Bursa Uludağ Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler
Giriş
Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup ayrılan ülkeler ağır tazminat ve anlaşmalara maruz kalmışlardır. En ağır anlaşmayı imzalayan ülkelerden biri ise Almanya’dır. Almanya, 28 Haziran 1918 yılında Paris’in Versay Sarayı’nda ‘Versay Barış Antlaşmasını’ imzalamıştır. Bu antlaşma, Almanya’nın ordusunu önemli ölçüde kısıtlamış, denizaltı ve uçak üretimi yapmasını engellemiş, ayrıca Almanya’nın bu antlaşma sonucunda ağır bir tazminat ödemesi kararlaştırılmıştır. Bu antlaşma ağır şartlar içerdiğinden dolayı, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasına zemin hazırlamış ve Almanya’da Adolf Hitler gibi saldırgan bir liderin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Almanya’nın Polonya’yı işgali ile İkinci Dünya Savaşı başlayacak ve tüm ülkeler savaşa girsin ya da girmesin bu savaştan etkilenecekti.
İkinci Dünya Savaşı’nın Başlangıcı
İkinci Dünya Savaşı insanlık tarihindeki en çok can kaybının olduğu savaş ve tarihteki en büyük felakettir. İkinci Dünya Savaşı’ndaki ölü sayılarına bakacak olursak hayatını kaybeden toplam kişi sayısı yaklaşık olarak 60 milyondur. Bu 60 milyonun ise 20 milyonunu askeri kısım oluştururken geriye kalan yaklaşık 40 milyonluk kısmı ise siviller oluşturmaktadır.[i] İkinci Dünya Savaşı’nda Mihver ve Müttefikler olmak üzere iki grup vardı. Müttefik Devletleri Amerika, Çin, İngiltere, Fransa ve Sovyetler oluştururken Mihver Devletleri ise Almanya, İtalya ve Japonya oluşturmaktadır.
Almanya 1 Eylül 1939 tarihinde savaş ilanı yapmadan direkt olarak Polonya’yı işgal etmiştir ve bu işgal uluslararası hukuka tamamen aykırı bir durum oluşturmaktadır. Almanya’nın Polonya’ya kuzey, güney ve batıdan işgali üzerine Joseph Stalin önderliğindeki Sovyetler de Polonya’yı doğudan işgal etmeye başlamıştır. 6 Ekim 1939 tarihinde Almanya ve Sovyetlerin Polonya’yı tamamen işgali üzerine İkinci Dünya Savaşı resmen başlamıştır.
Türkiye’nin Savaş Başındaki Durumu
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ilk Cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938 tarihinde hayata gözlerini yummuş ve yerine kendi döneminde Başbakanlık görevi yapmış olan İsmet İnönü gelmiştir. Türkiye sanayileşme çabalarını sürdürüyor, fakat dış ülkelerden gelecek olan kaynaklar da Türkiye için büyük bir önem arz ediyordu. Türkiye İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla ekonomik sıkıntılar içine girecekti.
Türkiye, savaşın başlamasıyla ekonomik sıkıntılarda çekerken savaştaki her iki tarafta Türkiye’yi yanına çekmek istiyordu. Türkiye coğrafi konumunun özellikleri sebebiyle hem Müttefiklerin hem de Mihver Devletlerinin yanında olmasını istediği bir ülke konumundadır. İsmet İnönü’nün amacı ise Türkiye’yi savaş dışında tutarak denge politikası izlemekti.
Türkiye’nin savaşa girmemesindeki başlıca sebepler 1. Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle ayrılması, henüz yeni kurulmuş bir ülke olması ve ekonomisinin de iyi olmamasıdır. İsmet İnönü savaş boyunca bu sebepleri savaşa girmemek için neden olarak gösterecektir.
1939 Türk-Fransız-İngiliz İttifakı ve Türk-Alman Dostluk Paktı
Türkiye zorunlu olarak İngiltere ve Fransa’ya yakınlaşmıştır, bunun en büyük sebebi ise Almanya’nın hızlıca ilerlemesi ve İtalya’nın Arnavutluk’u işgalidir. Bu olaylar sonucunda 19 Ekim 1939 tarihinde Fransa, Türkiye ve İngiltere arasında Karşılıklı Yardım Anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre Akdeniz’de herhangi operasyon ve savaş olması durumunda bu üç devlet arasında askeri yardımlaşma olacaktır. Türkiye olası bir Akdeniz savaşında direkt olarak müdahalede bulunacaktır.
