Blog Yazılarımız

TUDPAM | Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi > Analizler > Türkiye-Avrupa Birliği İlişkilerinin Tarihi ve Bugünü

Türkiye-Avrupa Birliği İlişkilerinin Tarihi ve Bugünü

Mustafa Metin KAŞLILAR

TUDPAM Başkan Yardımcısı

Giriş

Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) İlişkileri uzun yıllara dayanan sancılı ama ayrılmaz bir birliktelik içerir. Türkiye’nin muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkma mottosu, batılılaşma ve ekonomik açıdan beklentileri Türkiye’yi AB’nin yanına iten önemli sebepler olmuştur. Fakat uzun yıllar boyunca Türkiye’nin AB yolu mücadelesi bir nihayete erememiştir. Türkiye-AB ilişkileri dönemsel olarak değişiklikler göstermiştir. Fakat Türkiye ve AB birbirinin ayrılmaz parçalarıdır ve önemli müttefiklerdir. Türkiye’nin AB yolculuğu uzun ve tarihsel bir birikim içermektedir.

Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma yolunda uluslararası konjonktürdeki gelişmeleri yakından takip etmiş ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO) gibi uluslararası örgütlenmelerin etkin bir üyesi olmuştur. Bu doğrultuda, insanlık tarihinin en büyük barış projesi olarak nitelendirilen Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun (AET) 1958 yılında kurulmasından kısa bir süre sonra Türkiye, 31 Temmuz 1959’da Topluluğa ortaklık başvurusunda bulunmuştur. Türkiye adına bu başvuruyu, dönemin Demokrat Parti lideri ve Başbakanı Adnan Menderes yapmıştır. Menderes, bu başvuruyla, Türkiye’nin Avrupa’ya ilk adımı attığını ifade etmiştir.

Ankara Anlaşması

Ankara Anlaşması, Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinin hukuki temelini oluşturur. AET Bakanlar Konseyi, Türkiye’nin yapmış olduğu başvuruyu kabul ederek üyelik koşulları gerçekleşinceye kadar geçerli olacak bir ortaklık anlaşması imzalanmasını önermiştir. Anlaşma 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanmış ve 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

“Türkiye-AET ortaklık ilişkisinin nihai hedefi Türkiye’nin Topluluğa tam üyeliğidir.” Ankara Anlaşması, Türkiye’nin AET’ye entegrasyonu için hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve nihai dönem olmak üzere üç devre öngörmüştür. İlk dönem, Anlaşma’nın yürürlüğe girdiği 1 Aralık 1964 tarihi itibarıyla başlamıştır. Taraflar arasındaki ekonomik farklılıkları azaltmaya yönelik ‘Hazırlık Dönemi’ olarak belirlenen bu dönemde, Türkiye herhangi bir yükümlülük üstlenmemiştir. Tesis edilen ortaklık ilişkisinin işleyişine yönelik olarak iki taraf arasında bazı kurumlar oluşturulmuştur.

Katma Protokol

13 Kasım 1970 tarihinde imzalanan ve 1973 yılında yürürlüğe giren Katma Protokol ile, Ankara Anlaşması’nda öngörülen hazırlık dönemi sona ermiştir ve “Geçiş Dönemi “ne ilişkin koşullar belirlenmiştir. Bu dönemde taraflar arasında sanayi ürünleri, tarım ürünleri ve kişilerin serbest dolaşımının sağlanması ve Gümrük Birliği’nin tamamlanması öngörülmüştür.

1971 yılı itibarıyla, Katma Protokol çerçevesinde, Topluluk, bazı petrol ve tekstil ürünleri dışında Türkiye’den ithal ettiği tüm sanayi mallarına uyguladığı gümrük vergileri ve miktar kısıtlamalarını tek taraflı olarak sıfırlamıştır. Karşılık olarak, Türkiye’nin AB kaynaklı sanayi ürünlerinde gümrük vergilerini giderek sıfırlaması öngörülmüş ve böylece Gümrük Birliği’nin fiilen yürürlüğe girmesi için 22 yıllık bir süre tanınmıştır.

