Blog Yazılarımız

TUDPAM | Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi > Analizler > Cumhuriyetin Yüzüncü Yılında Nasıl Bir Dış Politika Tasavvuru? Yeni Açılımlar ve Yaklaşımlar

Cumhuriyetin Yüzüncü Yılında Nasıl Bir Dış Politika Tasavvuru? Yeni Açılımlar ve Yaklaşımlar

Mehmet BABACAN

Bursa Uludağ Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler, Doktorant

Giriş

2016 yılının Nisan ayında İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde bulunan Pera Müzesi’nde son kitabı “Amerikan Yüzyılı Bitti mi?” adlı eserin tanıtımı için düzenlenen bir söyleşiye katılan ve burada yaptığı konuşmasının ardından katılımcıların sorularına cevap veren ünlü akademisyen ve yazar Joseph S. Nye uluslararası ilişkiler ve Türkiye’nin dış politikası hakkında dikkat çekici açıklamalarda bulunmuştur. Öncelikle günümüzdeki uluslararası politikaya hâkim güç dengesi hakkında “Amerikan gücünün nispi olarak düşüş gösterdiği” yorumunu yaparken Çin’in sivrilen konumu hakkında ise ortada veriler bulunmasına rağmen her alanda ABD’yi geçmesinin mümkün gözükmediğini ayrıca Çin’in küresel sisteme entegre olamadığını belirtmiştir. Netice olarak Nye, “Amerikan Yüzyılının” henüz sona ermediği bir çağda yaşadığımız değerlendirmesini yaparken global sistemde Çin’in yanında Hindistan, Japonya, Rusya, AB ülkeleri gibi yükselen aktörler bulunduğunun altını çizmiş, bunlara Türkiye’yi de eklemiştir. Daha sonra bir soru üzerine Türkiye hakkındaki görüşlerini paylaşan Nye, Türkiye’nin yakın gelecekte çok önemli bir “politik oyuncu” olacağını bunun da ileride daha net görüleceğini söylemiştir. Bununla birlikte Türkiye’nin jeopolitik konumundan dolayı zorlu bir komşuluk politikası olduğunu, İslam ve demokrasiyi bir araya getirmesinin ise özellikle “yumuşak güç” konsepti açısından önem taşıdığını ifade etmiştir.[i]

Nye gibi yine Amerikan bir yazar ve tarihçi olan, çoğunlukla da Osmanlı Tarihi üzerine araştırmaları bulunan Roderic Davison, ilki 1968’de basılan ve 1974’te ikinci baskısını yapan “Türkiye’nin Kısa Tarihi (Turkey: A Short History)” adlı eserinde şu değerlendirmelerde bulunmaktadır; “I. Dünya Savaşı İmparatorluğu çatırdattığında, güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti ortaya çıktı. (…) Modern Türkiye Atatürk’ün kurduğu, temelini attığı, onun izlerini ebediyete kadar takip eden, eğitim ve gelenekler yoluyla tanıyan genç, dinamik insanlardan oluşmaktadır. Ancak Türkiye hala onun gölgesinde yaşamaktadır. Resmi her yerdedir. Ölümünden beri Türkiye uzun bir yol katettiyse de Atatürk’ün bıraktığı rehber ilkeler izlenmektedir. (…) Hükümetin cumhuriyet rejimine bağlı kalarak ve son olarak barışçıl dış ilişkilerin sürdürülmesi ilkeleri esas teşkil etmektedir.”[ii] Davison, Cumhuriyet rejiminin ilk yıllarına dair bir analiz yaparken, “yumuşak güç” ve “akıllı güç” kavramlarını uluslararası ilişkiler literatürüne kazandırarak gündem yaratan Nye ise küreselleşme çağında Türkiye’yi sahip olduğu yönetim şekli ve dış ilişkileri açısından ele alarak değerlendirmektedir. Her iki değerlendirmede değişmeyen tek şey; Türkiye’nin yer aldığı zorlu coğrafyaya rağmen dış ilişkilerini barışçıl temeller üzerine oturtması ve demokratik çağdaş ilkeler rehberliğinde varlığını sürdürmesidir.

