Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı & Araştırmacı
Giriş
Birleşmiş Milletler (BM), 1945 yılında uluslararası barış ve güvenliği sağlamak, insan haklarını korumak ve uluslararası iş birliğini teşvik etmek amacıyla kurulmuş küresel bir örgüttür. Ancak kuruluşundan bu yana geçen süreçte, dünya politikası ve güç dengelerinde yaşanan değişimler, BM’nin yapısal ve işlevsel yetersizliklerini daha belirgin hale getirmiştir. Özellikle Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) yapısı, veto hakkı gibi ayrıcalıklar ve temsil eksikliği, BM’nin temel işlevlerini yerine getirme kapasitesine yönelik eleştirilerin merkezinde yer almaktadır. Bu durum, örgütün demokratikleşmesi ve etkililiğini artırmaya yönelik reform taleplerini her zamankinden daha acil bir konu haline getirmiştir.
BM’nin mevcut yapısının, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki güç dengelerine göre şekillendiği gerçeği, çağımızın çok kutuplu ve dinamik uluslararası sistemine uyum sağlamakta zorlanmasına neden olmaktadır. Özellikle Almanya, Hindistan ve Brezilya gibi ülkelerin küresel karar alma süreçlerinde daha fazla söz sahibi olma talepleri, BM’nin temsil gücüne ilişkin meşruiyet krizini derinleştirmektedir. Öte yandan veto hakkının sık sık ulusal çıkarlar doğrultusunda kullanılması, insani krizlerde etkin kararların alınmasını engelleyerek BM’nin uluslararası güvenliği sağlamadaki rolünü zayıflatmaktadır.
Bu çalışmada, BM’nin mevcut yapısı ve işleyişine dair sorunlar ele alınacak örgütün daha demokratik, kapsayıcı ve etkili bir yapıya kavuşması için önerilen reformlar değerlendirilecektir. Ayrıca reform çabalarının önündeki siyasi, ekonomik ve hukuki engeller tartışılarak bu engellerin nasıl aşılabileceğine dair stratejik çözümler sunulacaktır. Bu bağlamda, BM’nin reformu sadece bir gereklilik değil, aynı zamanda küresel barış ve sürdürülebilirlik adına hayati bir fırsat olarak ele alınmaktadır.
Mevcut Yapı ve Sorunlar
BM’nin yapısında, özellikle Güvenlik Konseyi’nin işleyişi en fazla eleştirilen alanlardan biridir. Konseyin 5 daimi üyesi (ABD, Rusya, Çin, Fransa, Birleşik Krallık) veto hakkına sahiptir. Bu durum, Konseyin çoğunluk iradesiyle karar almasını engellemekte ve küresel güç dengesizliklerini yansıtmaktadır. Örneğin:
- Veto Kullanımı: Daimi üyeler, ulusal çıkarlarına aykırı buldukları kararları veto ederek uluslararası iş birliğini engelleyebilmektedir. Suriye İç Savaşı ve İsrail-Filistin çatışması gibi örneklerde bu durum net şekilde görülmüştür.
- Temsiliyet Sorunu: Güvenlik Konseyi’nde Afrika, Latin Amerika ve Orta Doğu gibi bölgelerin yeterince temsil edilmediği eleştirilmektedir. Bu, BM’nin küresel sorunlara çözüm bulma kapasitesini sınırlamaktadır.
- Küresel Sorunlarda Etkisizlik: Özellikle barış operasyonları ve insani krizlerdeki yavaş müdahale kapasitesi, örgütün başarısızlık örnekleri arasında sayılmaktadır (örneğin Ruanda Soykırımı ve Bosna’daki Srebrenitsa Katliamı).
BM’de Reform Gerekliliği
BM’nin reformu, hem etkililiği artırmak hem de demokratik temsiliyeti sağlamak açısından önemlidir. Reform gerekliliği şu başlıklar altında değerlendirilebilir:
- Güvenlik Konseyi Reformu:
- Üyelik: Güvenlik Konseyi’nin daimi üye sayısının artırılması, daha geniş bir temsiliyet sağlayabilir. Almanya, Japonya, Hindistan ve Brezilya gibi ülkeler, daimi üyelik için güçlü adaylar olarak gösterilmektedir.