İkinci Dünya Savaşı devam ederken Almanya’nın seferleri hızlanmış ve Balkanlar’a, Yunanistan’a kadar Alman ordusu gelmiştir. Nisan 1941’de Almanya’nın Yunanistan’ı işgali ve bu olayın üzerine Bulgaristan’ın Almanya’nın yanında savaşa dahil olması Türk hükümetini endişelendirmişti. Adolf Hitler ise Türkiye’nin bu endişesini görüp, bu endişe sonucu Müttefik Devletlerin yanında savaşa girme ihtimali karşısında İsmet İnönü’ye bir mektup yazmıştır.
Bu mektupta Hitler: “Bulgaristan’da ilerleyen Alman birliklerinin, Türk sınırından, orada bulunmalarının maksadı hakkında yanlış bir yorumda bulunulmasına meydan vermeyecek kadar uzak kalmalarını emrettim. Şu kayıtla ki, Türk hükümeti, bizi, bu tutumumuzda bir değişiklik yapmaya mecbur edecek tedbirlere tevessül etmeyi lüzumlu görmesin.” açıklamasında bulunmuştur.[ii]
Bu mesajı okuyan Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ise cevap olarak: “Biz inanıyorduk ve bugün de hâlâ inanıyoruz ki, ortada Türk ordularıyla Alman ordularını karşı karşıya getirecek bir sebep yoktur. Ve Almanya, Türkiye’nin emniyetinin ve istiklâlinin gereklerine karşı anlayışlı davrandığı müddetçe böyle bir felâket meydana gelemez.” demiştir. Bu mektuplaşmalar ise Türk-Alman Dostluk Paktı imzalanana kadar devam etmiştir. 18 Kasım 1941 tarihinde Türk-Alman Dostluk Paktı imzalanmış ve bu anlaşma sonucu Türkler için Balkanlardan gelecek olası bir Alman tehdidi ortadan kalkmıştır.[iii]
Bu antlaşmayı zamanın Türkiye’deki Almanya Büyükelçisi Franz von Papen ve Türkiye Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu imzalamıştır. Bu anlaşma Türkiye’nin savaş dışı kalmasına önemli ölçüde katkı sağlamıştır. Aynı zamanda bu anlaşma Türkiye’yi yanında görmek isteyen İngiliz ve Amerikalıların hoşuna gitmemiştir, hatta bu anlaşma sonrasında ABD, anlaşmayı neden göstererek Ödünç Verme ve Kiralama Yasası gereğince Türkiye’ye yapacağı yardımları kesmiştir.
Türkiye’yi Savaşa Dahil Etmek İçin Yapılan Görüşmeler ve Türkiye’nin Savaşa Girişi
İkinci Dünya Savaşı esnasında gerek Mihver Devletler gerekse Müttefikler tarafından Türkiye’yi savaşa sokmak için birçok müzakere ve konferans gerçekleştirilmiştir. Müttefikler ile yapılan bu konferans ve görüşmelerden en önemlileri Adana Konferansı ve Kahire Konferansıdır. Görüşmelerde Türkiye’yi yanına çekmek isteyen Müttefiklere İsmet İnönü mühimmat eksikliği, yeteri askeri kapasiteye sahip olmama durumunu gerekçe göstererek savaşa dahil olmayacaklarını belirtmiştir. Kahire Konferansı’nda ise Churchill’in ağır baskısı sonucu İsmet İnönü savaşa girmeyi prensipte kabul etmiş ancak İsmet İnönü gerekli yardım yapılmasını gerektiğini tekrar belirtmiştir.
Sovyet lider Stalin, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Roosevelt ve İngiltere Başbakanı Churchill, Sovyet topraklarında bulunan Livadia Sarayı’nda Yalta Konferansı’nı gerçekleştirmişlerdir. Bu konferansta alınan karara göre yeni kurulacak olan Birleşmiş Milletlere 1 Mart 1945 tarihine kadar Mihver Devletlere savaş açmış ülkelerin alınması kararlaştırılmıştır. Türkiye bu sebepler Birleşmiş Milletlere katılabilmek için 23 Şubat 1945 tarihinde Mihver Devletlere savaş açmıştır. Türkiye, savaş açmasına rağmen herhangi bir harekât düzenlememiş tabiri caizse tek bir kurşun bile sıkmamıştır. Birleşmiş Milletler 26 Haziran 1945 tarihinde Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 50 ülkenin imzaladığı antlaşma uyarınca 24 Ekim 1945 tarihinde kurulmuştur.
