Mustafa Kökmen
Uluslararası İlişkiler Uzmanı
Uzun süredir gündemde yer alan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) iç siyasi istikrarsızlığı, ulusal basınında etkisiyle Amerikan otoritelerinin saklayamadığı bir durum hâlini almıştır. Yakın dönemde Ortadoğu’da İsrail’e uçak gemileri ile destek veren, bölgede gövde gösterileri yapan, İsrail’e finansal ve askeri her türlü desteği sağlayan ABD için süreç fazlasıyla aleyhine işlemektedir. Bir süredir yaşanan; iç siyasette Donald Trump ve Joe Biden’ın savaşı, Teksas Eyaleti özelinde iç karışıklıklar, otoritenin zedelenmesi, Biden’ın göçmen krizi dolayısıyla eyaletlerin yarısı ile başının derde girmesi, yaklaşık 4 aydır Suriye ve Irak üzerinden bölgedeki Amerikan üslerine saldırılar yapılması, İsrail’in bölgede sıkışması, yaklaşan genel seçimler öncesi kaos ortamı gibi etkenler dolayısıyla ABD tam anlamıyla köşeye sıkışmış durumda. Biz de elbette ABD’de cereyan eden bu gelişmeleri ‘büyük bir endişe(!)’ ile takip ediyoruz.
İsrail’in geçtiğimiz hafta Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) alınan karar ile soykırım yaptığı resmen kabul edilmiştir. Bu süreç, 7 Ekim 2023’ten bu yana açıkça ABD’ye yazmıştır. Uluslararası Adalet Divanı’nın almış olduğu kararlar tarafları bağlayıcıdır, ancak taraflar karara uymadıkları zaman buna karşı uygulanacak müeyyide olmaması nedeniyle kararların uygulanması tamamen tarafların iyi niyetine kalmış durumdadır. Her ne kadar uyulmadığı zaman Uluslararası Adalet Divanı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine başvurma yetkisi olsa da ABD ve İngiltere’nin vetosuyla karşılaşma ihtimali yüksektir. Verilen geçici önlem alma kararı ‘ateşkes’ anlamına gelmemektedir.
Sonuç ne olursa olsun Filistin tarafı Gazze’de soykırım suçu işlendiğini mahkeme tutanaklarına geçirmiş, mahkemenin de bu yönde karar almasını sağlamıştır. Her ne kadar esasa ilişkin sonuç yıllar sonra çıkacak olsa da geçici önlemler kararının verilmesi Gazze coğrafyasında yaşanan vahşetin uluslararası bir mahkeme tarafından tespit edilmiş olması açısından önemlidir. Ayrıca, sadece devletlerin yargılandığı Uluslararası Adalet Divanı’nda alınan bu kararlar bireylerin soykırım ve insanlığa karşı işlediği suçlardan dolayı yargılandıkları Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) için de bir emsal hatta bir delil oluşturacaktır. Dolayısıyla, Netanyahu ve öteki sorumluların Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanması daha kolay hâle gelecektir.
Yüksek ihtimalle ABD, Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail aleyhine bir soykırım kararı çıkmaması için elinden geleni yapacaktır. Başlangıçtan bugüne kadar İsrail’in uluslararası hukuk kurallarını çiğnemesine ve Birleşmiş Milletler teşkilatını hiçe saymasına göz yuman ve ses çıkarmayan ABD’nin bu tavrı uluslararası kamuoyu tarafından eleştirilmektedir. 1948’den beri ABD’nin temel Ortadoğu politikası, İsrail’in bekası ve onu koru-kolla-yaşat üzerine kuruludur. ABD için Ortadoğu’da tek politik gerçek İsrail’in bekasıdır. Öyle ki İsrail halkından veya hükümetlerinden çok ABD, İsrail’in bekasını savunmaktadır.
Diğer bir husus ise Netanyahu’nun savaş kabinesi ile başının dertte olmasıdır. Savaş kabinesinde görüş ayrılıkları had safhadadır. Bazı bakanlar Netanyahu’nun erken seçime gitmesini istemektedirler. Çünkü Netanyahu’ya kamuoyunun güveni yoktur. Netanyahu, gün geçtikçe siyaseten kan kaybetmektedir. Tüm bu süreçte tek bir gerçek var o da soykırımdan mağdur olmuş bir ulusun, bir devletin bugün Uluslararası Adalet Divanı’nın önünde soykırım suçu nedeniyle yargılanıyor olmasıdır. Netanyahu, İsrail’i soykırım suçundan yargılatan başbakan olarak İsrail’in tarihine geçmiştir.
Öte yandan İsveç’in Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) alınması onaylandıktan sonra gündeme S-400 meselesi tekrar geldi. Pentagon sözcüsü Ryder: “Türkiye’nin hâlihazırda S-400’lere sahip olmaya devam etmesinden ötürü F-35’lerin verilmesi konusu masada değil.” ifadelerini kullandı. Ancak Pentagon’un atladığı bir gerçek var: Türkiye’yi Rusya’dan S-400 almaya mecbur bırakan aktör ABD idi. Dün Türkiye’yi uluslararası kamuoyunda rencide etme gayesiyle F-35 projesinden çıkaran ABD, bugün İsveç’i NATO’ya kabul ediyoruz diye F-16 vereceğini açıklayarak Türkiye’yi ödüllendirdiğini mi düşünüyor? Teknolojinin son 20 yılda küresel çapta hızla gelişmesiyle ABD’nin eski ezici teknolojik üstünlüğü de artık bulunmamaktadır. Bugün bakıldığında Yemen’in, İran’ın dahi SİHA ve benzeri teknolojiye sahip olduğu aşikâr. Tüm süreç takip edilirken ABD’nin Çin ile olan rekabeti ve tek kutuplu dünya düzeninden çok kutuplu sisteme geçişi de unutmamak gerekir. ABD için artık Soğuk Savaş sonrası dönemlerindeki parlak günler çok uzaktadır.
Tüm bu gelişmeler göz önüne alındığında, ABD ve İsrail’in tutarsız ve vizyonsuz politik davranışlarının sonuçlarının ağır olacağı açıkça görülmektedir. İç siyasetten, küresel siyasete ABD çok şey kaybetti. Kaybetmeye, yalnızlaşmaya devam ederken köşeye sıkıştığı açıkça gözlemlenmektedir.
* Makalelerdeki fikirler, yazarına aittir ve Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi’nin (TUDPAM) editöryal politikasını yansıtmayabilir.