- Veto Hakkı: Veto hakkının sınırlandırılması veya kaldırılması, Konseyin daha demokratik ve etkili olmasını sağlayabilir. Ancak bu, daimi üyelerin sert direnciyle karşılaşmaktadır.
- Genel Kurul’un Güçlendirilmesi:
- Genel Kurul, 193 üye ülkenin eşit oy hakkına sahip olduğu bir organ olmasına rağmen kararları bağlayıcı değildir. Genel Kurul’un yetkilerinin artırılması, BM’yi daha demokratik hale getirebilir.
- Finansman Sistemi:
-
- BM’nin finansman sistemi, büyük ölçüde birkaç büyük ülkenin katkılarına dayanmaktadır. Bu durum, karar alma süreçlerinde bağımlılık yaratmaktadır. Daha adil bir finansman modeli oluşturulması önerilmektedir.
- Barış Operasyonları:
- BM’nin barışı koruma görevlerinde daha hızlı ve etkili olabilmesi için yeni mekanizmalar oluşturulmalıdır. Teknolojik altyapının geliştirilmesi ve bölgesel iş birliğinin artırılması bu bağlamda değerlendirilebilir.
BM’in reform gerekliliği, hem örgütün etkililiğini artırmak hem de küresel temsil gücünü güçlendirmek açısından kaçınılmaz bir ihtiyaç olarak değerlendirilmektedir. Özellikle Güvenlik Konseyi’nin yapısındaki dengesizlikler, bu reform gerekliliğini daha da belirgin hale getirmektedir. Daimi üye sayısının artırılması, Almanya, Japonya, Hindistan ve Brezilya gibi ülkelerin dâhil edilmesiyle daha geniş ve adil bir temsiliyete olanak sağlayabilir. Ancak, veto hakkının sınırlandırılması veya kaldırılması, daimi üyelerin direnci nedeniyle zor bir hedef olarak öne çıkmaktadır. Bunun yanı sıra, BM Genel Kurulu’nun bağlayıcı kararlar alabilme yetkisine sahip olmaması, demokratik temsiliyet ve karar alma süreçlerinde ciddi bir eksiklik yaratmaktadır. Genel Kurul’un yetkilerinin güçlendirilmesi, BM’nin daha kapsayıcı ve eşitlikçi bir platforma dönüşmesini sağlayabilir.
Diğer yandan, BM’nin finansman sistemindeki dengesizlik, örgütün bağımsız karar almasını sınırlayan önemli bir faktördür. Büyük ülkelerin katkılarına dayalı mevcut modelin yerine, daha adil bir finansman sistemi geliştirilmesi, örgütün bağımsızlığını ve tarafsızlığını artıracaktır. Ayrıca, barış operasyonlarında karşılaşılan yavaşlık ve etkililik sorunları, teknolojik altyapının geliştirilmesi ve bölgesel iş birliğinin artırılmasıyla giderilebilir. Bu tür reformlar, BM’nin barışı koruma misyonunu daha hızlı ve etkin bir şekilde yerine getirmesine olanak tanıyacaktır. Sonuç olarak, BM’nin mevcut yapısında kapsamlı reformlar yapılması, hem örgütün işlevselliğini hem de küresel meşruiyetini artırmak için kritik bir öneme sahiptir.
BM, uluslararası barış ve güvenliği sağlamak amacıyla kurulan bir örgüt olsa da zaman zaman taraflı davrandığı eleştirileriyle de karşı karşıya kalmıştır. Bu eleştiriler genellikle Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) yapısı, veto hakkının kullanımı ve büyük güçlerin çıkarlarının BM politikalarına yansımasıyla ilişkilidir. BM’nin taraflı davrandığına yönelik eleştiriler, özellikle Güvenlik Konseyi’nin yapısı ve işleyişinden kaynaklanan dengesizliklere de dayanmaktadır. Bu durumlar, genellikle büyük güçlerin ulusal çıkarlarını koruma çabaları ve BM’nin bu güçlere bağımlı yapısı ile ilişkilendirilmiştir. İşte bu bağlamda BM’nin tarafsızlık ilkesine aykırı hareket ettiği düşünülen bazı örnekler:
- İsrail-Filistin Çatışması
- İsrail’in Korunması: İsrail-Filistin çatışmasında, İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında uyguladığı politikalar ve insan hakları ihlalleri BM organlarında sıklıkla eleştirilmiştir. Ancak Güvenlik Konseyi’nde İsrail’e yönelik yaptırım kararlarının çoğu, ABD’nin veto yetkisini kullanması nedeniyle engellenmiştir. Bu durum, BM’nin taraflı olduğu yönünde güçlü eleştiriler almıştır.