Jeopolitik ve Dönüşen Uluslararası Sistem

1923’te bir Dünya Savaşı’nın ardından yıkılan büyük bir İmparatorluğun ardılı olarak, üstüne bir de var olma mücadelesi niteliğinde zorluklar içerisinde bir savaş daha vererek, kurulan Türkiye Cumhuriyeti, mevcudiyetinin 100. yılına yaklaşırken her alanda olduğu gibi dış ve güvenlik politikasında da bir dönüşüm yaşamaktadır. Avrupa, Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya ve Doğu Akdeniz güvenlik çemberlerinin bazen birbiriyle kesiştiği bazen de birbirini teğet geçtiği hassas bir coğrafyada konumlanmış olan Türkiye’nin dış politikasını, güvenlik stratejilerini, savunma anlayışını ve diplomasi gündemini yer yer istikrarsız fay hatları inşa eden bu yakın çevresindeki gündemler belirlemektedir. Her bir güvenlik kuşağında cereyan eden olaylar, savaşlar, krizler, mücadeleler ve meydan okumalarla diğer bir güvenlik kuşağında cereyan eden bir başka gelişme arasında ilişki ve/veya bağlantı kurulabilirken, küresel ve bölgesel sistemdeki politik gündemin çok çabuk değişmesi esnek ve çok-boyutlu bir dış politika stratejisini ise adeta zorunlu kılmaktadır. 2023’ün ilk günlerini yaşadığımız bu sıralarda Ukrayna’da devam eden savaş, komşumuz İran’da artarak süren protestolar, kuzey Irak ve kuzey Suriye’den gelen terör tehditleri, Doğu Akdeniz’e hâkim güç politikaları ve Güney Kafkasya’daki kırılgan barış Türkiye’nin halihazırdaki dış ve güvenlik politika gündemini belirleyen başlıklardan sadece birkaçı.[iii]

Gittikçe istikrarsızlaşan ve “büyük güç rekabetinin” adeta geri döndüğü bir uluslararası sistemde bölgesel bir aktör ve güç olarak Türkiye’nin nasıl bir dış politika tasavvur ettiği sorusundan önce sorulması gereken asıl soru ise Türkiye’nin dönüşmekte olan cari uluslararası sistemde kendini nasıl konumlandırdığıdır. Bu ise hem sahip olunan nitel ve nicel güç kaynaklarına, hem de aktörlük yeteneği ve kapasitesi yanında siyasi liderlik kapasitesi ve diplomasi maharetine bağlı olarak değişim göstermektedir. Türk dış politikasının yakın tarihi “kapsamlı strateji”, “etkili siyasi liderlik formu” ve “diplomasi tecrübesi” açısından ders niteliğine sahip gelişmelere sahne olmuş, atılan yanlış adımlar telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurmuştur. 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtına muhalefet ederek NATO’nun askerî kanadından ayrılan Yunanistan’ın, 1980’de “Rogers Planı” adı altında bir planla mevcut veto kaldırılarak tekrar NATO’ya alınmasına yeşil ışık yakılmış ancak Yunanistan’ın NATO askeri kanadına dönüşü sonrasında “Rogers Anlaşmasında” öngörülen düzenlemeleri yapmaması (Larissa’da kara ve hava karargâhlarının kurulmaması gibi) Türkiye’de hayal kırıklığına neden olmuştur.[iv] Türkiye’nin bu davranışı uzun yıllar bir “stratejik hata” olarak nitelenmiştir. Aynı şekilde 1991’deki Körfez Krizinin ardından bölgede konuşlanmasına izin verilen “Çekiç Güç Misyonunun” bir süre sonra terör örgütü PKK’ya yaşam desteği ve mühimmat sağladığı ortaya çıkmıştır. Türkiye daha sonra yıllar boyu Çekiç Güç misyonuna son verilmesi için uğraş göstermiştir.[v]

