Doç. Dr. Yunus Emre TANSÜ
Güvenlik Stratejisti, Akademisyen Yazar
Birleşmiş Milletler (BM), Türk Devletleri Teşkilatı (TDT), Şanghay İşbirliği Teşkilatı (ŞİÖ) gibi pek çok uluslararası kuruluşa üye olan; aslında Türkistan olarak bilinen Merkezi Asya’da yer alan 5 devlet artık C5 ülkeleri olarak adlandırılmaktadır. Bu ülkeler Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan. C5 ülkeleri 2015’te C5+1 formatında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile dışişleri bakanları seviyesinde görüşmeye başlamış ve uluslararası iş birliklerine girişmiştir. Ardından 2020 yılından itibaren yine dışişleri bakanları seviyesinde C+C5 formatında Çin ile bir araya gelmeye başlamışlardır. Sonuç itibarıyla Merkezi Asya’nın üzerinde ekonomik, kültürel ve siyasi çıkarları olan dünyanın iki süper gücü ABD ve Çin, belli formatlarda bu beş ülkeyi birlikte birtakım vaatler, iş birlikleri ve yakınlaşmalarla kendi safına çekmeye çalışmaktadır.
Bunları inceleyecek olursak, 18 Mayıs’ta Tang Hanedanı’nın kurulduğu yerde, İpek Yolu’nun başlangıç noktasında Tang Hanedanı seremonilerine göre yapılan törenle C+C5 zirvesi, ki bu Şian şehrinde Tang Hanedanı’nın anısına inşa edilen cennet parkının içinde, Mor Bulut Köşkü’nde düzenlenmiştir. Bu zirvede Çin, Merkezi Asya’daki beş ülkeyle tam bir ekonomik, kültürel, siyasi iş birliği sağlamayı, ki zirvenin yapıldığı Şian kenti İpek Yolu’nun başlangıç noktası olarak görülmesi açısından çok önemli bir mesaj vermektedir. Aslında bu mesaj çok vakit geçmeden, karşılığını dört ay sonra 20 Eylül’de C5+1 formatında ABD Başkanı Biden’ın Merkezi Asya ülkeleri olan Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan liderleriyle New York’taki Birleşmiş Milletler toplantısı esnasında yaptıkları görüşmeyle gündeme gelmiştir. Çin’in vadettiklerinin hemen hemen aynısını ABD de Merkezi Asya ülkelerine vaat etmiştir.
C5 ülkelerinin gücü, dünyada yükselen bir güçtür. İlk olarak Çin’deki toplantı, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in bizzat başkanlığında yürütülmüştür. Bu çok önemlidir. İkinci önemli adım da dışişleri bakanları düzeyinde yürütülen C5+1 görüşmeleri, artık ABD Başkanı ve Merkezi Asya ülkelerinin cumhurbaşkanları seviyesine yükselmiştir. Görüşmelerin Dışişleri bakanları düzeyinden başkanlar düzeyine yükselme, C5 ülkelerinin dünya stratejilerindeki önemini de ortaya koyuyor. Özellikle Rusya’nın, Ukrayna savaşıyla ve ekonomik ambargolarla beraber Merkezi Asya bölgesindeki operasyonlardan âdeta geri çekilmesi ve bölgede Çin’e yönelik bir boşluk sağlaması ABD’yi ve müttefiklerini elbette son derece telaşlandıracak bir gelişmedir. Çünkü, ‘Acaba Rusya’nın boşluğunu Çin mi dolduracak?’ sorusu akla gelmektedir.
ABD, kendi siyasi atmosferinde verebileceği tavizleri hesapladıktan sonra Çin toplantısından yaklaşık dört ay sonra kendi adımını atmıştır. Böylece yeni dünya düzeninde bir C5 faktörünün de olduğu görülmüştür. Bunların dört tanesi Türk Devletleri Teşkilatı’na üyeyken, Tacikistan bu teşkilata üye olmamakla beraber Merkezi Asya ülkeleri arasında yer almaktadır. Afganistan’ın Rusya’nın ve İran’ın buradaki masada yer almaması ya da toplantılarda gözlemci bulundurmaması da ayrı bir ilginç gelişmedir. ABD’nin 2015’te başlattığı Rusya ve İran faktörü olmadan Şanghay Devletler Teşkilatı’na üye veya gözlemci ülkelerle görüşme mantığını aynı şekilde Çin’in de benimsediğini ve 2020 yılından itibaren bu devam ettirdiğini görmekteyiz. Böyleye 2015’ten beri ABD’nin, 2020’den beri Çin’in dışişleri bakanları düzeyinde periyodik olarak yaptıkları toplantılar bu defa daha ciddi, daha geleceğe yönelik planlanabilir bir şekilde Şian’da ve New York’ta gerçekleşmiştir.
