TUDPAM Araştırma Asistanı
Giriş
Soykırım sözcüğü ilk olarak Polonyalı hukukçu Raphael Lemkin tarafından kullanılmıştır. Soykırım ya da genocide kavramı, Yunanca ırk ya da kabile anlamına gelen “genos” ile Latince öldürmek anlamına gelen “cide” kelimelerinin birleşimiyle oluşmuştur. Yahudi soykırımında bütün ailesi öldürülen Dr. Lemkin hayatı boyunca, jenosit yani soykırım kavramının uluslararası hukuk tarafından bir suç olarak tanımlanıp kabul edilmesi için mücadele ettirmiştir.
Soykırım Nedir?
Birleşmiş Milletler soykırımın tanımını 1948 yılında kabul edilen ‘Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ ile çizdi.
Örgüte göre soykırım ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir topluluğun tümünü ya da bir bölümünü yok etme niyetiyle:
- Topluluk üyelerinin öldürülmesi
- Topluluk üyelerine fiziki ya da ruhsal açıdan zarar verilmesi
- Topluluğun fiziki varlığını tümüyle ya da kısmen sona erdirecek yaşam koşullarıyla yüz yüze bırakılması
- Topluluk içi çoğalmanın engellenmesi;
- Topluluk bünyesindeki çocukların başka bir topluluğa aktarılması
eylemlerinden herhangi birinin işlenmesi durumunda gerçekleştirilmiş oluyor. Bu sözleşme ile sadece soykırım değil, soykırım teşebbüsleri, soykırıma teşebbüs etmek için bireylere veya topluma teşvikte bulunmak, soykırım komploları kurmak ve soykırıma suç ortaklığında bulunma eylemleri de cezai kapsama giriyor. Sözleşme, soykırımın savaş halinde de barış halinde de gerçekleşebileceğinin altını çiziyor (Sevim, 2023).
Sözde Ermeni Soykırımı
Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Almanya yanında savaşa girmesi, o güne kadar silahlanmış ve bir devlet kurma ümidiyle yaşayan Ermeniler için umut ışığı olmuştur. Uzun yıllar Osmanlı himayesinde yaşamış olan Ermeniler savaş başlar başlamaz bağımsız devlet kurma amacıyla Osmanlıya karşı savaşmıştır. Rusya ve Müttefik güçlerle iş birliğine gitmiş, silahlı ayaklanmalara başlamışlardır. Silahlanan Ermeni güçleri Türklere toplu katliamlar gerçekleştirmiştir. Osmanlı ayaklanan Ermenilere karşı önlem almış ancak sivil ve Osmanlı devletine sadık kalanlara herhangi bir müdahalede bulunulmamıştır. Osmanlı ordusu içerisinde bulunan Ermeni askerler silahsızlandırılmıştır.
Ancak tüm önlemler ve uyarılara rağmen Ermeni örgütler kurulmaya, Osmanlı İmparatorluğuna karşı savaşmaya devam etmişlerdir. Ardından hükûmet örgüt üyeleri ve liderlerini tutuklamaya başlamıştır. İçişleri Bakanlığı, 24 Nisan 1915’te ünlü bildiriyi 14 il ve 10 vali valiye gönderdi. Bu bildiride; Taşnaksutyun, Hınçak ve benzeri Ermeni örgütlerinin kapatılması, belgelerinin ele geçirilmesi, liderlerinin tutuklanması ve zararlı faaliyetlerde bulunduğu bilinen Ermenilerin ve tehlikeli görülenlerin toplanmasını emretti. Bu bildiride vurgulanan bir başka husus, Bitlis, Erzurum, Sivas, Adana ve Maraş gibi illerde Müslümanlarla Ermeniler arasında karşılıklı mücadele olmamasını engellemek üzere tedbirler alınmasıydı.
Ermenilerin savunduğu ‘sözde’ soykırımı anma günü olan 24 Nisan, bahsedilen bildirinin yayınlandığı tarihtir. Bu tarihten itibaren örgüt üyesi olan ve Osmanlı devletine karşı silahlanma girişimlerinde bulunan Ermeniler tutuklanmaya önlemler alınmaya devam edilmiştir. Aynı zamanda devletine sadık kalanlar ise hayatlarına kaldığı yerden devam etmiş, huzurla yaşamışlardır. Dolayısıyla cezalar ve tutuklamalar sadece vatana ihanet etmiş, bağımsızlık derdinde olan Ermenileri kapsamıştır. Osmanlı devletinin veya Türk halkının doğrudan doğruya Ermenilere yönelik herhangi bir sorunu olmamıştır.