Türkiye- AB ilişkileri 1970-1980 döneminde ekonomik sebeplerden kaynaklı olarak durgun bir dönem yaşamıştır. 1980 darbesi ile de Türkiye-AB İlişkileri askıya alınmıştır.

AB’ye Tam Üyelik Başvurusu Süreci

1983 yılında Türkiye’de sivil yönetimin tekrar göreve gelmesi ve piyasanın serbestleşmesi ile Türkiye dışa açılma sürecine girmiştir. Böylece 12 Eylül 1980 tarihinden itibaren dondurulmuş bulunan Türkiye-AET ilişkilerinin canlandırılması süreci başlamıştır.

Türkiye Ankara Anlaşması kapsamında öngörülen dönemlerin tamamlanması beklemeden 14 Nisan 1987 tarihinde üyelik başvurusunda bulunmuştur.

Avrupa Komisyonu, bu başvuru ile ilgili görüşünü 18 Aralık 1989’da açıklamıştır ve kendi iç bütünleşmesini tamamlamadan Topluluğun yeni bir üyeyi kabul edemeyeceğini belirtmiştir. Ayrıca, Türkiye’nin, Topluluğa katılmaya ehil olmakla birlikte, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda gelişmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu nedenle, üyelik müzakerelerinin açılması için bir tarih belirlenmemesi ve Ortaklık Anlaşması çerçevesinde ilişkilerin geliştirilmesi düşünülmüştür.

Bu öneri Türkiye tarafından da olumlu değerlendirilmiş ve Gümrük Birliği’nin Katma Protokol’de öngörüldüğü şekilde 1995 yılında tamamlanması için gerekli hazırlıklara başlanmıştır. İki yıl süren müzakereler sonunda 5 Mart 1995 tarihinde yapılan Ortaklık Konseyi toplantısında alınan karar uyarınca Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliği 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Böylece, Türkiye-AB Ortaklık İlişkisinin “Son Dönemi”ne geçilmiştir. Gümrük Birliği, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile bütünleşme hedefine yönelik ortaklık ilişkisinin en önemli aşamalarından biridir ve Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine ayrı bir boyut kazandırmıştır.

Türkiye’nin Aday Ülke Olma Süreci

Türkiye-AB ilişkilerinin dönüm noktası, 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki’de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’dir. Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin adaylığı resmen onaylanmış ve diğer aday ülkelerle eşit konumda olacağı açık ve kesin bir dille ifade edilmiştir.

Helsinki Zirvesi’nde, diğer aday ülkeler için olduğu gibi Türkiye için de Katılım Ortaklığı Belgesi hazırlanmasına karar verilmiştir. Türkiye için hazırlanan ilk Katılım Ortaklığı Belgesi 8 Mart 2001 tarihinde AB Konseyi tarafından onaylanmıştır. Katılım Ortaklığı Belgesi Avrupa Birliği tarafından, 2003, 2005, 2006 ve 2008 yıllarında tekrar gözden geçirilmiştir. Ulusal Program ise, 2003, 2005 ve 2008 yıllarında güncelleştirilmiştir. Avrupa Birliği yolunda kararlı olan Türkiye iç dinamiklerinde demokratikleşme ve diğer siyasi kriterlerde (hukukun üstünlüğü, düşünce, ifade özgürlüğü ve insan hakları) düzenlemeler yaparak kesintisiz koyarak yoluna devam etmiştir. Bu çerçevede 2002-2004 yılları arasında sekiz Uyum Paketi, 2001 ve 2004 yıllarında da iki Anayasa Paketi TBMM’de kabul edilmiştir.

17 Aralık 2004 tarihli Brüksel Zirvesi’nde, Türkiye-AB ilişkilerinde bir dönüm noktası daha yaşanmış ve Zirve’de Türkiye’nin siyasi kriterleri yeteri ölçüde karşıladığı belirtilerek 3 Ekim 2005’te müzakerelere başlanması kararı alınmıştır.