Türkiye’nin Pro-Aktif Dış Politika Kimliği

Yukarıda belirttiğimiz gibi halihazırda ağır ve sancılı bir dönüşüm sürecinden geçen, bununla birlikte alt-fonksiyonları olan bölgesel sistemleri ve aktörleri de dönüştüren bir uluslararası sistem ve onun ürettiği istikrarsız bir konjonktüre sahibiz. Amerikan hegemon gücünde yaşanan erozyon, norm bazlı liberal uluslararası sistemin düşüşe geçmesi, sistemin büyük güçlerinin orta büyüklükteki güçler ve zayıf devletler üzerindeki kontrol mekanizmalarını zayıflatmasıyla dünyanın daha istikrarsız ve belirsiz bir yer haline gelmesi bu dönüşümün başlıca etkenleri iken dönüşümün nereye doğru evrildiği veya ortaya çıkacak sistemin/düzenin nasıl bir şekil alacağı ise belirsizliğini korumakta.[vi] Ancak yaklaşık son 10 yıldır yakın çevresinde cereyan eden gelişmeler bağlamında Türkiye’nin edilgen, içe-kapanık, bahse konu değişim ve dönüşüme ayak uyduramayan bir dış politika anlayışı benimsemesi ise elbette düşünülemez. Aksine bugün ABD-Çin rekabetinin her geçen gün kızıştığı ve global ölçekte sivrilen/yükselen güçlerin sayısının arttığı ve bazılarınca sistemin giderek “çok-kutuplu” bir karaktere büründüğünün iddia edildiği günümüzde; kuzeyinde devam eden savaş bağlamında diplomasiyi önceleyen, “tahıl koridoru” ve “esir takası” anlaşmalarına öncülük eden savaşan iki ülke dışişleri bakanlarını kendi ev sahipliğinde ilk kez bir araya getiren ve uluslararası politikanın gündemini belirleyen hamlelerde bulunan bir Türkiye görmekteyiz.[vii]

Özellikle 2012 yılından itibaren küresel sistemdeki dönüşüm sürecinin farkına vararak bu sistemde “etkili bir küresel ve bölgesel bir aktör” olarak kendini tanımlama ve konumlama amacı içerisine giren Türkiye; Suriye, Doğu Akdeniz ve Libya’da karşı karşıya kaldığı meydan okumalarla baş edebilmek için yeni hamlelerde bulunmak zorunda kalmış ve bu hamleleri de lüks değil bir “zorunluluk” olarak değerlendirmiştir.[viii] Dahası Güney Kafkasya’daki Karabağ meselesine Azerbaycan lehine aktif bir şekilde müdahil olan Türkiye, caydırıcılığını öne çıkararak bölgesel güç kapasitesini de artırmıştır. Keza Ukrayna Savaşında izlenen “dengeli aktivizm politikası” ile “arabuluculuk” vasfına haiz “diplomatik rol” Türkiye’yi gerek BM gibi evrensel kuruluşlar nezdinde gerekse de tüm bölgesel ve küresel aktörlerin gözünde daha ileriye taşımıştır.[ix]

2023 ve Ötesinde Dış Politikada Dönüşüm: Yeni Yaklaşımlar

2022’yi geride bırakıp 2023’e girerken Türk dış politikasına şekil veren temel bileşenleri; dünya politikasındaki diğer tüm aktörler gibi Türkiye’yi de etkileyen uluslararası sistemdeki dönüşüm süreci, Ukrayna Savaşı, küresel salgının etkisiyle devam eden küresel tedarik zincirindeki aksama ve ekonomik resesyon ile Doğu Akdeniz, Ortadoğu, Kuzey Afrika gibi bölgelerde devam eden çatışma ve istikrarsızlıklar olarak sıralayabiliriz. Cumhuriyetin 100. yaşını kutlayacak olan Türkiye’nin 2023 ve sonrasında dış politikası büyük ölçüde devam etmesi kuvvetle muhtemel Ukrayna Savaşındaki tarafsızlık ve denge politikasının gölgesinde biçimlenecektir. Keza, dünyanın odak noktasını 2023’te de Ukrayna topraklarındaki savaş oluşturacaktır. Bununla beraber Ortadoğu bölgesi ülkeleri ile başlayan normalleşme hareketleri 2023’te Türkiye’nin bölgeye yönelik politikalarında ana gündem maddesi olmaya devam edecektir. Bölgedeki aktörlerden Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır gibi rejimlerle ilişkilerini geliştiren Türkiye bölgedeki doğal kaynakların transferi konusunda önemli bir konum elde ederek Körfez siyasetinin yanı sıra İsrail ve Mısır ekseninde Doğu Akdeniz’de de avantajlar elde etmeye çalışmaktadır. Bununla birlikte Putin’in Türkiye’yi bir “enerji üssü” haline getirme önerisi gerçekleşse de gerçekleşmese de Azerbaycan’dan Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzanan mevcut enerji koridorunun, Türkmenistan’dan da olası bir satın alma kapasitesiyle yükseltilmesi mümkün görünmektedir. [x]