Kurulan silahlı örgütler, yaşanan çatışmalar neticesinde Osmanlı Devleti Ermeni halkına karşı savaş açmaktansa olayları kontrol altına alabilmek adına en iyi çözüm yolunun tehcir olduğuna karar vermiştir. Bunun üzerine halkı kin ve düşmanlığa sevk eden, çetelere ve örgütlerle yardım yataklık yapan vatandaşlar 1915’te göçe tabi tutuldu. Tehcir esnasında savaş şartları dolasıyla Türk ve Ermeni vatandaşlarımızdan kayıplar olmuştur. Tüm bu yaşananlar dolayısıyla Ermeniler ‘soykırım’ iddiasında bulunmaktadır. Ancak görünen odur ki bu bir ‘soykırım’ değil, Türklerin alnına sürülmeye çalışılan kara bir lekedir.
Türk Devletlerinin Sözde Soykırıma Bakışı
Türkiye gibi diğer Türk devletleri de sözde soykırım iddialarını kabul etmemekte, olayların sadece tehcirden ibaret olduğunu belirtmektedir. Konuyla ilgili Türk Devletleri Teşkilatı Genel Sekreteri Kubanıçbek Ömüraliyev şu beyanatta bulunmuştur:
“Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde, Ermeni ideologlarının hasmane dogmasına dayanan ve bazı devletler tarafından desteklenen sözde “Ermeni soykırımı” ile ilgili iddialar, tarihi tahrif ederek siyasi hedeflere ulaşmayı amaçlamaktadır.”
Tarihsel olgular incelenmeden, olaylar hakkında siyasi ve hukuki değerlendirmelerde bulunmak, kararlar almak, özellikle de bunlar kolektif bilinçte nefret, tarihsel düşmanlık ve intikam duyguları yaratılarak gerçekleştirildiğinde, insanlığı, vicdanı ve merhameti sindirerek, halkların karşılıklı anlayış ve barış içinde yaşama hakkını tehlikeye atmaktadır. Bölgedeki çatışmalar, mülteciler ve ÜİYOK’ler gibi sorunlar, esas olarak bu olgunun sonuçlarıdır.
Çağdaş uluslararası ilişkiler ve bugüne kadar yaşanmış tüm trajedilerin şeffaf ve adil bir şekilde incelenmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, Türkiye’nin 1915 olaylarının tarihçiler tarafından incelenmesi için ortak bir Tarih Komisyonu kurma girişimi ve bu amaçla arşivlerini açması övgüye değerdir.
“İnanıyoruz ki, bilim adamları ve araştırmacılar tarafından tarihsel olguların tarafsız bir şekilde araştırılması ve değerlendirilmesi, 105 yıl önceki olaylara ışık tutacaktır.”
Azerbaycan’da halk başta olmak üzere hükumet yetkilileri ve siyasiler de Türkiye ile hemfikirdir. Azerbaycan bugün sözde soykırımı kınamakta ve bunun ‘sahte tarih’ olduğunu ve tarihin tarihçiler tarafından araştırılması gerektiğini savunmaktadır. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Müşaviri Hikmet Hacıyev, Azerbaycan Devlet Haber Ajansına (AZERTAC) yaptığı açıklamada, 1915 olaylarına ilişkin sözde ve sahte Ermeni iddialarının tanıtılması girişimlerine her zaman karşı çıktıklarını belirtti.
Ermeni çetelerin dünyanın pek çok bölgesinde işlediği suçları araştıran Özbek tarihçi Şöhret Barlas, pek çok kütüphaneyi araştırdığını ancak Ermeni iddialarını kanıtlayacak hiçbir belgeye ulaşamadığını açıklamıştır. Barlas, “Ermenilerin 1915 olaylarına ilişkin iddiaları töhmet ve sahtekarlıktır, 20. yüzyılın en büyük yalanıdır. Bunun hiçbir dayanağı yoktur. Çalıştığım tüm arşivlerdeki belgeler, 24 Nisan 1915’te Ermenilerin öldürülmediğini göstermektedir. O tarihte sadece, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ordusuna arkadan vurmakla suçlanan Hınçak ve Taşnak terör örgütü aktivistlerinin tutuklanması için emir çıkarılmıştır.” dedi. Barlas aynı zamanda ‘sözde’ soykırımı araştırırken bulduğu belgelerde Ermenilerin yaptığı soykırımları da gün yüzüne çıkarmaktadır.
