Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ) tesislerine yönelik gerçekleştirilen terör saldırısının ardından Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine ve Suriye’deki terör unsurlarına yönelik düzenlediği operasyonlar, bazı çevrelerce manipülatif söylemlerle çarpıtılmaya çalışılmıştır. Türkiye’nin terörle mücadele politikalarını hedef alan bu söylemler gerçeği yansıtmadığı gibi, terör örgütlerinin propagandasına hizmet eden bir çerçevede şekillenmiştir. Özellikle “Kürtlere yönelik soykırım” iddiaları, bölgesel gerilimleri artırmayı ve uluslararası kamuoyunu Türkiye’ye karşı harekete geçirmeyi amaçlayan provakatif bir stratejinin parçası olarak öne çıkmaktadır. Bu iddiaların arka planı, gerçekler ve propagandaların etkisi analiz edildiğinde, manipülasyon çabalarının asıl amacı net şekilde anlaşılmaktadır.
TUSAŞ saldırısının ardından Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT), Irak ve Suriye’deki PKK/YPG’ye ait stratejik noktalara yönelik geniş kapsamlı bir operasyon başlatmıştır. Türkiye’nin bu operasyonlarla amacı, terör örgütlerinin ülkeye yönelik tehdit kapasitesini ortadan kaldırmaktır. Operasyonlar sırasında teröristlere ait lojistik hatlar, mühimmat depoları ve eğitim kampları gibi hedefler başarıyla imha edilmiştir. Ancak bu askerî operasyonlar, bazı medya organları ve çevrelerce çarpıtılarak ele alınmıştır. Türkiye’nin terör unsurlarını hedef aldığına dair açıklamalarına rağmen, bu operasyonlar etnik bir çatışma yaratılıyormuş gibi sunulmuş ve “Kürtlere yönelik soykırım” iddiaları dile getirilmiştir. Bilhassa İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun oğlu Yair Netanyahu’nun X sosyal medya platformunda konuya dair attığı tweetler ve onun söylemlerini destekleyen Yahudi bazı kişi ve medya organlarının Türkiye’yi suçlayan açıklamaları, konuyu özünden saptırarak ve egzajere ederek farklı bir boyut kazandırma amacı taşımaktadır. İsrail’in Filistin politikalarını eleştiren Türkiye’ye karşı bir misilleme olarak da değerlendirilebilecek bu söylemler, Türkiye’nin bölgedeki etkisini sınırlamayı amaçlayan bir girişim olarak okunabilir. Operasyonlarda “çok büyük miktarda mühimmat kullanıldığı,” direkt “sivillerin hedef alındığı” gibi iddialar ise somut kanıtlara dayanmamakta, aksine kamuoyunu yanıltma amacı taşımaktadır. Bu tür iddialar yalnızca Türkiye’yi itibarsızlaştırmayı değil, aynı zamanda terör örgütlerinin uluslararası destek bulmasını hedeflemektedir.
Konu uluslararası hukuk çerçevesinde değerlendirildiğinde Türkiye’nin operasyonları, Birleşmiş Milletler (BM) Şartı’nın 51. maddesi ile düzenlenen meşru müdafaa hakkı kapsamındadır. Terör saldırıları, uluslararası hukukta devletlerin egemenliğine ve halkların güvenliğine yönelik ciddi tehditler olarak tanımlanırken, Türkiye’nin bu tehditleri bertaraf etmeye yönelik aldığı önlemler uluslararası hukuka uygun ve meşru bir zemin üzerinde gerçekleşmektedir. Terör örgütlerinin sivilleri kalkan olarak kullandığı göz önüne alındığında, uluslararası toplumun bu örgütlere yönelik daha etkin bir duruş sergilemesi gerekliliği de bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Sonuç itibariyle; Türkiye’nin TUSAŞ saldırısının ardından başlattığı operasyonlar, ulusal güvenlik ve bölgesel istikrar açısından meşru bir adım olup terör örgütlerinin tehdit kapasitesini ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. “Soykırım” iddiaları tamamen gerçek dışıdır ve Türkiye’nin terörle mücadelesine gölge düşürme çabasından ibarettir. Özellikle terör örgütlerine dolaylı veya doğrudan destek veren devletlerin Türkiye’nin meşru güvenlik operasyonlarını eleştirme hakları yoktur. Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçekleştirdiği operasyonların etnik bir hedefi olmadığı açıkça ortadadır. Bu iddialar, terör örgütlerinin ve destekçilerinin uluslararası kamuoyunda destek arayışlarının ürünüdür.
Fotoğraf: Anadolu Ajansı