Kıbrıs Amerikan Üniversitesi, Öğretim Görevlisi
Balkanlar, dünyanın sayılı kadim coğrafyalarından biri olmakla birlikte, gerek tarihin ve sanatın, gerekse kültürün, edebiyatın ve imparatorlukların üzerinde yaşadığı ve yaşatıldığı yerdir. Balkanlar, birçok renkleri – din, dil ve ırkları – içerisinde barındıran ve bunları bir ahenk bütünlüğünde sürdüren yegâne coğrafyalardan biridir. Balkanlar, sıraladığımız bunca güzelliklere rağmen, uluslararası siyasette söz sahibi olan bazı devletler tarafından güç savaşlarının, hırslarının, rekabetlerinin ve sömürülerinin yeri oldu; hatta bunların merkezlerinden birisi oldu. Ve ne yazık ki, bu aktörlerin birbirlerine üstünlük sağlama ve paylaşım savaşları geride bıraktığımız yüzyıllarda Balkanlar’da fazlasıyla yaşandı. Günümüz 21’inci yüzyılda Balkanlar yine gündemde kalıyor, kalmaya devam edecektir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında başlayan Soğuk Savaş döneminin tezahürlerini Balkanlar’da görmek mümkündür. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) öncülüğündeki “Batı Bloku” ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) öncülüğündeki “Doğu Bloku” ve her iki tarafta yer alan devletlerin/ülkelerin sirayet ettiği coğrafyadır Balkanlar!
24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Antlaşması’yla dünya devletlerine varlığını tanıtmayı başaran yeni ‘’Türkiye Devleti’’, 29 Ekim 1923 tarihinde de yönetim şeklini cumhuriyet olarak belirlemiş ve ‘’Türkiye Cumhuriyeti Devleti’’ olarak uluslararası alandaki yerini almıştır. Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ve dolayısıyla genç Türkiye Cumhuriyeti’nin 1920’li ve 30’lu yıllardaki dış politikası, genellikle yeni devletin milli çıkarlarını, güvenliğini korumak ilkesi yönünde olmuş ve bu dönemde barışçı, gerçekçi bir dış politika izlenmesine özen gösterilmiştir. Atatürk, takip edilen dış politikada ısrarla, diğer devletlerin Türkiye’nin milli bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı duymasını istemiş ve sadece devletlerin eşitliği ilkesine saygılı olup, içişlerimize karışmayan devletlerle dostluk ilişkileri içerisinde yaşamaktan yana olmuştur. Bu çerçevede barışın her devletin işine yarayacağını savunan Atatürk, özellikle “Yurt Barış Dünyada Barış” ilkesi doğrultusunda Türk dış politikasını şekillendirmiştir. Türk dış politikasını belirleyen diğer bir etkende, Türkiye’nin coğrafi ve stratejik konumu olmuştur. Türkiye’nin tarihten kalan sorunlarını da bu hassas konu ihmal edilemeyecek kadar önemli olmuştur. Dış politika belirlenirken ve üretilirken bu yapının dün olduğu gibi bugün de ihmal edilmemesi ve dış tehdit algılamalarında bunun göz ardı edilmemesi gerekmektedir.
Atatürk’ün gerek genel barış politikası gerekse özellikle kolektif barış politikası bakımından atmış olduğu en önemli adımlardan birini de ‘’Balkan Birliği’’ ve ‘’Balkan İttifakı’’ teşkil etmektedir. Atatürk’ün Balkan politikası için bazı noktaları belirtmek gerekir. Bir defa, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yüz elli yılı içinde, Balkan meselelerinin ve Balkan kaynaşmalarının, İmparatorluğun dış politikasında ne derece geniş bir yer işgal etmiş olduğu ve Osmanlı Devleti için büyük bir huzursuzluk doğurmuş bulunduğu Atatürk’ün gözünden kaçamazdı. Bu durumda, Balkan milletlerinin Osmanlı İmparatorluğu’na yönelen ihtirasları kadar, birbirlerine yönelttikleri ihtiraslar da büyük bir rol oynamıştı. Türkiye, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren gerek dünya barışına hizmet bakımından, gerekse bölgesel paktlar kurarak çevresindeki ülkeler ile iyi ilişkiler kurmaya çalışmıştır. Balkanlar bir barış ve iş birliği bölgesi haline gelince, Avrupa buhranlarının ve Avrupa barışını bozan gelişmelerin gerek Türkiye gerekse bütün Balkan memleketleri üzerindeki etkisi de azalacaktı. Avrupa buhranlarının doğuya doğru genişlemesinde, Balkanların barış bölgesi, adeta bir kalkan, bir set görevini ifa edecekti. Atatürk, Balkan Birliğinin ekonomik ve kültürel temellerini ön planda tutmakla beraber, böyle birlik ve iş birliğinin yolundaki en önemli engelin, siyasal, yani Balkanların birbirlerine yönelen toprak ihtirasları olduğunu da biliyordu.
Sonuç olarak, Birinci Dünya Savaşı sonrasında yeni kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti dış politikada komşularıyla ve çevresindeki coğrafyalar ile barışçıl ve güvenilir ilişkiler geliştirmeye gayret göstermiştir. Özellikle Balkan savaşlarında ve Birinci Dünya Savaşı sonrasında bağımsızlıklarını kazanmış Balkan ulus devletleriyle Türkiye’nin ortak bir payda da yani bir pakt çevresinde birlikte olması kolay değildi. Zira bu devletlerin/ulusların çoğunluğu Osmanlı İmparatorluğu bünyesindeydi, dolayısıyla geçmişte yaşananlar ilişkilerin güven anlamında oluşması için çok taraflılığı gerektiriyordu. Bunların yanında, Balkan ulusları yüzyıllardır zaten kendi aralarında uzlaşamamış ve rekabet içerisinde olmuştur. Balkan Paktına uzanan süreçte Türkiye’nin çabaları yadsınamaz, yapılan antlaşmalar bunun belirleyicisi olmuştur. Balkan Paktı, gerek Balkan devletleri arasındaki iş birliğini geliştirdiği gibi gerekse coğrafyada ki sorunların çözümünde barışı da sağlamlaştırmıştır. Ne var ki, burada Arnavutluk ve Bulgaristan’ı dışarıda tutmak lazım, iki ülkede tarihsel perspektiften bakıldığında biçilen rollerinin olduğunu söylemekle birlikte revizyonist politika güdüyorlardı. Aslında Balkan devletleri Balkan Paktı’nın önemini bilseydiler, İkinci Dünya Savaşına doğru var olan olaylardan ve gelişmelerden kendilerini koruyabilirlerdi. Ne yazık ki, Balkan devletleri arasındaki toprak kazanma ihtirasları ve öngörülerinin kıtlığı nedeniyle İkinci Dünya Savaşında felaketleri yaşadılar. Ezcümle; Türkiye’nin dış politikasında tarihsel anlamda Balkan Paktı önemli olmakla birlikte, aynı zamanda bölgede barış, istikrar ve iş birliği için çabaladığını, bunu da konjonktürel olumsuzluklara rağmen gerçekleştirmiştir.