- Uygulanmayan Kararlar: Filistin halkına yönelik ihlalleri kınayan birçok Genel Kurul kararı alınmış olmasına rağmen bu kararların bağlayıcı olmaması nedeniyle etkisiz kalmıştır. İsrail, BM’deki korumalı statüsüyle eleştirilerin merkezinde yer almıştır.
- Soğuk Savaş Dönemi ve İdeolojik Ayrışma
- ABD ve SSCB Etkisi: Soğuk Savaş döneminde BM, ABD ve Sovyetler Birliği (SSCB) arasındaki ideolojik çatışmaların bir sahnesi haline gelmiştir. İki ülke, çıkarlarına uymayan kararları veto ederek BM’yi etkisiz kılmıştır. Örneğin; ABD, Vietnam Savaşı’ndaki müdahalesi sırasında BM’nin çatışmayı kınayan kararlarını engellemiştir. SSCB, Afganistan işgaliyle ilgili kınamaları veto etmiştir.
- Suriye İç Savaşı
- BMGK Çıkmazı: Suriye İç Savaşı sırasında BM, hem çatışmanın sona erdirilmesi hem de insani yardım ulaştırılması konularında başarısız bulunmuştur. Rusya ve Çin, Beşar Esad rejimini kınayan veya yaptırım uygulanmasını öngören Güvenlik Konseyi kararlarını defalarca veto etmiştir. Bu durum, BM’nin Esad rejimine dolaylı destek verdiği eleştirilerine yol açmıştır.
- Taraflılık Eleştirileri: Öte yandan, Batılı ülkelerin de muhalif grupları desteklediği iddiası, BM’nin tüm taraflara eşit mesafede duramadığı eleştirilerini güçlendirmiştir.
- Ruanda Soykırımı (1994)
- Müdahale Eksikliği: Ruanda’da 800.000 kişinin hayatını kaybettiği soykırım sırasında BM, katliamı durdurmak için etkili bir müdahalede bulunamamıştır. Güvenlik Konseyi, özellikle Batılı ülkelerin çıkarlarıyla örtüşmediği için bölgede güçlü bir barış gücü konuşlandırmamıştır. Bu durum, BM’nin insan hayatını değil, büyük güçlerin çıkarlarını öne aldığı eleştirilerine neden olmuştur.
- Irak İşgali (2003)
- ABD’nin Hegemonyası: 2003 yılında ABD, Irak’a müdahale için BM’nin desteğini almaya çalışmış; ancak Güvenlik Konseyi’nden izin alamamıştır. Buna rağmen ABD liderliğindeki koalisyon güçleri Irak’a askeri müdahalede bulunmuştur. BM, bu yasa dışı işgal sırasında etkili bir duruş sergileyemediği için tarafsızlığını yitirdiği eleştirileriyle karşı karşıya kalmıştır.
- Bosna Savaşı ve Srebrenitsa Katliamı (1995)
- BM Barış Gücü’nün Başarısızlığı: Bosna Savaşı sırasında BM, Srebrenitsa’yı “güvenli bölge” ilan etmiş; ancak burada görevli BM Barış Gücü, 8.000’den fazla Bosnalı Müslümanın Sırp güçler tarafından katledilmesini engelleyememiştir. BM’nin etkisizliği ve taraflı tutumu, uluslararası toplumda büyük tepkiye yol açmıştır.
