Blog Yazılarımız

TUDPAM | Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi > Analizler > Rusya-Ukrayna Savaşı’nın Kırım Bağlamında Okunması: Türkiye’nin Diplomasi Adımlarıyla Savaşa Dair Gelecek Öngörüleri

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın Kırım Bağlamında Okunması: Türkiye’nin Diplomasi Adımlarıyla Savaşa Dair Gelecek Öngörüleri

Seval TOMAK BAL

Stratejik Değişim ve Güvenlik Politikası Araştırmacısı 

Giriş

Bu raporda, 23 Şubat 2022’de başlayan Ukrayna-Rusya Savaşı, Kırım bölgesinin ilhakı bağlamında incelenmektedir. Öncelikle Kırım Tatar Cumhuriyeti’nin kuruluşu tarihî perspektiften ele alınmıştır. İkinci olarak Rusya-Ukrayna Savaşı’nda uzlaşı arayışları ve Türkiye’nin arabulucu rolü değerlendirilmektedir. Muhtemel bir barış anlaşması adına Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın 26 Mayıs’ta önce Moskova, ardından 28 Mayıs’ta Kiev ziyaretleri de göz önünde bulundurulmuştur. Ayrıca ilki 17 Mayıs’ta, ikincisi de 27 Mayıs’ta gerçekleşen İstanbul görüşmeleri dikkate alınmıştır. Buna ilaveten, araştırmada Rusya’nın bundan sonraki dönemde izleyeceği politikalar ve bununla ilgili gelecek öngörülerine yer verilmiştir.

Kırım Tatar Cumhuriyeti Tarihi Süreçte Yaşananlar

Kırım Tatar Cumhuriyeti tarihi 13. yüzyıla dayandırılmaktadır. Yıkılışının ardından dörde bölünen Cengiz Moğol İmparatorluğu’nun Kafkasya bölgesinde yayılan toplulukları içerisine Kıpçak gibi farklı Türk boyları dahil olmuş ve Kırım Tatar bölgesinde daha sonradan kurulacak olan Kırım Hanlığı’nın temelleri atılmıştır. Hanlık, resmî olarak 1441 ile 1783 arasında hüküm sürmüştür. Kırım Hanlığı, 1441’de Hacı Giray tarafından Altın Orda Devleti’nin zayıflamasıyla bağımsızlığını ilan etmiştir. Giray Hanedanlığı uzun süre yönetimde kalmış, başkenti Şuhut Kalesi yani Bahçesaray, merkez olmuştur. Mengi Giray döneminde Kırım Hanlığı, Osmanlı himayesine girmiş, 1475’ten sonra bağlılık yemini etmiştir. Ancak Osmanlı’ya bağlı olsa da özerk bir yapıda kalmıştır. Osmanlı’nın Avrupa ve Rusya’ya karşı seferlerinde önemli bir müttefik olarak karşımıza çıkmıştır. Orduda süvari birliklerinde, özellikle hafif süvari askerleri olarak Tatarlar çok hareketli ve dinamik yapısıyla önemli görülmüştür. Osmanlı’nın vurucu gücü aynı zamanda akınlarda önde yer almış bir askerî varlıktan bahsedilmekte. (Lehistan, Moskova Knezliği ve Kazaklara karşı gerçekleştirilen savaşlarda yer aldıkları biliniyor. Bahçesaray’ın inşa edilmesinden sonra özellikle Karadeniz ticaretinde aktif rol oynadıkları bilinmektedir.) 17. yüzyıldan itibaren Rusya’nın güçlenmesiyle beraber Hanlık, Rusya ile karşı karşıya gelmiştir. 1696’da da Osmanlı Azak Kalesi’ni kaybetmiştir. Kırım Hanlığı’nın Osmanlı-Rus Savaşları’nda 1783 ve sonrasında özellikle Küçük Kaynarca sonrasında bağımsız olduğunu ve arkasından Rusya’nın işgali ve ilhakına maruz kaldığı bilinmektedir. 2. Katarina döneminde özellikle Şahin Giray’ın Rusya yanlısı politikalarının bu kaybı hızlandırdığını bilinmektedir. Kırım Tatarları için bir yıkım getirmiş ve Tatarlar, Osmanlı topraklarına özellikle Balkanlarda Dobruca bölgesine göç ettirilmişlerdir.

Tatarlar, Kıpçak Türkçesine yakın bir dil kullanmış, Latin alfabesiyle okuyup yazmışlardır. 1944 döneminde -hâlen etkileri türkülerinde, geleneksel müziğinde yâd edilen- büyük sürgün yaşanmıştır. 200 bin Tatar halkı Özbekistan ve Sibirya çevresine zorlu şartlarda gerçekleşen bir yolculuktan sonra sürgün sonrasında yerleştirilmişlerdir. Bu süreçte nüfusunun çoğunu kaybeden Kırım Tatarları, 1980 sonrasında Kruşçev’in 30 sene evvel kabul ettiği yasal kolaylıkla vatanlarına geri dönüşü başlatmıştır. Kırım’da kalan nüfus özellikle dinî ve kültürel özgürlüklerinin kısıtlandığını, haksız tutuklama, askere alma ve göçe zorlanma gibi olaylarla karşılaştıklarını söylemektedirler. Ayrıca, Tatar aktivistlerin ‘terörist’ suçlamasıyla yakalanıp tutuklanmalarının sıradan bir hâl aldığı ifade edilmektedir. Bu durumdan 2014 sonrasında bölgede yaşanan sürgün ve ilhakın Tatarlar için bir tehdit olarak devam ettiği sonucuna varılabilir. 2014’te yeni bir tarihî travmatik kırılmayla karşı karşıya kaldı Kırım halkı. Rusya, Kırım’ı ilhak etmişti. Nüfusu yaklaşık 300 bin olan Kırım Tatarlarının %10’dan fazlası Ukrayna topraklarında, bir kısmı Türkiye ve Özbekistan, Romanya gibi ülkelerde yaşamaya mecbur kalmıştır. 500 bin Tatar nüfusunun diasporada bulunduğu tahmin edilmektedir. Yaşanılan tarihî süreçte 2014 Rus işgaliyle 2022 Ukrayna Savaşı ayrı bir trajedi teşkil etmiştir. Şimdi Ukrayna-Rusya Savaşı’nın sona ermesi için barış masasının defalarca kurulduğu ancak kesin ve kalıcı manada bir sonuç alınamadığı bir dönemdeyiz. Yine de teselli verici gelişmeler yaşanmaktadır. Esir takasının birincisi gerçekleşmiş, ikincisinin de önümüzdeki haftalarda her iki tarafça uygulanacağı umulmaktadır.