Suriye rejimi ile ufukta görünen normalleşme hareketleri ise hem Ukrayna Savaşındaki dengeler bakımından hem de PKK/YPG terörün etkisizleştirilmesi yanında mültecilerin geri dönüşüne elverişli bir ortam yaratılması bakımlarından da birçok dinamik barındırmaktadır. Suriye rejimi ile normalleşme çabalarının istihbarat ve güvenlik birimleri arasındaki istişareler sonucu ortaya çıkan bir süreç olduğu gerçeğiyle birlikte bunun liderler arasındaki kapsamlı bir görüşmeye ne zaman evrileceği ve daha da önemlisi ortaya nasıl bir sonucun çıkacağı ile bunun pratikteki uygulamasının (Suriye’deki ateşkes alanları, muhalifler, nüfuz bölgeleri ve mülteciler açısından) nasıl olacağı belirsizliğini korumaya devam etmektedir.[xi] Ancak Türkiye bölgesinde güçlü bir oyuncu olmak için geçmişte sorunlar yaşadığı ülkelerle ilişkilerini düzelterek manevra alanını genişletmek ve eski hasım ya da rakipleriyle uzlaşarak onlarla somut ortak çıkarları paylaşmak için diplomatik ve siyasi yönden istikrarlı ilişkiler inşa etme hedefinde olmuştur.  Ortadoğu bölgesindeki normalleşme yaklaşımlarını bu bakış açısıyla anlamlandırmak daha doğru olacaktır.

Türkiye’nin uluslararası platformlarda öne çıkan savunma sanayii yatırımları ve bu alandaki başarı grafiği Cumhuriyetin 100. yılında da pozitif bir seyir izlemeye devam edecektir. Öyle ki; bugün dünyanın birçok ülkesinde Türk savunma sanayii ürünlerinin söz konusu olduğu bir “dron diplomasisi” ya da “savunma diplomasisi” gündeme gelmiştir. Nitekim “Tarihin Sonu” teziyle 1990 sonrasında uluslararası politikaya yön veren eserlerden birini meydana getiren ABD’li siyaset bilimci Fukuyama Türkiye’nin bu alanlardaki başarısını ve bölgesel bir güç olarak yükselişini konu edinmiştir.[xii] Ortadoğu’daki Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkelerin yanı sıra Balkanlar ve Afrika, Orta Asya ve Latin Amerika’daki birçok ülkeye Türkiye’nin yeni dönemde savunma sanayii ihracatının artacağı öngörülmektedir. Yine küresel ölçekte güçlü bir örgüt olarak ortaya çıkan “Türk Devletleri Teşkilatı” yeni dönemde Türkiye’nin bölgesel liderlik rolünü benimserken kullanacağı en önemli araçlardan olacaktır. Türkiye’nin ortak değer ve çıkarları paylaştığı Türk Devletleri Teşkilatı ile bölgesel jeopolitik gücünü artıracağı ve uluslararası siyasette daha etkin olabileceği değerlendirilmektedir. [xiii]

Güvenlik ve terörle mücadele alanında yeni sert güç yaklaşımını ve savunma sanayiindeki etkinliğini öne çıkaran Türkiye, 2022’de olduğu gibi 2023 ve devamında da terörle mücadele operasyonlarına devam etme azminde olacaktır. Irak ve Suriye’nin kuzeyinden sınırlarına yönelecek her türlü tehlikeyi yeni terörle mücadele stratejisi ve pro-aktif bir yaklaşımla önleme kararlılığıyla PKK ve türevlerinin nüfuz genişletmesine geçmişte olduğu gibi kesinlikle izin verilmemesi, Türkiye’nin bölgesinde güçlü bir oyuncu ve aktör olarak manevra alanını genişletmesini ve potansiyelini ifade etmesini sağlayacaktır. [xiv]