3 Ekim 2005 tarihinde Lüksemburg’da yapılan Hükümetlerarası Konferans ile Türkiye resmen AB’ye katılım müzakerelerine başlamıştır. Yine aynı gün bir basın toplantısı düzenlenerek Türkiye için Müzakere Çerçeve Belgesi yayımlanmıştır. Böylece, Türkiye ile AB arasındaki ilişki yepyeni bir sürece girmiştir.

17 Mayıs 2012 tarihinde ise Türkiye ve Avrupa Komisyonu arasında Pozitif Gündem başlatılmıştır. Pozitif Gündem, Türkiye-AB ilişkileri açısından bazı önemli konulardaki iş birliği mekanizmalarının güçlendirilmesini ve siyasi blokajlı fasıllar dahil olmak üzere, oluşturulan çalışma gruplarıyla teknik açılış/kapanış kriterlerinin en kısa sürede yerine getirilmesini amaçlayan bir çalışma yöntemi olarak düşünülmüştür. Pozitif Gündem, 2014 yılında Avrupa Komisyonu Genişleme ve Komşuluk Politikasından Sorumlu Üyesi Štefan Füle’nin yerine Johannes Hahn’ın göreve gelmesiyle sona ermiştir.

Türkiye-AB ilişkilerinde, 2015 yılında özellikle Suriye’deki gelişmelerin düzensiz göç akınlarına yol açması nedeniyle önemli gelişmeler yaşanmıştır.  Somut kararların alındığı 29 Kasım 2015, 7 Mart 2016 ve 18 Mart 2016 Türkiye-AB Zirveleri çerçevesinde ilişkilerin her yönünde ivme sağlanmıştır. Zirvelerde, katılım müzakerelerinin yeniden canlandırılması, Türkiye-AB üst düzey diyaloğunun güçlendirilmesi, Vize Serbestisi Diyaloğu sürecinin hızlandırılması, göç yönetiminde yük paylaşımı, terörle mücadelede iş birliği, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi çalışmaları gibi Türkiye-AB ilişkileri açısından önemli kararlar alınmıştır.

15 Temmuz 2016 tarihindeki hain darbe girişimi sonrasında AB’nin Türkiye’ye karşı sergilediği dayanışma eksikliği ve Türkiye’nin benimsemek zorunda kaldığı güvenlik odaklı politika Türkiye-AB ilişkilerini olumsuz etkilemiş, bu durum dolaylı olarak müzakere sürecine de yansımıştır.

Türkiye-AB ilişkilerinde karşılıklı güvenin yeniden tesis edilmesi için, 26 Mart 2018 tarihinde Varna Zirvesi düzenlenmiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dönemin AB Konseyi Başkan Donald Tusk, Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker ve Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’un katılımıyla gerçekleşen Zirve’de liderler, Türkiye-AB işbirliğinin önemini teyit etmiş ve Türkiye’nin adaylığını en üst düzeyde vurgulamışlardır.

Fakat AB Türkiye’nin AB değerlerinden uzaklaştığını söyleyerek yeni fasılları ve müzakerelerin durması gerektiği konusunda hemfikir bir karar almıştır. Gümrük Birliği konusunda ise görüşmelere devam edilmesi özellikle üzerinde durulan gelişmelerden biri olmuştur.

2019 yılının ilk yarısı, Türkiye-AB ilişkilerinde olumlu bir gündemle başlamıştır. Nitekim Türkiye-AB Ortaklık Konseyi üç buçuk yıllık bir aradan sonra 15 Mart 2019’da toplanmış, Türkiye 31 Ocak 2019’da Bükreş’te yapılan AB Dışişleri Bakanları Gayriresmi Toplantısına (Gymnich) toplantısına katılmış, AB ile 15 Ocak 2019 tarihinde Yüksek Düzeyli Ulaştırma Diyaloğu Toplantısı, 28 Şubat 2019 tarihinde ise Yüksek Düzeyli Ekonomik Diyalog Toplantısı yapılmış ve Alt Komite toplantıları düzenli aralıklarla gerçekleştirilmiştir.