Rusya’nın Kırım’a Bakış Açısı

2014’te tarihsel olarak Kırım’ın Rus toprağı olarak nitelendirildiği ve Kırım’daki Rus çoğunluğun özellikle self determinasyon hakkı olarak meşrulaştırdığı Kremlin’e göre Kırım’ın Rusya’ya katılmalıdır; zira onlara göre Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan bir tarihsel hatanın düzeltilmesi gerekmektedir. Rusya’da bu düşünce hâkim görüş hâline gelmiştir denilebilir. Vladimir Putin’in 2014’ten sonra yaptığı konuşmalarda vurguladığı gibi, özellikle Putin’in sözcüsü Peskov’un da tekrar ettiği üzere Kırım, Rusya’nın bir parçası sayılmaktadır.

Tüm bu gelişmelerin gösterdiği temel çıkarım, Kırım’ın stratejik bir öneme sahip olduğu tartışma götürmez sözüyle ifade edilebilir. Örneğin Sivastopol şehri, Rus donanmasının Karadeniz filosu üssü olması nedeniyle Rusya için çok kritik bir yerdedir. Rusya’nın bölgesel hegemon gücünü sürdürmesi için ve NATO’nun Karadeniz’deki etkisini sınırlaması açısından da vazgeçilmez bir konumdadır. Buna ilaveten Kırım’ın ‘Rus birliği’ kavramının bir parçası sayılması ve böyle bir ideolojide Rusça konuşan toplulukların ve Rus kültürünün korunmasının hedeflendiği söylenebilir. Kısaca ifade edecek olursak Rusya, Kırım’ı kendi kültür parçası olarak görmektedir.

Kırım’da Rus Yönetimi

Rusya Federasyonu’na bağlı bir cumhuriyet statüsüne göre yönetilmektedir. İdare, Moskova’nın atadığı yerel yöneticilerle gerçekleştiriliyor. Rus bürokrasisi, Kırım’ın altyapısını, özellikle köprü gibi birtakım inşaatları orada sürdürmeye devam etmekte. Bunun yanı sıra, Federal Güvenlik Servisi (FSB) ise Kırım’daki iş güvenliği ve muhalefetin bastırılmasına kilit bir aktör durumunda. Özellikle Kırım Tatar Millî Meclisi’nin, ‘aşırılıkçı bir örgüt’ olarak ilan edildiğini görüyoruz. Meclis liderlerinden Mustafa Cemiloğlu, Refat Cubarov sürgüne zorlanmıştır. Kırım’daki diğer muhalifler de özellikle Tatarların terörizmle suçlandığını ve hedef haline getirildiği bilinmektedir. Kırım’da Ukraynalı ve Tatar aktivistleri yönelik operasyonların hâlâ sürdürülmektedir. Ayrıca işgal altındaki bölgelerde ve Kırım’da filtrasyon kamplarının işletilmektedir. Ukraynalı ve Kırım Tatarların gözaltına alınması, sorgulanması, bazen de zorla askere alınması uygulamaları sürmektedir.

Bütün bu uygulamalar soğuk savaş dönemindeki baskı ve şiddet eğilimleriyle bilinen NKVD uygulamalarına benzetilmektedir. Bunlara ilaveten sınır kontrollerinde muhafaza servisi, Kırım’ın Ukrayna ile sınırlarını sıkı bir şekilde kontrol etmektedir. Rus basınında Kremlin’in Kırım anlatımını destekleyen çeşitli propaganda araçlarının işletildiğini bilmekteyiz.

Rusya1 RT ve Sputnik gibi devlet medyasında Kırım’ın Rusya’ya geri dönüşünü bir zafer olarak sunulduğu, Ukrayna’nın da ‘neonazi bir rejim’ olarak karalanmasına devam ettiğini görüyoruz. Anlaşılacağı üzere, Kırım Tatarlarının hak talepleri Rusya tarafından ya görmezden geliniyor ya da terörist faaliyeti olarak nitelendiriliyor. Tabii ki bu sansür ve deformasyonların Rus medyasında Kırım’daki insan haklarının ihlallerini görmezden geldiği de biliniyor. FSB’nin baskılarının gizlendiği, ev baskılar ve tutuklamalarında nadiren haber olduğu söylenmektedir. Kırım’ın ekonomik gelişmesi ve turizm potansiyelleri gibi konular ön plana çıkartılmakta; medyada, basında Kırım’ın ilhakının Avrupa’ya karşı bir ‘jeopolitik çıkar’ olarak pazarlandığını ancak uluslararası toplumun özellikle BM’nin bu ilhakı tanımadığı ve Kırım’ın Ukrayna’nın bir parçası olarak görülmesinin kabul edilmediği anlaşılmaktadır.