Türk Devletlerinin yanı sıra Rusya da konuyla yakından ilgilidir. Çoğu Rus araştırmacı da Türklerle aynı fikirde olup ‘soykırım’ iddiasını yanlış bulurlar. Rus arşivleri bu olayları aydınlatmada çok büyük öneme sahiptir. Azerbaycan asıllı Kastamonu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vüsale Musalı, “Rusya Bilimler Akademisinin raporlarında Ermenilerin yok edildiğine, öldürüldüğüne dair bir cümle bile göremiyoruz. Bilakis Türk askerlerinin cesetlerinin olduğu anlatılıyor. Kütüphanelerin yakıldığı, yazma eserlerin sokaklar boyunca dağıldığı anlatılıyor. Kendi elleriyle belgelere geçirmiş bulunuyorlar. Uydurma soykırım meselesi, Ermeni ve Rusların kendi belgeleriyle inkâr ediliyor” açıklamalarında bulunmuştur.
Rus tarihçi Prof. Dr. Oleg Kuznetsov, 1915 olayları iddialarının kurgu olduğunu belirterek “Ermeniler, tarihi ve yasal belgelerle bu propaganda teriminin (soykırım) geçerliliğini doğrulamanın mümkün olmadığını biliyor.” dedi. Kuznetsov, Ermeni çetelerin bu dönemde Osmanlı’ya karşı faaliyetler sürdürdüğünü hatırlatarak “Doğal olarak Ermeniler, savaş hattına uzak bölgelere sevk edildi. Ermenilerin birçoğu Kuzey Irak’a ve bugünkü Lübnan bölgesine gönderildi. Bu yüzden Osmanlı’nın 1915’te Ermenilere yönelik eylemlerinin sıra dışı olduğunu söylemek fantezidir.” diye konuştu.
Sonuç
Sonuç olarak Türkiye’nin ve Türk devletlerinin Ermeni iddialarını hiçbir zaman tanımayacağı açıktır. Her ne kadar Türkler kendilerini savunacak deliller sunsa da Ermeni devleti kendi iddialarını doğrulayacak kanıtları sunmaktan geri durmaktadır. Eğer Ermenistan iddialarını kanıtlayacak deliller sunmayı başarırsa kendi yaptığı soykırımları savunmayı da başarmak zorundadır. Neticesinde Türkleri soykırımla suçlayan Ermeniler Hocalı’da yüzlerce Azerbaycan Türkünü, Rusya ise binlerce Kazak Türkünü şehit etmiştir. Dolayısıyla Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun dediği gibi bütün ülkeler arşivlerindeki kara kilidin anahtarını tarihçilere teslim etmelidir.
Kaynakça
Ömüraliyev, Kubanıçbek, Türk Devletleri Teşkilatı, Türk Konseyi Genel Sekreterinin Beyanatı (27.04.2020). Erişim: 21.04.2023 https://www.turkicstates.org/tr/haberler/turk-konseyi-genel-sekreterinin-beyanati_2004
Doğan, Halil Gökhan, Türk Dış İlişkilerinde Sözde Ermeni Soykırımının Konumu, Yüksek Lisans Tezi, 2018.
Sevim, Nezahat, Euronews, Soykırım nedir, ne değildir? Erişim: 21.04.2023 https://tr.euronews.com/2016/06/02/soykirim-nedir-ne-degildir
Anadolu Ajansı, Sözde Ermeni Soykırımı İddiaları Kurgudan Başka Bir Şey Değil. Erişim 20.04.2023 https://www.aa.com.tr/tr/dunya/rus-tarihci-oleg-kuznetsov-sozde-ermeni-soykirimi-iddialari-kurgudan-baska-bir-sey-degil/2218016
Qazaq1913, Түркия мен Армения «армян геноцидіне» қоя алмай жүр. Erişim: 21.04.2023. https://qazaq1913.com/2020/03/26/t-rkija-men-armenija-armjan-genocidine-oja-almaj-zh-r/
Anadolu Ajansı, Özbek tarihçi Şöhret Barlas: Ermenilerin 1915 Olaylarına İlişkin İddiaları 20. Yüzyılın En Büyük Yalanıdır. Erişim: 20.04.2023 https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ozbek-tarihci-sohret-barlas-ermenilerin-1915-olaylarina-iliskin-iddialari-20-yuzyilin-en-buyuk-yalanidir/2218988