2019 yılının Eylül ve Ekim aylarında vize serbestisi diyaloğu, katılım öncesi fonların ve Birlik Programları’nın yönetimi ve AB ile çalışmaların koordinasyonu konularında yayımlanan üç genelge, Türkiye’nin AB sürecindeki çalışmalarını kararlılıkla sürdürdüğünü ortaya koyması açısından önemli olmuştur.

Türkiye-AB İlişkileri ve Covid-19

Çin’den yayılarak tüm dünyaya sirayet eden Covid-19 salgını tüm dünyayı etkisi altına almış ve ülkelerin ekonomik açıdan zorlanmasına ve vatandaşlarının hayatlarını kaybetmesine sebep olmuştur. Türkiye Covid-19 salgınını vatandaşlarına ücretsiz sağladığı sağlık sistemi ve aşılamalar ile sorunsuz olmasa da çoğu gelişmiş ülkeye nazaran sağlıklı bir şekilde atlatmıştır. Covid-19 döneminde Türkiye-AB ilişkileri aşı, sağlık ekipmanları, gıda konusunda gelişmiştir.

Avrupa Komisyonu, her yıl Avrupa Birliği aday ülkelerin üyeliğe hazırlık sürecinde kaydettiği ilerlemeyi gösteren raporlar hazırlamaktadır. Türkiye raporlarının Türkiye’nin Covid-19 pandemi sürecini yönetmede olumlu bir etkisi olduğu düşünülmektedir.

Türkiye-AB İlişkileri ve Rusya-Ukrayna Savaşı

24 Şubat 2022 tarihinde Rusya, Devlet Başkanı Putin’in emriyle Ukrayna’yı işgal girişimine başlamış ve Rusya bu işgal girişimi sonrası dünyadan tecrit edilmiştir. Fakat bu tecritin sonuçları Rusya için ağır olsa da ekonomisini hızla toparlamış ve elinde ki enerji kozunu kullanarak AB’yi zor durumda bırakmıştır. Rusya yaptırımlar altında AB’ye sağladığı fosil yakıt ve Doğalgaz ihracını kısmış ve Almanya Kuzey Akım 2 projesini iptal etmiştir. Polonya’ya Bulgaristan’a ve çoğu ülkeye doğalgazı kesmiştir.  Fakat AB Rusya’ya hiçbir zaman yaptırım paketleri açıklamaktan geri durmamış ve devamlı olarak yaptırımları uygulamaya almıştır.

Türkiye ise Rusya’ya karşı yapılan yaptırımların hiçbirine katılmamış. Fakat Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunmuştur. Türkiye aynı zamanda NATO içinde Rusya ile temasta olan tek devlettir. Bunun en önemli artısı Türkiye için bir doğalgaz krizi yaşamaması ve aktif uzlaştırmacı bir dış politika izleyebilmesi olmuştur. AB ülkelerini çoğunun Rusya’yı karşılarına aldığı bu süreçte, Türkiye hem Rusya hem Ukrayna ile görüşmeler gerçekleştirebilen bir NATO üyesi olmayı başardı. Bu durum başta Fransa olmak üzere birçok Avrupa ülkesi tarafından eleştirilmiştir. Nitekim Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron “Türkiye’nin Rusya ile görüşmeye devam eden tek dünya gücü, tek NATO gücü olmasını kim ister? Demiştir.

Ukrayna-Rusya Savaşı’nın hemen başlarında, 11-13 Mart 2022 tarihlerinde Antalya Diplomasi Forumu gerçekleştirildi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba, Türkiye Cumhuriyeti Dışişişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun moderatörlüğünde görüşme gerçekleştirilmiştir. Savaşın üçüncü haftasında gerçekleşen bu görüşme, barışa dair adımların öncüsü olarak değerlendirildi. Türkiye’nin bu görüşmede iki tarafa da eşit yaklaşımı sayesinde, bu görüşmeden sonra da Türkiye’nin ev sahipliğinde birçok görüşme gerçekleşmiştir.