FSB, Kırım’da hem iş güvenliği sağlamakta hem de Ukrayna’ya karşı istihbarat faaliyetleri yürütmektedir (2014’ten beri 5. servis). Ukrayna ve Kırım’daki faaliyetleri koordine ediyor, her türlü eleştiriye karşı baskı ve kontrol mekanizması işletiliyor. Özetle terörist ve casus avına çıkıldığı, sistematik bir şekilde sindirme operasyonlarını sürdürüldüğü resmî kaynaklarda ifade edilmektedir. Summers veya NKVD gibi tarihsel referanslarla FSB’nin çalıştığı söylenmekte. Kırım meselesine dair olarak, Ukrayna’da savaş gruplarına karşı mücadelenin sürmesi gerektiği, ayrıca Batı Bloku’nun bunları desteklememesi gerektiği Rus basınında yer almaktadır.

Taraflı tutumun gözlemlediği medyada Kırım’a özel bir kamuoyu açıklaması yapılmamakta, daha çok güvenlik ve kontrolle ilgili açıklamalara yer verilmektedir. Rusya, bundan dolayı Kırım’ın varlığı konusunu müzakerelerde tartışmayı ‘konu dışı’ olarak görmektedir. Şubat 2025’te de FSB’ye yakın bir düşünce kuruluşunun hazırladığı bir belgede Kırım’ın Rusya ‘egemenliğinin tanımasının’ barış için ön koşul olarak belirtildiği görülmüştür.

Ukrayna’nın kuzeydoğusunda bir tampon bölge Kırım yakınlarında askerden arındırılmış alan talep edilmektedir. Kremlin bu konuda çok sert bir tutum izlemektedir ve kırmızı çizgi tanımıyla konunun uluslararası barış masasında tartışılmasını reddetmektedir. Ayrıca Kremlin Yönetimi, Ukrayna’daki mevcut hükûmetin tamamen değiştirilmesini talep ederken, bir yandan da özellikle FSB’nin Ukrayna istihbarat ağının güçlendirmeye çalıştığı görülmektedir. Rus hükûmeti, bir anlamda Kırım’ı geri dönülmez bir şekilde Rusya’nın parçası olarak görmektedir. Ayrıca bu konuyu tartışılmaz kategoride ele almaktadır.

Bütün bunlarla beraber Kırım şehirlerinin Rusya’ya entegre edilme çabalarının yoğun olarak sürdüğünü görmekteyiz. Rus basınında propagandanın Kırım’ı bir Rus toprağı olarak anlatması da bu yapılan faaliyetleri meşrulaştırılmaktadır. Rus medyası, bölgedeki haksız uygulamaları görmezden gelmeye devam etmektedir. FSB’nin Kırım’daki baskı ve gözetimde etkili olduğu ancak Ukrayna’daki geniş istihbarat operasyonlarında başarısızlıklar yaşamakta olduğu dikkat çekmektedir.

Özetle ifade edecek olursak; Rus hükûmeti, Kırım’ı stratejik, ideolojik ve tarihsel bir mesele olarak görmekte ve ilhakını geri dönülemez bir gerçek olarak kaydetmektedir. FSB de Kırım’da Kremlin’in entegrasyon politikalarını uygulayan bir araç durumundadır ve bu konuda baskısını sürdürmektedir. 300 bine yakın Kırım Tatar halkı, baskılara rağmen kendi haklarını uluslararası topluma duyurmaya çaba göstermektedir. Rus basını ise anlaşılacağı üzere işgalleri meşrulaştırma yolunda propaganda üretmeyi sürdürmektedir. Öylesi kritik bir konuda barış çabalarının içerisinde Kiev ile yapılan temaslarda Türkiye’nin Kırım Tatarlarını desteklemesi, Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne olan destek konuşması da dikkat çekmektedir.

Kırım Tatar Sürgünü ve Direniş Çabaları

Peki, Tatarlarının direnişi nasıl mümkün? 2014’ten itibaren ilhak edilmiş olan bölgedeki halkın her türlü baskı ve engellemeler, asimilasyon politikalarına rağmen mücadelelerini sürdürmektedir. 1944 sürgününden itibaren Kırım halkı, güçlü bir kimlik bilincine ve örgütlenme geleneğine sahiptir, denilebilir. Ayrıca Türkiye ile yakın bir kültürel bir bağ söz konusudur. Kırım Tatar Millî Meclisi, direnişin başlıca yönetici gücünü oluşturmaktadır. 2016’da Rusya tarafından yasaklanmış olsa da faaliyetlerini sürdürmektedir. Türkiye gibi bazı ülkeler de diaspora halkını desteklemekte, barışçıl protestolar ve medya yoluyla halkın haklarını duyurmayı sağlamaktadır. Bununla birlikte medyada ve mahkemede haklarını savunma konusunda zorluklarla karşılaşan KTMM liderlerinden Mustafa Cemiloğlu ve Rıfat Cubar, uluslararası platformlarda Kırım’ın ilhakının reddi çağrısını yapmaktadır.

Rusya’nın insan hakları ihlalleri gündeme getirilmektedir. Türkiye’deki Tatar diasporası dernekleri özellikle Kırım Türk yardımlaşma dernekleri sesini duyurmaya çabalamaktadır. Ukrayna’nın Kırım Platformu gibi birtakım girişimleri de bu minvalde aktif rol oynamaktadır. 1944 sürgününden itibaren dayanma gücü kazanmış olan halk, 1980 ve 90’larlardan itibaren direnişini devam ettirmiştir. BM, AGİT ve AHİM gibi kurumlarda Kırım’daki insan hakları ihlalleri araştırılmaktadır ancak FSB’nin baskısı söz konusudur ve mücadeleyi yürüten kişileri, terörist ilan etmesi ev baskınları ve gözaltıların sürmesi bu direnişi zorlaştırmaktadır. Rusya’nın asimilasyon politikası göz ardı edilemez bir düzeydedir, diyebiliriz. (Kırım Tatar Türkçesi okullarda çok kısıtlıdır ve dinî özgürlüklerin sınırlandırıldığı gözlemlenmektedir.) Bunun yanı sıra, bölgeye Rus nüfusunun yerleştirilmesi demografik yapıyı değiştirmiştir. Öyle ki Tatarların nüfus oranının son dönemde %10’a kadar düştüğü görülmüştür.

