendirmiştir.

Avrupa ülkeleri şu anda Rusya’ya olan enerji bağımlılıkları için alternatifler aramaktadır. Bu alternatif bulunduğunda, Rusya ile enerji ticaretine gerek kalmaması ve savaşın devam etmesi durumunda Türkiye’nin dış politikası Rusya’ya yönelik yaptırımların ve tepkilerin boyutuna göre şekillenebilir. Böylece Batı, Türkiye’nin Rusya ile olan ilişkilerinden rahatsız olarak enerji ticareti faaliyetlerine başlama vaadi verebilir ve kendi tarafına çekmeye çalışabilir. Ayrıca uzun bir süredir çıkmaza sürüklenen AB üyelik sürecinin de öne sürülmesi Türkiye’yi dış politikada oldukça yoracak bir süreç içerisine sürükleyecek ve dolayısıyla Türkiye yine her iki tarafı da karşısına almayacak bir şekilde dış politikadaki faaliyetlerine devam edebilir.

Kaynakça

[1] Oran, B. (2002) “1945-1960: Batı Bloku Ekseninde Türkiye-1”, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar Cilt1: 1919-1989, Ed: Baskın Oran, 6.bs. İletişim Yayınları, ss. 489-491.

[2] Gürsoy, Y.; Onursal-Beşgül Ö. (2013) “Avrupa Birliği’nin Tarihsel Gelişimi”, Avrupa Birliği Hakkında Merak Ettikleriniz: Avrupa Birliği’ne Giriş, Ed: Ayhan Kaya, İstanbul, Hiperlink Yayınları, ss. 24-25.

[3] Dursun-Özkanca, O. (2022) “An Examination of the Underlying Dynamics of Turkey-European Union Relation Through the Lenses of International Relations Theory”, Turkish Studies, Vol. 23, Issue 5, ss. 749-750.

[4] BBC Türkçe, “Çevrimiçi”,  https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-60920166 , (Erişim Tarihi: 17.05.2023).

[5] Ulusoy, A.; Ela, M. (2014) “Avrupa Borç krizi ve Türkiye için Öneriler”, Emek ve Toplum, Cilt 3, Sayı 7, ss. 111-112.

[6] Gazete Duvar, https://www.gazeteduvar.com.tr/savasin-birinci-yili-turkiye-rusya-ukrayna-savasinin-neresinde-galeri-1605029?p=5 , (Erişim Tarihi: 17.05.2023).

[7] a.g.e.

Webinara
Kayıt Ol !

Son 2 Gün