Sonuç

Dünya politikasında son dönemde yaşanan gelişmeler bölgesel aktörlere daha özerk hareket etme imkânı tanırken aynı zamanda onları yeni bir jeopolitik mücadelenin içine hapsetmiştir. Amerikan hegemon gücündeki gerileyişle beraber, büyük güç rekabetinin geri dönmesi Avrupa-Rusya ya da NATO-Rusya klasik mücadelesi yanında özellikle Asya-Pasifik ve Tayvan odaklı ABD-Çin mücadelesinin yükselmesi Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da aktörlere ortaya çıkan boşlukları doldurma imkânı verirken yeni meydan okumaları ve mücadeleleri de ortaya çıkarmıştır. Dönüşmekte olan uluslararası sistemdeki farklılıkları algılayan ve sisteme “adaptasyon” yeteneği gösteren Türkiye dönüşmekte olan sisteme etki etme gücü ve kapasitesine sahip bölgesel ve küresel bir aktör olarak kendini konumlandırdıktan sonra sisteme etki edecek hamlelerde bulunmaya başlamıştır. Dünya politikasında ağırlığı gittikçe artan siyasi liderlik formu ve diplomasi tecrübesiyle dönüşüm süreci sonucunda şekil alacak sistemin başat güçlerinden biri olmaya aday olan Türkiye yakın çevresinde cereyan eden krizlerde etkin rol alarak dönüştürücü ve dengeleyici bir işlev üstlenmektedir. Bunun yanında Ege ve Doğu Akdeniz’de Yunanistan’la gittikçe gerginleşen ilişkiler ve bunun da önemli bir dinamik olarak içerisinde yer aldığı negatif seyirdeki ABD ile olan ilişkiler Türkiye için önemli meydan okumalar ve tehditler olarak belirmektedir. Türkiye’nin yükselen küresel profiline muhalefet eden Yunanistan ve ABD’ye ek olarak Fransa, Almanya gibi AB ülkeleri ise küresel salgının ardından artan enerji fiyatları, kırılgan hale gelen gıda güvenliği ve gıda krizi karşısında ekonomik kaygıları daha ön plana alan yaklaşımları benimsemiştir. Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasındaki ülkelerle normalleşme ve diyalog süreci içerisine girerek yeni açılımlar ve yaklaşımlar geliştiren Türkiye, Azerbaycan ile ileri seviyelere taşıdığı “kapsamlı stratejik ilişkiler” sayesinde Güney Kafkasya’da ve Türk Devletleri Teşkilatı üzerinden Orta Asya’da bölgesel liderlik kapasitesini yükseltmiştir. Devam eden Ukrayna savaşı bağlamında her iki tarafla da dengeli ilişkiler yürüten ve diplomasiye yön veren neredeyse tek devlet olarak Türkiye, uluslararası politikanın odağındaki bu savaştaki inisiyatifiyle gündem belirleyici aktör olmaktadır. Bütün bu açıklamalar ekseninde mevcut sistem şartları Doğu Akdeniz’den Güney Kafkasya’ya, Ortadoğu’dan Ukrayna’ya kadar geniş bir coğrafyada cereyan eden krizler, çatışmalar, meydan okumalar ve güç dengesi Türkiye özelinde değişik gündem ve dosyalara sahip çok-boyutlu bir dış politika anlayışı ile her ülke ve konu bazında değişik stratejiler içerebilen esnek yaklaşımları gerektirmektedir. Kısacası yeni Türkiye yüzyılında diğer alanların (siyaset, ekonomi, terörle mücadele, enerji, hukuk, güvenlik vb.) yanında dış politikasını da “uluslararası sisteme adaptasyon”, “esneklik” ve “çok-boyutluluk” ilkeleri kapsamında yeni bir yaklaşımla dizayn eden Türkiye, küresel ve bölgesel politikadaki etkinliğini içteki refah ve istikrara bağlı olarak sürdürmeye 2023’te de devam edecektir.

 

Kaynakça

[i]        Serdar Çukur, “Joseph Nye: Amerikan Yüzyılı Bitti mi?”, Uluslararası Politika Akademisi, 19.10.2008 http://politikaakademisi.org/2018/10/19/joseph-nye-amerikan-yuzyili-bitti-mi/

[ii]       D. Mehmet Burak, “Prof. Dr. Roderic Davison”, OTAM Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, 10 (10), s. 381.