- Libya Müdahalesi (2011)
- Çifte Standart Eleştirileri: 2011’de Libya’da Kaddafi rejimine karşı başlatılan NATO müdahalesi, BM Güvenlik Konseyi tarafından onaylanmıştır. Ancak bu müdahalenin, sivilleri korumaktan ziyade rejim değişikliği hedeflediği eleştirileri yapılmıştır. BM, diğer otoriter rejimlere benzer şekilde yaklaşmadığı için çifte standart eleştirileriyle karşılaşmıştır.
- Çin ve Uygur Türkleri Sorunu
- Sessizlik: Çin’in Uygur Türklerine yönelik insan hakları ihlalleri, BM İnsan Hakları Konseyi’nde gündeme getirilmiş olsa da Çin’in Güvenlik Konseyi’ndeki veto hakkı ve ekonomik gücü nedeniyle BM’den güçlü bir kınama veya yaptırım kararı çıkmamıştır. Bu durum, BM’nin ekonomik ve siyasi baskılara karşı tarafsız kalamadığını göstermektedir.
Bu örnekler ışığında BM’nin tarafsızlık ilkesine aykırı hareket ettiğine yönelik eleştiriler, özellikle büyük güçlerin ulusal çıkarlarını koruma çabalarının BM’nin işleyişine yansımasıyla bağlantılıdır. İsrail-Filistin çatışmasında İsrail’e yönelik yaptırım kararlarının ABD’nin veto yetkisi nedeniyle engellenmesi, BM’nin bu tür konularda taraflılık algısı yaratmasına yol açmıştır. Soğuk Savaş döneminde ABD ve SSCB’nin ideolojik çatışmalarını BM platformuna taşıması, örgütün etkisizliğini artırmış; Vietnam Savaşı ve Afganistan işgali gibi örnekler, BM’nin bu süreçlerde bağımsız bir aktör olamamasını göstermiştir. Suriye İç Savaşı sırasında Güvenlik Konseyi’nin karar alamaması ve insani yardımları koordine edememesi, veto hakkının ulusal çıkarlara hizmet eden bir araç olarak kullanılmasının somut bir göstergesi olmuştur. Benzer şekilde, Ruanda Soykırımı ve Bosna Savaşı’nda BM’nin barışı koruma görevindeki başarısızlığı, uluslararası toplumda büyük bir güven kaybına neden olmuştur. Libya müdahalesi sırasında BM’nin rejim değişikliği amaçlı bir politikaya zemin hazırladığı eleştirileri, çifte standart tartışmalarını güçlendirmiştir. Ayrıca, Çin’in Uygur Türklerine yönelik insan hakları ihlallerine karşı sessiz kalması, BM’nin ekonomik ve siyasi baskılara karşı bağımsız bir duruş sergileyemediğini göstermiştir. Bu bağlamda BM’nin tarafsızlık ilkesinden saparak büyük güçlerin çıkarlarını koruyan bir yapı olarak algılanmasına neden olmuş ve reform çağrılarını güçlendirmiştir ve BM’nin taraflı davrandığına yönelik eleştiriler dünya gündeminde değerlendirilmiştir.
BM’nin taraflı davrandığına dair eleştiriler, dünya liderleri tarafından çeşitli platformlarda dile getirilmiştir. Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, BM’nin mevcut yapısını sık sık eleştirerek reform çağrısında bulunmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dünya beşten büyüktür” ifadesiyle BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) daimi üyelerinin (ABD, Rusya, Çin, Fransa, Birleşik Krallık) dünya meselelerindeki belirleyici rolünü eleştirmektedir. Bu söylem, BM’nin daha adil ve kapsayıcı bir yapıya kavuşması gerektiğini vurgulamaktadır. Erdoğan, BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmalarda, BM’nin kuruluş misyonunu yerine getirmekte yetersiz kaldığını ve giderek işlevsiz, hantal ve atıl bir yapıya dönüştüğünü belirtmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın BM’de reform çağrısı, diğer dünya liderleri tarafından da desteklenmektedir. Örneğin, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, küresel eşitsizliklerin uluslararası kurumlara yansıdığını ve BM Güvenlik Konseyi’nin İkinci Dünya Savaşı’nın galipleri tarafından tasarlandığını belirterek reform yapılmazsa parçalanmanın kaçınılmaz olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni de BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, BM Güvenlik Konseyi’nin yapısının değişmesi gerektiğini vurgulamıştır.