Tarihî perspektiften konuyu bugüne taşıdığımızda, Kırım halkının ne derece zorluklarla karşılaştığı ortadadır. Türkiye, Bakan Hakan Fidan’ın 29 ve 30 Mayıs’ta Kiev ziyareti ve Kırım Tatar liderleriyle görüşmesi, destek anlamında Ukrayna hükûmetince çok kıymetli görülmektedir. Bir bakıma Kırım konusunda uluslararası bir farkındalık oluşturulmuştur, diyebiliriz. Ukrayna, bilindiği üzere 1944 sürgününü bir soykırım olarak tanımaktadır. Ayrıca onlara ‘yerli halk’ statüsü vererek destek olmuştur. (Tatar millî hareketi özellikle barışçıl yöntemler kullanarak -imza kampanyaları gibi- geri dönüş haklarını talep etmekte ve direnişi sürdürmektedir.) Stalin döneminden kalma bir yöntem olan etnik temizlik politikasının bir parçası olarak Tatarların sürgün edilmesinin üzerinden çok zaman geçmiş olmasına rağmen hâlâ Tatarlar Kırım’da serbest ve özgür olarak bulunamıyorlar. Nüfus olarak azınlığa düşmüş durumdalar.

Türkiye’nin Mekik Diplomasisi

Mayısın son haftasında Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, önce Moskova ardından da Kiev`e barış adına çözüm önerilerini konuşmak üzere ziyaret düzenlemiştir. Kırım Tatar liderleriyle bir araya gelmiş ve özellikle Ukrayna’nın Tatarlar için attığı adımları takdir ettiğini ifade etmiştir. Türkiye, dış politika stratejisinde Kırım Tatarlarının, özellikle Ukrayna’da ve çeşitli uluslararası platformlarda sesinin duyulmasını desteklemektedir. Türkiye, Kırım’ın ilhakını bu anlamda tanımamakta ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü desteklemektedir. Ayrıca Türkiye, diasporadaki Tatarların eğitim ve kültür projelerine de insani katkıda bulunmayı sürdürmektedir.

Türkiye, görüldüğü üzere özellikle diplomatik desteklerini sürdürmekte, Türkiye Kırım Platformu gibi kuruluşlar da Ukrayna’yı desteklemekte ve Tatarların meselelerini BM, AGİT gibi platformlarda gündeme getirmektedir. Kırım Tatarları Türkiye-Ukrayna ilişkilerinde köprü görevi görmekte, diyebiliriz. Hakan Fidan’ın ziyaretinde vurguladığı gibi, ‘stratejik ortaklık’ Kırım Tatarlarının haklarının korunmasını kapsamaktadır. Tatarların barış sürecinde daha görünür bir rol oynaması beklenebilir. Ateşkes ve ardından kalıcı bir barış yapıldığı takdirde, statülerinin ve haklarının müzakere konusu olması muhtemel görünmektedir.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın 29-30 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirdiği Kiev ziyareti, Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna arasında arabuluculuk rolünü güçlendiren bir adım olarak tarihe geçmiştir, diyebiliriz. Özellikle Moskova’da 26-27 Mayıs’ta gerçekleşen temasların ardından Kiev’e geçilmesi bir mekik diploması yürütüldüğünü göstermektedir. Bu ziyaretin ana amacı, özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı’nın bir ateşkes ve kalıcı bir barışa dönüşmesini sağlama çabalarıyla ilgilidir. Bilhassa 17 Mayıs İstanbul görüşmeleriyle gerçekleşen esir takası gibi sonuçların devamlılığının arzu edildiği söylenebilir.

Türkiye, Ukrayna’nın toprak bütünlüğü, egemenliği ve bağımsızlığına saygı duyduğunu ve savaşın yıkıcı etkilerinin bir an önce sona erdirilmesi ve diplomasi yoluyla bunun bitirilmesi yönünde diplomatik adımlar atmayı sürdürme konusunda kararlılığını ispatlamıştır. Her iki tarafın da ateşkes koşullarını kalıcı barış yapılana kadar yazılı olarak sunması önem taşımaktadır. Bölgesinde çatışma ve savaş sorununun çözümlenmesi adına uluslararası diplomaside arabuluculuk rolüyle öne çıkan Türkiye, dış politikada güçlü duruşuyla gündemdedir. Türkiye, ideal bir arabulucu olarak dünya kamuoyunda konuşulmaktadır. Bu durum Türkiye’nin bölgesinde ve yakın komşularında olduğu kadar küresel çatışmalarda da önemli bir aktör hâline geldiğinin kanıtı olmaktadır.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, barışı çabaların nişanesi olarak hem Kırım Tatarları ile hem de Gagavuzlar ile ilgili görüşmelerde bulunmuş, onların haklarının korunması ile ilgili taahhütler konusunda destekleyici yönde fikir beyan etmiştir. Ayrıca Ukrayna’nın attığı adımlar takdir edilmektedir. Türkiye’nin Ukrayna ilişkilerinde stratejik ortaklık çerçevesinde bu konular ele alınmakta, bunun yanı sıra ticaret gibi savunma sanayi ve enerji güvenliği konularında da Ukrayna ile ilişkiler ileri düzeye taşınmaya çalışılmaktadır. Görüşmelerde üç yıldan fazla devam eden savaştan dolayı yıkılan şehirlerin, kamu binalarının, fabrika ve enerji tesislerinin, limanların ve yolların inşası konusunda iş birliği gündeme getirilmiştir.