[iii]     Murat Yeşiltaş ve Bilgehan Öztürk, “Türkiye’nin Jeopolitik Görünümü: 2023’ün Ötesini Düşünmek”, Kriter, Yıl: 7, Sayı: 75 (Ocak-2023) https://kriterdergi.com/turkiyenin-jeopolitik-gorunumu-2023un-otesini-dusunmek 06.01.2023

[iv]      Fuat Aksu “Ege Denizine İlişkin Sorunlar, Rogers Planı ve Yunanistan’ın NATO Askeri Kanadına Dönüşü”, Türk-Yunan İlişkileri, 18.04.2018 http://www.turkishgreek.org/index.php/iki-uelke-arasindaki-temel-sorunlar-ve-taraflarin-yaklasimlari/ege-denizi-ne-iliskin-sorunlar/nato-komuta-kontrol-sorunlar/rogers-plan-ve-yunanistan-n-nato-askeri-kanad-na-doenuesue 06.01.2023

[v]       Dönemin devlet adamı Demirel, PKK’ya yardım ettiği söylenen Çekiç Güç için “çıban” ve “altından yılan çıktı” deyimlerini kullanmıştır. bkz: Baskın Oran (ed.) Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt I (1980-2001), 8. Baskı, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2005), s.236.

[vi]      Emre Ozan, “Küresel Siyasetin Temel Sorunları”, Mehmet S. Erol-Muharrem Ekşi (Ed.), Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar, (Ankara: Akçağ Yayınları, 2020), s. 21.

[vii]     “Türkiye-Russia-Ukraine Trilateral Foreign Ministers Meeting, 10 March 2022”, Republic of Türkiye Ministry of Foreign Affairs, 10.03.2022 https://www.mfa.gov.tr/turkiye-rusya-ukrayna-uclu-disisleri-bakanlari-toplantisi–10-mart-2022.en.mfa 06.01.2023

[viii]   Ferhat Pirinççi, “Dönüşen Sistem’de Türkiye’yi Yeniden Konumlamak”, Kriter, Yıl: 6, Sayı: 61, (Ekim-2021) https://kriterdergi.com/dosya-kuresel-sistem-ve-turkiye/donusen-sistemde-turkiyeyi-yeniden-konumlamak 06.01.2023

[ix]      “Erdogan: Türkiye has shown its diplomatic power during Russia-Ukraine war”, TRT World, 05.11.2022 https://www.trtworld.com/turkey/erdogan-t%C3%BCrkiye-has-shown-its-diplomatic-power-during-russia-ukraine-war-62277 06.01.2023

[x]       Murat Yeşiltaş ve Bilgehan Öztürk, “Türkiye’nin Jeopolitik Görünümü: 2023’ün Ötesini Düşünmek”, Kriter, Yıl: 7, Sayı: 75 (Ocak-2023) https://kriterdergi.com/turkiyenin-jeopolitik-gorunumu-2023un-otesini-dusunmek 06.01.2023

[xi]      Kutluhan Görücü, “Syria: Normalization or Escalation?”, SETA Security Radar-Türkiye’s Geopolitical landscape in 2023: Prelude to the Centenary, edited by Murat Yeşiltaş and Bilgehan Öztürk, SETA Report, (December-2022), 65.

[xii]     Francis Fukuyama, “Droning On in the Middle East”, American Purpose, 05.04.2021 https://www.americanpurpose.com/blog/fukuyama/droning-on/ 06.01.2023

[xiii]   Göngör Şahin ve Medihanur Argalı, “Bölgesel Liderlik Bağlamında Türk Dış Politikasının Jeopolitik Gerçeği: Türk Dünyası”, Güvenlik Stratejileri Dergisi, TDT Özel Sayı, (2022), 5-37.

[xiv]    Sibel Düz, “Türkiye’s Counter-Terrorism Strategy”, SETA Security Radar-Türkiye’s Geopolitical landscape in 2023: Prelude to the Centenary, edited by Murat Yeşiltaş and Bilgehan Öztürk, SETA Report, (December-2022): 90-96.

 

Webinara
Kayıt Ol !

Son 2 Gün