BM’nin reform sürecindeki mevcut çabalarının yetersiz kalmasının altında yatan nedenler, örgütün yapısal sınırlılıkları, siyasi direnç ve küresel güç dinamiklerindeki dengesizliklerle ilişkilendirilmektedir. İlk olarak Güvenlik Konseyi’ndeki daimi üyelerin veto hakkı, reform sürecinin önündeki en büyük engellerden biri olarak öne çıkmaktadır. Daimi üyeler (ABD, Rusya, Çin, Fransa ve Birleşik Krallık), veto yetkilerini kaybetme endişesiyle reform önerilerine karşı direnç göstermekte ve bu durum, BM’nin demokratikleşme çabalarını büyük ölçüde sınırlamaktadır. Özellikle Suriye İç Savaşı gibi krizlerde veto hakkını sıklıkla kullanmaları, reform taleplerini etkisiz hale getirmiş ve BM’nin karar alma mekanizmalarını tıkamıştır. Daimi üyeler, mevcut güç dengelerini korumak adına reform önerilerini genellikle engellemektedir. Veto hakkının kaldırılması veya sınırlandırılmasının, bu ülkelerin ulusal çıkarlarına tehdit oluşturacağı düşüncesi, reform çabalarını daha başlangıç aşamasında zayıflatarak ilerlemeyi neredeyse imkânsız hale getirmektedir.
İkinci olarak küresel güç dengelerindeki değişimlere uyum eksikliği, BM’nin mevcut yapısının çağdaş uluslararası sistemin gereksinimlerini karşılayamamasına yol açmaktadır. Almanya, Hindistan, Japonya ve Brezilya gibi yükselen güçlerin Güvenlik Konseyi’nde temsil edilmemesi, örgütün meşruiyetine zarar vermekte ve reform taleplerini artırmaktadır. Bunun yanı sıra reform önerileri çoğunlukla bölgesel çıkar çatışmaları nedeniyle fikir birliği sağlanamadan sonuçsuz kalmaktadır. Örneğin, Hindistan’ın daimi üyeliği Pakistan tarafından şiddetle karşı çıkılmakta ve bu tür çekişmeler reform sürecini karmaşıklaştırmaktadır.
Üçüncü olarak BM’nin finansman modeli, örgütün bağımsız karar alma kapasitesini sınırlayan bir başka önemli faktördür. BM’nin büyük ölçüde birkaç büyük güç tarafından finanse edilmesi, mali bağımlılığa ve bu güçlerin politik etkilerinin örgütün işleyişine yansımasına neden olmaktadır. Ayrıca, BM’nin karar alma süreçlerindeki bürokratik yapı ve bürokratik hantallık, barış operasyonları ve insani müdahaleler gibi kritik alanlarda zamanında ve etkili adımlar atılmasını engellemektedir.
Son olarak uluslararası toplumun irade eksikliği, BM’nin reform sürecindeki en büyük zorluklardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Reform çabalarının başarıya ulaşması için küresel bir siyasi uzlaşıya ihtiyaç duyulmasına rağmen, mevcut uluslararası sistemdeki çıkar çatışmaları ve jeopolitik kaygılar bu uzlaşının sağlanmasını zorlaştırmaktadır. Tüm bu faktörler, BM’nin reform çabalarının yetersiz kalmasına ve örgütün küresel sorunlara yanıt verme kapasitesinin zayıflamasına neden olmaktadır. Reformların uluslararası hukukun yeniden düzenlenmesini gerektirmesi de süreci karmaşıklaştırmakta ve teknik ile siyasi zorlukları artırmaktadır. Bu çok katmanlı sorunlar, BM’nin reform çabalarını zayıflatan temel faktörlerdir.
