Giriş
Kırım Yarımadası, tarih boyunca özellikle Karadeniz’deki stratejik konumu nedeniyle büyük güçlerin dikkatini çeken bir bölge olmuştur. Bu coğrafya, Asya, Avrupa ve Orta Doğu arasında köprü işlevi görmesi nedeniyle askerî ve ekonomik açıdan önemli bir noktadadır. Kırım üzerindeki güç mücadelesi Osmanlı İmparatorluğu’ndan Rusya ve Sovyetler Birliği’ne, daha sonra modern Türkiye, Ukrayna ve Batılı aktörlere kadar geniş bir yelpazede incelenebilir. Türkiye için Kırım, tarihî bağlar, kültürel miras ve bölgesel güvenlik çerçevesinde jeopolitik önemini korumaktadır.
Osmanlı Dönemi: Kırım’ın Stratejik Önemi ve Güç Dengesi
Osmanlı İmparatorluğu, Karadeniz’i bir iç deniz hâline getirme stratejisini 15. yüzyılda Kırım’ı fethederek uygulamaya koymuştur. Osmanlı’ya bağlı olarak kurulan Kırım Hanlığı, Karadeniz’in kuzeyinden gelen tehditlere karşı Osmanlı’nın koruyucu kalkanı işlevi görmüştür. Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun güç kaybıyla bu dengenin bozulması, Rus Çarlığının bölge üzerindeki nüfuzunu artırmasına yol açmıştır. 1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kırım üzerindeki hâkimiyetini sona erdirmiştir. Bu antlaşma, Osmanlı’nın Kırım üzerindeki siyasi ve askerî etkisini kaybetmesine neden olmuş ve Rusya’ya Osmanlı topraklarındaki Ortodoksları koruma hakkı tanıyarak Osmanlı’nın iç işlerine müdahale edebilmesinin yolunu açmıştır. Küçük Kaynarca ile Osmanlı’nın kuzeyden gelebilecek tehditlere karşı korumasız kalması, imparatorluğun zayıflamasını hızlandırmıştır.
1856 Paris Antlaşması ise Kırım üzerindeki Osmanlı nüfuzunu tamamıyla sona erdirmiştir. Bu antlaşmayla Karadeniz tarafsız bölge ilan edilerek, Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya’nın Karadeniz’de donanma bulundurması yasaklanmıştır. Karadeniz‘in askerlerden arındırılması Osmanlı’nın güvenliğine doğrudan katkı sağlamasa da Rusya’nın bu bölgedeki askerî faaliyetlerini sınırlayarak dolaylı bir güvence sağlamıştır. Ancak bu durum, Osmanlı’nın Kırım üzerindeki kaybını geri getirmemiş ve bölgedeki stratejik üstünlük Rusya’nın lehine kalmıştır.
Cumhuriyet Dönemi: Kırım Tatarları ve Türkiye-Kırım İlişkileri
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Kırım’daki Müslüman ve Türk nüfusun hakları, Türkiye’nin uluslararası ilişkilerinde önemli bir mesele hâline gelmiştir. Osmanlı döneminde Anadolu’ya göç eden Kırım Tatarları, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde Türk toplumuyla bütünleşerek Türkiye ile Kırım arasında süregelen tarihî bağların devamlılığını sağlamıştır. Bu diaspora, özellikle Sovyetler Birliği’nin bölgedeki Müslüman halklara uyguladığı baskılarla birlikte Kırım konusunda Türkiye’de duyarlılığın artmasına yol açmıştır.
Soğuk Savaş döneminde, Türkiye’nin Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üyesi olarak Sovyetler Birliği’ne karşı stratejik bir konumda bulunması, Kırım’ın jeopolitik önemini yeniden gündeme getirmiştir. Türkiye, Kırım Tatarlarının haklarının korunması için girişimlerde bulunarak bölgedeki Türk nüfus ile tarihî ve kültürel bağlarını güçlendirmeye devam etmiştir. Bu dönemde Türkiye’nin Kırım Tatarları ile olan bağı sadece kültürel bir ilişki olmaktan öte, Kırım’daki stratejik dengelerin korunması açısından da önemli bir unsur olmuştur.
2014 ve Sonrası: Rusya’nın Kırım’ı İlhakı ve Türkiye’nin Bölgesel Politikası
2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhakı hem Türkiye’nin Kırım politikasında hem de Türkiye-Rusya ilişkilerinde önemli bir dönüm noktası oluşturmuştur. Türkiye, Kırım’ın uluslararası hukuk çerçevesinde Ukrayna’ya ait bir bölge olduğunu savunarak Kırım Tatarlarının haklarını korumak için diplomatik adımlar atmaktadır. Bu durum, Türkiye’nin Kırım meselesinde belirgin bir duruş sergilemesini sağlamış ve Türkiye, Kırım Tatar diasporasının haklarının korunması konusunda uluslararası platformlarda aktif bir rol üstlenmiştir.
Rusya’nın Kırım’ı ilhakının ardından Türkiye’nin Kırım politikası, Türkiye-Rusya ilişkileri bağlamında zaman zaman gerilimli bir hâl almıştır. Bu bağlamda Türkiye’nin NATO üyeliği, Kırım konusunda kritik bir faktör olarak öne çıkmakta ve Karadeniz’deki güvenlik dinamikleri, Türkiye’nin bölgesel stratejilerini yeniden şekillendirmektedir. Türkiye, Karadeniz’de istikrarı koruma amacı güden politikalar izlerken Kırım Tatarlarının haklarını savunmayı sürdürmektedir.