Buna ilaveten Sergey Lavrov ve Vladimir Putin ile Moskova’da gerçekleşen görüşme ve gözlemlerini Ukrayna’ya aktaran Hakan Fidan, artık süregiden bu yıpratıcı savaşta kritik bir noktaya gelindiğini belirterek, önemli bir yol ayrımında olan iki ülkenin ‘ya savaşa devam edeceğini ya da kalıcı bir barış için adım atacaklarını’ ve ‘başka bir şansların olmadığını’ ifade etmiştir. Ayrıca anlaşmazlık konularının çözülmesinde ve savaşın sona erdirilmesi adına Türkiye elinden geleni yapmakta, Karadeniz’deki deniz seferlerinin seyrüsefer güvenliğinin sağlanması konusunda üzerine düşeni yerine getirmektedir. İstenilen; Zelenskiy, Putin ve Trump`ın katılımıyla kalıcı bir barışın ivedilikle gerçekleştirilmesidir. Ayrıca buna ilaveten Türkiye, arabuluculuk rolünü İstanbul’da sürdürmeyi istediğini bir kez daha beyan etmiştir.

Bu durum, Türkiye’nin diplomasi alanında kapasitesinin görünür bir şekilde arttığını göstermektedir. Rusya ve Ukrayna’nın ateşkes koşullarındaki farklılıklar maalesef uzlaşmayı ertelenmesine neden olmuştur. Ne yazık ki her iki taraf birbirini çeşitli sebeplerle suçlamaktadır. Ukrayna, destek veren Avrupalı ülkelerin işe dahil olmasıyla beraber anlaşmadan geri adım atarken, Rusya da özellikle Ukrayna’nın barış çabalarının yerinde olmadığını ifade etmektedir. Amerikan yönetimiyse barış konusunda son dönemde Rusya’ya karşı baskısının artırılacağı yönünde sinyaller vermiş, ayrıca sürecin uzadığını dile getirmiştir. Bu arada Donald Trump’ın, “Rusya ateşle oynuyor.” uyarısında bulunması yerli ve yabancı basınında oldukça dikkat çekmiştir.

Ancak Türkiye, bütün bu olumsuz gelişmelere rağmen arabulucu rolünü başarıyla yürütmektedir. Türkiye-Ukrayna arasında üst düzey ziyaretler 2024 ve 2025’te artarak devam etmektedir. Hakan Fidan’ın 29- 30 Mayıs’taki Kiev ziyareti sonrasında kalıcı bir barış için aktif diplomasi yürüttüğü açıktır. Türkiye, bu konudaki çabasını bir kez daha dünya kamyonuna göstermiştir ve artık Türkiye, bölgesinde kilit bir aktör durumundadır. Tarafların farklı beklentileri, bölgesel zorluklar ve barış anlaşmasının kırılgan zeminine rağmen Türkiye temaslarını sürdürmeyi istemektedir:

Özetleyecek olursak, süregiden savaşta kalıcı bir barışın gerçekleşmesi için Kırım Tatarları, tarihsel ve güncel bağlamda stratejik ve konjonktürel jeopolitik açısından oldukça fazla bir öneme sahiptir, denilebilir. Bu açıdan değerlendirildiğinde Türkiye, Dış İşleri Bakanı Hakan Fidan’ın mevkidaşı ile 29- 30 Mayıs’ta Kiev’de gerçekleştirdiği görüşmelerde Kırım Tatarlarına bağlılığı bir kez daha yenilemiştir. Bu, meselenin bir an önce çözüme kavuşturulması bakımından önem taşımaktadır. Kısaca söyleyecek olursak; entegrasyon adına uygulanan çeşitli türden baskıların azaltılması, adli, mali ve kültürel hegemonik baskı sorunlarının çözülmesi konusunda Türkiye, taşın altına elini sokmuş görünmektedir. Türkiye, Ukrayna-Rusya Savaşı’nda küresel aktörlerin yanında etkin ve önemli diplomatik adımlar atarak çok önemli bir arabuluculuk üstlenmiştir. Kırım Tatarlarının haklarını daha fazla gündeme taşıyarak onların Türkiye tarihiyle de kesişen ve pek çok ortak noktası bulunan kültürel mirasının korunmak istendiği anlaşılmaktadır.

Savaşın Geleceği ve Rusya’nın Dış Politikası Üzerine Değişim Öngörüleri

Bundan sonra ne olacak? Rusya’nın Kırım’ı ilhakının üzerinden on seneden fazla geçti ve Rusya Karadeniz gücünü koruma konusunda endişeli. Bu durum, güvenlik penceresinden ele alındığında anlaşılır; zira NATO’nun tehdidini azaltmak için Karadeniz’de güçlü bir donanmaya sahip olması, Rusya açısından vazgeçilmez görünüyor. Bunun yanı sıra Rus dünyası ideolojisinin devam etmekte olduğu ortadadır. Sivastopol, Rusya’nın Karadeniz filo üssü olduğu için stratejik bir merkez durumundadır. Rusya, Karadeniz’i bu şekilde kontrol altında tutmak istemektedir. Ukrayna’nın NATO ve AB ile entegrasyonunun engellenmesi meselesinin Moskova yönetimi adına dış politikada yürüttüğü savaş stratejisinde ve diplomatik adımlarında temel amaçlarından biri olduğu görülmektedir.

Bu süreçte gözlemlediği kadarıyla Rusya, Kafkasya’da, Orta Asya’da ve Doğu Avrupa’da nüfusunu arttırma çabasını sürdürmekte; bunu güvenlik politikası olarak ele almaktadır. Öncelikle Donbas denilen, Rusya’nın 2014’ten itibaren Donetsk ve Lugansk içine alan bölgede halk cumhuriyetleri oluşturduğunu görmekteyiz. 2022’den itibaren de Rus askerî güçleri bölgeyi işgal etmişti. Hemen ardından Rusya tarafından ilhak edilmişti. Günümüze gelindiğindeyse hâlâ buralarda çatışmaların sürdüğü bilinmektedir. Kırım’a çok sayıda Rus nüfus yerleştirilerek entegrasyon süreci hızlandırılmıştır. Özellikle Sivastopol olmak üzere şehirlere yol, ayrıca köprüler inşa edilmiş, bölge Karadeniz’de lojistik bakımdan Rusya için vazgeçilmez bir üst durumuna gelmiştir.