İkinci Dünya Savaşı’nın Türkiye’ye Etkileri
İkinci Dünya Savaşı insanlık tarihini en çok etkileyen olaylardan biridir. Neredeyse dünya üzerindeki tüm insanlar bu savaştan bir şekilde etkilenmiştir. Türkiye de savaşa girmemesine rağmen gerek komşu ülkelerinin işgal edilmesi gerek dünya ekonomisinin ticaretinin zayıflaması ve daha birçok sebepten dolayı savaşın etkilerini çok fazla hissetmiştir. Türkiye savaş sonuna dek tarafsızlığını korumuş fakat savaşın bitimine yaklaşık 2 ay kala Birleşmiş Milletlere katılmak için savaşa dahil olmuştur.
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü her an savaşa dahil olacakmış gibi hazırlıklı davranmış ve savaş boyu temkinli olmuştur. Türkiye bu süreçte bir tür savaş ekonomisine geçiş yapmış, genel seferberlik ilan etmiştir. Genel seferberliğin ilan edildiği Türkiye’de II. Beş Yıllık Kalkınma Planı uygulanamadı. Türkiye askeri ve insan gücünden zarar görmediği halde ekonomik olarak çok zarar görmüştür. Türkiye’deki enflasyon artmış, buna istinaden bazı yiyecek ve eşyalarda karne uygulamasına geçilmiştir. Türkiye savaş sürecini sancılı bir şekilde geçirmiş fakat savaşta kayıplar vermeden ve minimal hasar alarak kurtulmuştur.
Sonuç
Türkiye coğrafi konumunun özellikleri sebebiyle hem Müttefiklerin hem de Mihver Devletlerinin yanında olmasını istediği bir ülke konumundadır. İsmet İnönü’nün amacı ise Türkiye’yi savaş dışında tutarak ‘Denge Politikası’ izlemekti. Yeni yeni toparlanmaya başlayan ve henüz 1. Dünya Savaşı’nın yaralarını yeni kapatan Türkiye ise bir büyük savaşa daha girmek istemiyor, fakat gerek Mihver gerekse Müttefikler tarafından savaşa dahil edilmek isteniyordu.
Türkiye ise savaş boyunca iki tarafı da oyalayarak tarafsızlık politikasını savaşın sonlarına kadar sürdürmüştür. Türkiye’nin o dönemki askeri teçhizatı diğer ülkeler ile savaşacak düzeyde olmadığı için de Türkiye kendisini yanında görmek isteyen devletlere karşı bu durumu bir gerekçe olarak gösteriyordu.
İki tarafla da sürekli iletişim halinde olan Türkiye savaşa sadece son zamanlarda Birleşmiş Milletlere girebilmek için mecburen dahil olmuş fakat bir kurşun dahi atmadan sadece formalite icabı savaşa girmiştir. Birleşmiş Milletler 26 Haziran 1945 tarihinde Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 50 ülkenin imzaladığı antlaşma uyarınca 24 Ekim 1945 tarihinde kurulmuştur.
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü savaş sonrası açıklamasında, “Ben sizi aç bıraktım ama, babasız bırakmadım” diyerek bu dönemi en iyi şekilde açıklamıştır.
Savaş sonrası Sovyet Rusya savaşı kazandığı için Doğu Bloku’nda büyük bir güç haline gelecek ve Türkiye için bir tehdit unsuru oluşturacaktır. Sovyetlerin tehdit haline gelmesi ve Türkiye’nin toprak bütünlüğünü korumak istemesi, gelecek yıllarda Türkiye’nin dış politikasına bir nevi yön verecektir.
Kaynakça
[i] Kıyağan, A. (2022, 1 Eylül). İnsanlık Tarihinin En Büyük Felaketi 2. Dünya Savaşı. Anadolu Ajansı. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/insanlik-tarihinin-en-buyuk-felaketi-2-dunyasavasi/2674182 (Erişim Tarihi: 05.03.2023)
[ii] Adolf Hitler’den İnönü’ye Mektup ve İnönü’nün Cevabı, Tarihte Bugün – 28 Şubat https://www.ismetinonu.org.tr/tarihte-bugun-28-subat/ (Erişim Tarihi: 05.03.2023)
[iii] Adolf Hitler’den İnönü’ye Mektup ve İnönü’nün Cevabı, Tarihte Bugün – 28 Şubat https://www.ismetinonu.org.tr/tarihte-bugun-28-subat/ (Erişim Tarihi: 05.03.2023)