BM’de Reform İçin Öneriler
BM’nin reform sürecinde, kademeli ve stratejik değişikliklere odaklanmak sürecin başarı şansını artırabilir. Bir anda köklü dönüşümler yerine, daha küçük ve aşamalı reformlarla ilerlemek daha gerçekçi bir yaklaşım olacağı değerlendirilmektedir. Örneğin, veto hakkının insani krizler gibi belirli durumlarda sınırlandırılması, reform için önemli bir başlangıç adımı olabilir. Ayrıca Güvenlik Konseyi’nde Afrika, Latin Amerika ve Orta Doğu gibi bölgelerin daha fazla temsil edilmesi, BM’nin küresel meşruiyetini güçlendirebilir. Finansal bağımsızlık da reformun kritik bir parçasıdır; bu doğrultuda BM’nin mali yapısını desteklemek için küresel bir fon oluşturulması önerilmektedir. Bunun yanı sıra dijital altyapının geliştirilmesi ve teknolojik dönüşüm, örgütün daha hızlı müdahale kapasitesine ulaşmasını sağlayarak etkinliğini artırabilir. Bu öneriler, BM’nin daha demokratik, kapsayıcı ve etkili bir yapıya kavuşması için temel stratejiler olarak değerlendirilebilir.
Finansal bağımsızlık da BM reformlarının önemli bir parçasıdır. Mevcut durumda, BM’nin bütçesi büyük ölçüde birkaç büyük güç tarafından finanse edilmekte ve bu da politik bağımlılıklara yol açmaktadır. Bu sorunun üstesinden gelmek için BM’nin mali yapısını desteklemek amacıyla küresel bir fon oluşturulması önerilmektedir. Bu tür bir fon, örgütün bağımsızlığını artırırken üye ülkeler arasında daha adil bir maliyet paylaşımı sağlayabilir. Bunun yanı sıra dijital altyapının geliştirilmesi ve teknolojik dönüşüm, BM’nin kurumsal kapasitesini önemli ölçüde artıracağı değerlendirilmektedir. Dijital sistemler ve yapay zekâ destekli analiz mekanizmaları, barış operasyonları, insani yardım ve kriz yönetimi gibi alanlarda daha hızlı ve etkili müdahale imkânı sunabilir. Bu öneriler, BM’nin daha demokratik, kapsayıcı ve etkili bir yapıya kavuşmasını sağlamak için temel stratejiler olarak değerlendirilmektedir. Böylelikle BM, yalnızca bir diplomasi platformu olmaktan çıkıp küresel sorunlara çözüm üreten bir mekanizma haline gelebilir.
Sonuç
BM, 1945 yılında kurulan uluslararası bir örgüt olarak barış, güvenlik ve iş birliğini hedeflese de mevcut yapısı ve işleyişi değişen küresel dinamiklere uyum sağlayamamakta, bu durum örgütün meşruiyetini ve etkililiğini zayıflatmaktadır. Özellikle Güvenlik Konseyi’nin yapısal sorunları, veto hakkının kötüye kullanımı ve temsiliyet eksikliği, BM’nin küresel sorunlara etkili çözümler sunma kabiliyetini sınırlamaktadır. Reform sürecinde kademeli değişimlere odaklanmak, bölgesel temsiliyeti artırmak, finansal bağımsızlığı sağlamak ve teknolojik altyapıyı geliştirmek gibi öneriler, BM’nin daha demokratik ve kapsayıcı bir yapıya kavuşması için hayati önem taşımaktadır.
Bununla birlikte reformların hayata geçirilmesi yalnızca teknik düzenlemelerle değil, aynı zamanda uluslararası toplumun güçlü bir siyasi iradesiyle mümkün olacaktır. Daimi üyelerin çıkar çatışmaları, finansal bağımlılık ve uluslararası hukukun karmaşıklığı gibi engeller, reform çabalarını yavaşlatmaktadır. Bu nedenle, BM’nin dönüşümü, adil ve sürdürülebilir bir dünya düzeni inşa etme yolunda yalnızca bir gereklilik değil, aynı zamanda uluslararası iş birliği ve ortak bir vizyonun somut bir yansıması olacağı değerlendirilmektedir. Reform çabalarının sonuç vermesi, BM’nin kuruluş misyonunu yeniden canlandırması ve küresel barış için daha etkili bir aktör haline gelmesi açısından kritik bir adım olacağı değerlendirilmektedir.
Fotoğraf: Anadolu Ajansı