Savaşın seyri bakımından düşünürsek, yakın gelecekte Azak gibi stratejik limanlar hedefin parçası diyebiliriz. Özellikle Odessa, Ukrayna’nın en büyük büyük liman kenti olmakla beraber Karadeniz ticaretinde merkezi durumundadır. Rusya, Odessa`yı ele geçirerek Ukrayna’nın deniz erişimini kesmeyi amaçlamaktadır. Böylece Karadeniz’deki ekonominin kontrolü tamamen Rusya’ya geçmiş olacaktır. Rusya, zaman zaman bölgeyi bombalamaktadır ancak Odessa’daki Rus askerî güçlerinin ilerlemesi sınırlı kalmakta ve hedef olarak sadece askerî bölgeler gündemdedir.

Rusya, Ukrayna’nın özellikle kuzeydoğuda tampon bir bölge oluşturmayı planlamakta olduğunu da söyleyebiliriz. FSB’ye yakın olan düşünce kuruluşları raporlarından öğrendiğimiz kadarıyla, böyle bir plana yer verildiği görülmektedir. Yani askerden arındırılmış bir bölge talep edilmektedir. Bu bölge Belarus sınırlarında Kırım’a kadar uzanabilecek bir sınır hattı gibi düşünülebilir. Savaşın bitmesi, bunun için de kesin bir barışa ulaşılması adına talep edilen Rusya’nın istekleri arasında Ukrayna hükûmetinin değişmesi de yer almaktadır. Rus muhalifi ve Batı yanlısı ve ‘neonazi’ olarak nitelendirilen mevcut hükûmetin yerine, Rus yanlısı bir yönetimin kurulması amaçlandığı görülmektedir. Bir bakıma Finlandiya modeli zorlanmaktadır, denilebilir. Ayrıca Moskova yönetiminin temel amaçlarından birinin Ukrayna’nın NATO üyeliğinin engellenmesi olduğu söylenebilir. Anlaşılacağı üzere Ukrayna’nın zayıflatılması bu stratejinin desteklenmesini açıklamaktadır.

Uzun vadede ise Moskova yönetiminin diğer bir yandan Güney Kafkasya’da Gürcistan’ın kontrolünü hedeflediği söylenebilir. 2008’den sonra Güney Kafkasya ve Abhazya’da müdahaleleri sürdüğünü hatırlarsak Rusya, önümüzdeki dönemde yeniden Kafkasya’ya yönelecek diyebiliriz. Bilindiği gibi Gürcistan’daki NATO ve AB yakınlaşması Rusya için tehdit algısını arttırmıştı, ayrıca Kırım bir model olarak önünde durmaktadır. Abhaz ve Güney Osetya için aynı şekilde ilhaklar tekrarlanabilir gibi görünmektedir. Ayrıca Rusya’nın Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan gibi eski Sovyet cumhuriyetlerinde etkisi sürmektedir. Resmî kaynaklardan anlaşıldığı üzere; bu bölgelerde özellikle ayrılıkçı hareketlere destek verip etnik Rusları koruma politikası model alınmaktadır, diyebiliriz. Kazakistan’daki Rus azınlık bölgelerinin özellikle potansiyel olarak hedeflendiği söylenebilir. Rusya’nın diğer hedefleri arasında Baltık bölgeleri, Estonya Letonya ve Litvanya’daki Rus azınlık bölgeleri yer almaktadır. Baltık havzasının korunması plan dahilindedir. Bu minvalde propagandalar ve planlar söz konusudur, diyebiliriz. Ancak bu ülkelerin de NATO üyeliği Rusya’nın doğrudan askerî müdahalesini riskli kılmaktadır. Ancak hibrit savaş taktikleri sürmektedir, denilebilir.

Rusya için çok önemli yerlerden biri de Moldova’dır. Moldova’daki Rus destekli ayrılıkçı bölge Transdinyester ve çevresinde Kırım modeline benzer bir şekilde Rusya’nın kontrolünde ve Rusya buraya Moldova’ya baskı yapmak için kullanmaktadır. Rusya’nın hedefleri içerisinde özellikle Ukrayna Savaşı’ndan sonra kayıpların arttığı da düşünülecek olursa, büyük ölçekli operasyonların zorlanacağı anlaşılmaktadır. Kırım sonrasında Rus ordusunun askerî bir toparlanma sürecine gireceği söylenebilir. Batı’nın yaptırımları, enerji gelirindeki dalgalanmalar, Rusya’yı agresif bir politikaya yönlendirmektedir. Özellikle Çin ve Hindistan gibi ortaklıklarıyla açığı kapatmaya çalışsa da Moskova’nın Pasifik bölgesine çok güven duymadığı, bundan dolayı temkinli bir politika yürüttüğü anlaşılmaktadır. Rusya, sonraki dönemde beklenen muhtemel işgal planlarında NATO ve diğer Avrupa ülkelerin tepkisini göz ardı etmeyecektir. Türkiye gibi arabulucu ülkelerin çabalarıyla belki bu süreçte ihtimali şimdilik fazla olmasa da barışa yakınlaşma söz konusu olabilir. Rusya’nın hedeflerine ulaşmasında önemli bir misyonu olacağı kestirilebilen Kırım Tatar bölgesinde Rusya’nın diplomatik ve askeri baskılarını arttırması dikkatli incelenmelidir.

Bunlara ilaveten, Vladimir Putin’in iç desteği, ekonomik sorunlar nedeniyle dalgalanma gösteriyor, denilebilir. Özellikle güç mücadeleleri ve dış politik riskler bu anlamda iç politikada Vladimir Putin hükûmetini zor durumda bırakmaktadır. Her ne kadar Putin’in otoritesi şu anda güçlü görünse de uzun vadede bir istikrarsızlık riski barındırıyor diyebiliriz.