Türkiye-Rusya İlişkileri Bağlamında Kırım Meselesi
Kırım meselesi, 21. yüzyılda Türkiye-Rusya ilişkilerinde önemli bir parametre hâline gelmiştir. Enerji alanında stratejik iş birliği, savunma sanayi projeleri ve bölgesel güvenlik konuları, Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkileri belirleyen unsurlar arasındadır. Özellikle Türk Akımı doğalgaz projesi, S-400 savunma sistemlerinin alımı ve Suriye politikaları gibi meseleler, Kırım politikasında tarafların dengeli bir ilişki kurmasını zorlaştırmaktadır.
Bu çerçevede, Türkiye’nin Kırım Tatarlarının haklarına olan hassasiyeti, bölgedeki Müslüman ve Türk nüfusun kültürel ve siyasi haklarının korunması amacıyla süregelen politikalarını pekiştirmiştir. Türkiye, Kırım Tatar diasporasının haklarını uluslararası arenada savunarak, bu topluluğun korunmasını güvence altına almaktadır.
Sonuç
Türkiye’nin Kırım ile ilişkisi, özellikle 2014’te Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesiyle yeniden tanımlanmıştır. Türkiye, Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne saygı gösteren bir politika izleyerek Batı ile uyumlu bir çizgide durmakta, aynı zamanda Rusya ile de dengeli bir ilişki geliştirmeye çalışmaktadır. Bu süreçte Kırım Tatarlarının korunmasına yönelik politikalarla kültürel diplomasi araçlarını kullanarak Türk Dünyası ile olan tarihî bağlarını güçlendirmeye ve Kırım üzerindeki yumuşak gücünü artırmaya yönelik adımlar atmıştır. Dolayısıyla, Türkiye’nin Kırım politikası sadece güvenlik unsurlarıyla değil, aynı zamanda kimlik ve kültür boyutlarıyla da belirleyici bir nitelik kazanmaktadır.
Kırım’ın Türkiye açısından günümüzdeki stratejik değeri, Karadeniz’de istikrarı sağlama ve dengeli bir politika sürdürme çabasının bir parçası olarak öne çıkmaktadır. Karadeniz’deki güvenlik dengeleri, özellikle NATO’nun bölgedeki etkisini artırmasına yönelik Türkiye’nin destekleyici pozisyonunu güçlendirmektedir. Bu doğrultuda Türkiye, Kırım meselesinde bölgesel güvenlik çıkarları ile batı ittifakları arasında denge arayışını sürdürmektedir. Kırım’ın jeopolitik konumu, Türkiye’nin Karadeniz güvenlik stratejisinin temel taşlarından biri olmasının yanı sıra, Türk Dünyası ile kültürel bağlarını koruma çabalarında da merkezi bir unsur olarak rol oynamaktadır.
21. yüzyılda Türkiye, Karadeniz bölgesinde etkili bir güç olma stratejisini sürdürürken, Kırım ve Kırım Tatarları konusundaki hassasiyetine de bağlı kalmaktadır. Bu politika hem tarihî bağları pekiştiren hem de Türkiye’nin uluslararası konumunu sağlamlaştıran bir duruş olarak öne çıkmaktadır. Türkiye, kültürel diplomasi çerçevesinde Kırım Tatarları ile olan bağlarını sürdürürken, Batılı müttefikleriyle uyumlu bir politika izlemeyi ve aynı zamanda Rusya ile yapıcı ilişkiler kurmayı hedeflemektedir. Böylece, Kırım politikası, Türkiye’nin çok boyutlu dış politikasının bir yansıması olarak hem tarihî temellerine dayanan hem de günümüz bölgesel dinamiklerine uyum sağlayan bir yaklaşım sunmaktadır.
Kaynakça
Ayverdi, S. (2012). Türk-Rus Münasebetleri ve Muharebeleri. İstanbul: Kubbealtı Yayınları.
Beydilli, K. (1999) Küçük Kaynarca’dan Yıkılışa. Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, C:1, IRCICA, İstanbul 1999, s.64-135.
İnalcık, H. (2008). Kırım Hanlığı. DİA, 35.
Kavak, N. (2023). Kırım’ın Rusya tarafından ilhakının onuncu yılında Türkiye’deki Kırım Tatarlarının anavatan Kırım algısı. Journal of International Eastern European Studies/Uluslararası Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 5(2), 218-237.
Ortaylı, İ. (1992). XVIII. yüzyıl Türk-Rus ilişkileri. In Türk-Rus İlişkilerinde 500 Yıl 1491-1992. Ankara: TTK.
Özcan, A. (2001). Karlofça Antlaşması. DİA, 24.
Sözmez, A. S., Bıçakcı, H., & Yıldırım, C. (2015). Analysis of Russia Ukraine relations in context of Crimea problem. International Journal of Social Sciences and Education Research, 1(3), 656-670.
Topal, A. H. (2014). Kırım İşgali ve Uluslararası Hukuk Krizi (Kırım Krizini Nasıl Okumalı?). DÜBAM.