29 Mart’ta, Ukrayna ve Rusya’dan gelen müzakere heyetleri, Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Ofisi’nde bir araya geldi. İki ülke heyetlerinin İstanbul’da buluşması, Türkiye’ye duyulan güvenin bir göstergesi olarak yorumlanmıştır. Müzakerelerden sonra Ukrayna, Türkiye’nin garantör ülkeler arasında yer almasını istemiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “krizin başladığı ilk günden itibaren tırmanmanın önüne geçilmesi amacıyla her düzeyde gayret sarf ettik. Her iki tarafın da hakkını, hukukunu koruyan adil bir tutum sergiledik” açıklamasında bulunmuştur.

Savaş sürecinde bir başka önemli sorun olan esir takası konusunda da Türkiye kayıtsız kalmamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın savaşan iki ülke lideriyle görüşmeleri sonucunda 22 Eylül’de esir takası gerçekleşti. Rusya ile Ukrayna arasında 200 savaş esiri takası yapılmıştır.

14 Kasım’da, savaşın devam ettiği sırada Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü Bill Burns ile Rus Dış İstihbarat Servisi (SVR) Başkanı Sergey Narışkin, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) ev sahipliğinde Ankara’da bir araya geldi. Gerçekleşen özel görüşmede, nükleer silahların kullanılmasının riskleri başta olmak üzere birçok konu görüşülmüştür.

Türkiye ve Birleşmiş Milletlerin girişimiyle Tahıl Koridoru oluşturulmuştur. Savaş sırasında Karadeniz’e yerleştirilen mayınlar nedeniyle Ukrayna’da tutulan tahıl ürünlerinin güvenli şekilde taşınabilmesi oldukça zordu. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve Türkiye’ye yönelik “İstanbul önemli sorunları çözmek için sağduyulu diplomasinin vazgeçilmez merkezi haline geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kararlılığı için şükranlarımı sunuyorum.” şeklinde övgü dolu sözlerde bulunmuştur. 2 Kasım’da Rusya’nın anlaşmadan geri çekilmesi ile askıya alınan Tahıl Koridoru, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın girişimleri ile 17 Kasım’da 120 gün süreyle yeniden uzatılmıştır.

Aynı zaman Rusya ile kurulan diyalogların devamı iki ülkeyi birbirine yaklaştırmış ve Enerji merkezi düşünceleri, doğalgazın Türkiye üzerinden AB’ye taşınması gibi fikirlere sahne oluşturmuştur.

İlave olarak Türkiye AB’nin Rusya’ya uyguladığı yaptırım paketlerine katılmadığı gibi Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişiminin neden olduğu zararın kayıt altına alınması için Avrupa Konseyi’nin kurma kararı aldığı mekanizmaya da katılmamıştır.

İsveç’in NATO Üyeliği ve Türkiye-AB İlişkilerine Etkisi

Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte gerilen dünya konjonktürü İsveç ve Finlandiya’nın Rusya’dan tehdit algılamasına yol açmış ve NATO üyeliği yoluna girmişlerdir. NATO’nun genişlemesi ve Rusya’ya karşı bir olma duygusu ve NATO’nun güvenlik şemsiyesine girme arzusu sonucu İsveç ve Finlandiya, NATO ittifaka resmi başvurularını 18 Mayıs’ta yapmışlardır. Bu iki ülkenin katılım protokolleri, 30 Haziran’da toplanan NATO liderler zirvesinden sonra 5 Temmuz’da Brüksel’de imzalanmış ve katılım süreci resmen başlamıştır. Fakat iki ülke Türkiye’nin engeline takılmıştır. İsveç’te yapılan Kur-an eylemleri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı provoke edici eylemler, YPG Terör Örgütünün korunması gibi sebepler Türkiye’nin bu iki ülkeyi NATO’ya kabulünü bir süre engellemiştir. Fakat Madrid Zirvesiyle birlikte Türkiye bazı isteklerini kabul ettirmiştir.  Bunlar;

  • PKK ve uzantılarıyla mücadelede Türkiye’yle tam iş birliği.
  • Terörizmin tüm biçim ve tezahürleriyle mücadelede Türkiye’yle dayanışma sergilenmesi.
  • PYD/YPG ve Fetullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ) destek sağlamama taahhüdü.
  • Savunma sanayii alanında ambargo kısıtlamalara gidilmemesi, iş birliğinin artırılması.
  • İsveç ve Finlandiya’nın terörizmle mücadele ve savunma sanayii konularındaki ulusal mevzuatlarını ve uygulamalarını tadil etme taahhüdü.
  • Terörizm ve örgütlü suçlarla mücadele alanında istihbarat paylaşımına ilişkin yapılandırılmış iş birliği mekanizması tesisi.