Olası senaryolar nelerdir dersek; öncelikle muhtemel hedef Ukrayna’nın güneyi ve doğusu olacaktır. Yani Rusya, Kırım’ı bir sıçrama tahtası olarak kullanır; Herson, Zaporijya, Odessa bölgelerini tamamen kontrol altına almaya çalışabilir ve Karadeniz’deki gücünü arttırabilir. Bu senaryolar anlaşma sonrasındaki en olası hedefin Ukrayna’nın doğu ve güney bölgelerinde özellikle Donbas, Herson ve Odessa çevresinde kontrolünü sağlamlaştırma yönünde olacağı tahminleri artmaktadır, denilebilir. Buna ilaveten, orta vadede Ukrayna’da Rus yanlısı bir hükûmet kurma, uzun vadede ise Kafkasya’nın Gürcistan çevresinde, Asya’da Kazakistan ve yakın coğrafyasında Moldova gibi eski Sovyet cumhuriyetleri hedef tahtasına olduğu söylenebilir.

Ancak Rusya’nın hedeflere ulaşması askerî, ekonomik ve diplomatik kapasitesine bağlı gelişeceği tahmin edilebilir. Türkiye’nin Tatarlara destekte bulunması ve arabulucu rolü Rusya’nın hareket alanı daraltabilir bir adım gibi düşünülebilir. Kritik liman Odessa, Karadeniz hâkimiyeti açısından önümüzdeki süreçte çok konuşulacak gibi görünmektedir. (Odessa ulaşım ve ticaret açısından da özellikle havayolu, karayolu ve denizyolu bağlantısı bakımından da lojistik bir merkezdir. Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Gürcistan gibi ülkelerle ticaret bağlantıları da güçlüdür. Ancak altyapısı karayollarının biraz yetersiz olduğu, demiryolu sisteminde modernizasyona ihtiyaç olduğu bilinmektedir. Rusya, Ukrayna Savaşı’nda Kırım’ın ilhakından sonra Odessa’nın Rusya’nın Karadeniz kontrolünde hedeflerinden biri hâline geleceği tahmin edilmektedir. Rusya, burayı ele geçirdiği takdirde Karadeniz ticaretini tamamen kontrol altına alacaktır. Hâlihazırda Rus ordusu, Odessa’da kalıcı bir ilerleme sağlayamamış ve Odessa, Ukrayna’nın direnişte kilit bir nokta olmayı sürdürmüştür. Odessa, Tatarların Sivastopol gibi önemli merkezlerinden biridir.)

Ukrayna, özellikle Odessa şehrini Kırım Platformu’nun bir parçası saymaktadır. Dolayısıyla da Rusya’nın muhtemel ilhakını tanımayacaktır. (Odessa, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Romanya’nın işgali altındaki Yahudilere karşı toplu katliamlara sahne olmuştu ve 1941-1949 arasında yaşanan travma şehrin çok kültürlü yapısını ve insan haklarına duyarlılığını şekillendiren kimliğini oluşturan bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.)

Güncel politik dinamiklere bakacak olursak; Ukrayna’nın özellikle Avrupa birliği ve NATO hedeflerine içinde Odessa’nın Ukrayna entegrasyonunun stratejik bir rol oynadığı görülmektedir. Bütün bu süreçte Odessa’nın önemini giderek arttırdığını söyleyebiliriz.

Sonuç Yerine

Yaklaşık 930 bin Rus askerinin yanı sıra 600 bine yakın Ukraynalı asker üç yıldan beri devam eden savaşlarda hayatını kaybetmiştir. Bu süreçte 8 milyona yakın Ukrayna vatandaşı başta Polonya olmak üzere Avrupa’nın çeşitli ülkelerine göç etmek durumunda kalmış; bundan dolayı da pek çok aile parçalanmış ve çocuklar kaybolmuştur. Yakın zamanda gerçekleşen İstanbul görüşmeleriyle esir takası konusunda anlaşmalar gerçekleşmiş, birincisinde karşılıklı olarak 1000 askerin teslim edilmesine karar verilmiştir. Daha sonraki ikinci görüşmede özellikle 25 yaşın altındaki yaralı ve hasta esirlerin öncelikli olarak teslim edilmesi bunun yanında cesetleri dondurulmuş olan 6000 Ukraynalı askerin teslimi konusunda anlaşmaya varılmıştır:

Üç yıldan fazla süren savaşlar ne yazık ki bir ateşkes ve barışla neticelenmemiş, bölgeye huzur getirilememiştir. 2 Haziran’da İstanbul Çırağan Sarayı’nda yapılan müzakereler öncesinde Ukrayna ordusu Rusya’ya ait pek çok uçağın imha edildiği büyük bir operasyon düzenlemiştir. Adına ‘Örümcek Ağı’ denilen bu saldırı ders kitaplarına konu olacak düzeyde dikkat çekici yönleri içinde taşımaktadır. Rus istihbarat birimi kurumlarına çok yakın bir mevkide tırların içerisinden havalanan insansız hava araçları çok sayıda yeri aynı anda bombalamış, Rusya hava güçleri büyük zayiat vermiştir, tahmini olarak 7 milyar dolar bir kayıp söz konusudur. Rusya açısından kabul edilemez bir yenilgi izlenimi veren bu operasyon, sahada ve masada hâlihazırda konuşulan tüm planları değiştirdi, diyebiliriz. Bundan sonraki süreçte Moskova’nın nasıl bir karşılık vereceği, savaşın yayılıp yayılmayacağı merak konusudur. Bu durum yani balistik füze başlığı taşıma kapasitesindeki 40’tan fazla uçağın imhası, olası kalıcı bir barışın yapılmasını ertelemiştir. Bundan sonraki süreçte Rusya saldırıları bir ‘terör saldırısı’ olarak nitelendirerek gerekeni yapılacağını ve karşılık vereceğini duyurmuştur.