‘Peki ne istiyorlar?’ sorusunu soracak olursak; C5 ülkelerinin istediği daha çok yatırım, ekonomilerinin gelişmesi, ülkelerinin dünya siyasetinde ve bölge siyasetinde daha etkin olmaları, tam bir kültürel ve sosyal iş birlikteliği, dünyanın merkezindeki bazı kuruluşlarının temsilciliklerini ya da merkezlerinin C5 ülkelerinde yer alması, C5 ülkelerine yönelen düzensiz göçün, özellikle Afganistan’dan ve savaş bölgelerinden Merkezi Asya’ya olan göçün engellenmesi, ki buna benzer sorunlarla Türkiye de uğraşıyor, tam güvenlik ve gelecekle ilgili olarak bölgenin petrol, doğal gaz ve yeraltı kaynaklarının hak ettiği değer üzerinden dünyaya aktarılmasının sağlanmasıdır. Bu istekleri ABD, şu anda gerçekleştirebilecek durumda gözükmemektedir.
Sadece uluslararası kuruluşlara üyelik konusunda ya da ekonomik olarak ticaret hacmini arttırma konusunda yardımcı olabilecek durumdayken Şanghay-Edinburgh Kara ve Demir İpek Yolu’nun, Zengezur Koridoru’nun açılmasıyla beraber Çin’in bütün ürününü Avrupa’ya, Ortadoğu’ya, Afrika’ya, Batı’ya pazarlaması yolunda önemli bir durak noktası olan C5 ülkelerinin bugünkünden çok daha kolay bir şekilde petrolünü, doğal gazını veya diğer yer altı ve yerüstü ürünlerini hem bölgelerine hem dünyaya hem de Avrupa’ya pazarlayabileceğini öngören bu gelişme yani İpek Yolu’nun yeniden ihyası projesi, aslında Çin’in C5 ülkeleri arasında yeniden yakınlaşmanın ve ekonomik işbirliğinin, inovasyon, teknoloji transferinin ve buna bağlı olarak Şanghay’dan Deniz İpek Yolu’nun ve Hava İpek Yolu’nun da Merkezi Asya ülkelerinin artı değerlerinin dünyaya dağıtımında rol oynamasının, inovasyon merkezlerinin transferiyle beraber C5 ülkelerinin teknoloji üretebilecek hâle gelmeleri, bu teknolojiyi dünya standartlarının üstüne çıkartabilecek duruma gelmeleri açısından ABD’nin buna yenik başladığını görmekteyiz.
Önümüzdeki günlerde C5 ülkelerinin hangilerinin Çin ve ABD ile yapılan ticari, kültürel ve siyasi ortaklıktan kâr edeceğini, dünyanın hangi merkezi teşkilatlarının, BM ya da buna benzer ülkelerin hangilerinin belli merkezlerini Merkezi Asya’daki başkentlerde kurulacağını, ticaret hacminin ve güvenlik sorunlarının nasıl çözüleceğini görülecektir.
Ancak bu durum, yeni bir aktör olarak C5 ülkelerinin dünya siyasetinin içine almıştır. ABD’nin tek başına yürüttüğü bu oyuna Çin’in de devlet başkanları düzeyinde, 2020’den itibaren de dışişleri bakanları düzeyinde katılmasıyla beraber dünya siyasetinde C5 ülkelerinin önemi artmıştır. Ama C+C5 mi, C+1 mi geleceği şekillendirmede daha çok etkili olacak, C5 ülkelerinin halkının refahına, yönetimlerin daha güçlü ekonomik gelişimlerine etki edecek uluslararası ilişkilerine nasıl yansıyacak bunları önümüzdeki günlerde görülecektir.
Lakin şunu ifade etmemiz gerekiyor ki bugün C5 ülkelerinin liderleri gayet donanımlı, bilgili ve ülkeleri için ne istediklerini bilen liderler olduğundan Çin’le de ABD ile de ve bunların arkasındaki bloklarla da pazarlıklarını çok ciddi bir şekilde yürüttüklerini ve ne istediklerini bildiklerini ortaya koymaktadırlar. Dolayısıyla dünya siyasetinde C5 ülkelerinin başka kuruluşlarla da, başka devletlerle de sık sık bir araya geleceğini ve artık dünya siyasetinde bir Merkezi Asya, yani C5 faktörünün de olacağını görmekteyiz. Dünya ekonomisinde de C5 ülkelerinin değeri artacaktır. Yine dünya siyasetinde de C5 yükselen bir değer olarak ortaya çıkmaktadır.
C5 ülkelerinin dört tanesinin Türkiye ve Azerbaycan ile soydaş ülkeler olması, ekonomik çıkarlarının, kültürel bağlarının, kardeşlik bağlarının güçlü tarihsel değere sahip olmasının Çin ve ABD ile C5’in diplomasi oyununda Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın C5 ülkelerine gerekli lojistik ve stratejistik desteği sağlayacağı bir pozisyon gözükmektedir. Bu, Türk dünyası için bir fırsattır. C5 ülkelerinin Kafkasya’da yükselen Azerbaycan ve Türkiye ile Ortadoğu’da, Afrika’da ve Balkanlarda yükselen bir değer olduğunu görmekteyiz. Rusya, Ukrayna savaşını bitirdikten sonra bölgeye döndüğünde ya da bölge üzerinde etkin olmayı istediğinde acaba Çin’i ve C5 ülkelerini nasıl bulacaktır, dünyanın stratejik dengeleri nasıl değişecektir, önümüzdeki günlerde bunlar gözlenecektir.