Türkiye daha sonrasında Finlandiya’nın NATO üyeliğine onay vermiştir.

İsveç’in onayı ise daha geç bir tarihte gelmiştir. Türkiye ve İsveç’in yaklaşık bir yıldan uzun süre müzakere ettikleri NATO’ya katılım sürecine onay vermiştir, başta NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ve ABD’li üst düzey yetkililer olmak üzere yürütülen yoğun diplomatik çabalar bu kararda etkili olmuştur.

Aynı zamanda Türkiye, İsveç ve NATO görüşmesinde İsveç’in, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize serbestisi dahil Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecine aktif destek vereceği bildirilmiştir. Türkiye’nin, İsveç’in NATO’ya Katılım Protokolü’nü TBMM’ye sevk edeceği açıklaması, Avrupa basınında “son dakika” gelişmesi olarak da geniş yer bulmuştur. Haberlerde, “zirvenin mutlak kahramanı” olarak nitelendirilen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliğine “yeşil ışık” yaktığı ifade edilerek Türkiye’nin İsveç’in ittifaka üyeliğini destekleyeceği belirtilmiştir.

Avrupa basınında, “Erdoğan İsveç’in NATO’ya katılmasının önünü açtı”, “Akşam saatlerinde bir sürpriz”, “Anlaşma sağlandı, İsveç yakında NATO’ya katılacak”, “Erdoğan, İsveç’in NATO üyeliği önündeki engeli kaldırma sözü verdi” başlıkları öne çıkmıştır.

Sonuç

Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkileri uzun tarihsel dönemlere dayanan fakat hala sonuca ulaşmamış bir durumdadır. İnişli-çıkışlı, gergin fakat müttefik ruhuna dayanan bu ilişki aslında birbirlerine olan ihtiyacın getirisidir.

Uzun bir geçmişi olan Türkiye-AB ilişkilerinin en önemli özelliği, başından itibaren hep inişli-çıkışlı bir seyir izlemesi ve zaman zaman yaşanan sorunlara rağmen tarafların bu ilişkiyi üyelik perspektifiyle sürdürme konusundaki iradeyi korumasıdır. Nitekim AB’ye üye olmak, müzakere sürecinde karşılaşılan her türlü zorluğa rağmen, Türkiye’nin en önemli stratejik hedeflerinden biri olmaya devam etmektedir.

Kaynakça

T.C Dışişleri Bakanlığı Avrupa Birliği Başkanlığı, Türkiye-AB İlişkilerinin Tarihçesi, 16.08.2023, https://www.ab.gov.tr/turkiye-ab-iliskilerinin-tarihcesi_111.html

Gürkan Demir, ‘Ukrayna-Rusya Savaşı’nın birinci yılında Türkiye’nin arabulucu rolü’, Anadolu Ajansı (24.02.2023), https://www.aa.com.tr/tr/analiz/gorus-ukrayna-rusya-savasinin-birinci-yilinda-turkiye-nin-arabulucu-rolu/2829905

Anadolu Ajansı, ‘Türkiye, İsveç ve NATO görüşmesinde İsveç’in Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecine aktif destek vereceği bildirildi’, 10.07.2023, https://www.aa.com.tr/tr/gundem/turkiye-isvec-ve-nato-gorusmesinde-isvecin-turkiyenin-abye-uyelik-surecine-aktif-destek-verecegi-bildirildi-/2941905

BBC News, ‘Türkiye’den İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışık: Zirve öncesi nasıl anlaşma sağlandı?’, 11.07.2023, https://www.bbc.com/turkce/articles/cw489877g0eo

Webinara
Kayıt Ol !

Son 2 Gün