Görünen o ki uzun bir süre daha bölgede beklenen barış gelmeyecektir.

Kaynakça

Anadolu Ajansı. (2025, Haziran 2). Ukrayna ve Rusya heyetleri İstanbul’da görüşüyor. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ukrayna-ve-rusya-heyetleri-istanbul-da-gorusuyor/123456 (erişim tarihi: 1 Haziran 2025)

Daily Mail. (2025, Haziran 1).

Putin vows ‘devastating’ response to Ukraine’s drone attack on Russian airbases. https://www.dailymail.co.uk/news/article-123456/putin-response-ukraine-drone-attack.html (erişim tarihi: 1 Haziran 2025)

Russia Today. (2025, Haziran 2).

Kremlin confirms participation in Istanbul talks despite Ukrainian drone strikes. https://www.rt.com/news/123456/russia-ukraine-istanbul-talks/ (erişim tarihi: Haziran 2025)

Ukrayna Savunma Bakanlığı. (2025, Haziran 1).

Operation Spider Web: Successful drone strikes on Russian airbases. https://www.mil.gov.ua/en/news/2025/06/01/operation-spider-web/ (erişim tarihi:2Haziran 2025)

X Platformu

www.bbc.com

www.ntv.com.tr

www.altinbas.edu.tr

www.dw.com

www.stratejikortak.com

www.tr.euronews.com

www.dergipark.org.tr

www.fikirturu.com

Ek Bilgi

  • Odessa, Ukrayna’nın Karadeniz kıyısında yer alan bir liman kentidir. Özellikle oblast olarak yönetimin merkezi sayılabilir. Odessa, stratejik bir konuma sahiptir ve Ukrayna için kritik bir şehir olarak çok uluslu bir yapıdadır. Odessa, Ukrayna’nın en büyük liman kenti olarak Karadeniz ticaretin merkezi bir rolü oynamaktadır. 300 km’ye yakın kıyı şeridine sahiptir. Ukrayna’nın deniz ticaretini yaklaşık %50’si buradan yönetilmektedir. Bu bakımdan sanayinin geliştiği bir yerdir ve bundan dolayı bölgede meteoroloji, makine imalatı, gıda sanayii, turizm sektörü güçlenmiştir. 1 milyona yakın nüfusu ise 2022 itibari ile 2.300 bine çıkmıştır. Rusların yanı sıra Tatarlar ve diğer etnik grupların yaşadığı şehirde resmi dil olarak Ukrayna dili yanında Rusça ve Tatarca’da yaygındır. Yapılan bir ankete göre, Ukraynaca konuşanları oranı %42’ye yükselmiştir.  Rusça %54’e düşmüştür.
  • 1944 sürgünü 18 Mayıs’ı sabah NKVD, Tatar köylerine eş zamanlı olarak baskınlar düzenlemişti. Gecenin ortasıydı, hazırlanmaları için sadece birkaç saatleri vardı. Yaklaşık 200 bin Kırım Tatarı tren vagonlarına sıkıştırılarak göçe tabi tutuldu, çocuk, yaşlı, kadın herkes vagonlardaydı. Sürgün, Kırım’daki tüm Tatar köylerini kapsıyordu. İnsanlar evlerini, her şeyini bırakmıştı. Kolos ve çalışma kamplarına gönderildiler, bir kısım Kazakistan ve Tacikistan, Sibirya gibi bölgelere dağıtıldı. Yolculuk çok kalabalık, yetersiz yiyecek ve su şartlarıyla ölümcül olduğu trenlerde yapılmıştı. Üzerine açlık ve hastalıklar… Çok sayıda Kırımlı yollarda ölmüştür.
  • Sovyetler Birliği’nin resmî kayıtlarına göre yaklaşık 40 bin, Tatar kaynaklarında ise bu oran 50 binle 80 bin kişi arasında kaydedilmiştir. Aileler parçalanmıştı, bir kısmı tarım işçisi bir kısmı da köleye yakın bir koşulda çalışan insanlardı artık. Ayrıca kültürel bir yıkım yaşanmış cami ve medrese gibi yapılar yıkılmıştı. Tatar Türkçesiyle yazılan kitaplar yakılmış, köy isimleri de Rusçaya çevrilmişti. Sürgünün sonucunda artık Kırım’ın etnik yapısı değişmişti, tamamen ve geri dönüşü zor bir biçimde. Rus asimilasyonuna ve her şeye rağmen sürgün, Tatarların kimlik bilincini güçlendirmiştir. 1959 sonrasında yavaş yavaş geri dönüşler başlamıştır. Kırım Tatarları bu haktan 1980`e kadar faydalanmamış, 89’dan sonra dönüşler artmış, 100 bin civarında Kırım Tatarı ülkesine geri gelebilmiştir. Kruşçev barışı işe yaramıştır.
  • Günümüze geldiğimizde, 2014’te Rusya, Kırım’ı ilhak etmiş ve 1944 sürgünün yankılarını yeniden canlandırmıştır. Ne yazık ki baskınlar ve kötü muamele geri dönmüştü. Tatarların bir kısmı Ukrayna’ya, bir kısmı da Türkiye’ye göç etmiştir.
  • Odessa’da özellikle Ukrayna’nın hizmet sektöründe %59 gibi destek söz konusudur. Rusça şarkıların kamusal alanda çalınmasına karşı %30 olumsuz görüş söz konusudur. Bu kentte Rusça konuşan nüfusla Ukrayna milliyetçiliği arasında bir gerilimin varlığı bilinmektedir. Türkiye’nin Odessa’daki başkonsolosluğu aracıyla bölgedeki ekonomik ve kültürel bağları güçlendirdiği ve Hakan Fidan’ın da ziyaretini bu noktada etkili olduğu söylenebilir.

Fotoğraf: Anadolu Ajansı

Webinara
Kayıt Ol !

Son 2 Gün