Blog Yazılarımız

TUDPAM | Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi > Analizler > Güney Kafkasya’nın Yeni Dinamiği: Karabağ’da Değişen Dengeler ve Beklentiler

Güney Kafkasya’nın Yeni Dinamiği: Karabağ’da Değişen Dengeler ve Beklentiler

Zeynep Gizem Özpınar

Karabük Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler, Bölge Çalışmaları, Yüksek Lisans Mezunu

Tarihi 16. yüzyıla dayanan Karabağ, 19. yüzyılda Ruslar tarafından işgal edilmiş ve etnik politikalar vasıtasıyla bölgede demografik bir dönüşüm başlamıştır. Böylelikle bu yüzyılda Karabağ sorunun temelleri atılmış ve sorun, 20. yüzyıl boyunca devam etmiştir. Sovyetler Birliği’nin 1980’lerin başlangıcında “yeniden yapılanma ve açıklık” politikaları, Ermeniler için bir fırsat olarak görülmüş ve Dağlık Karabağ Muhtar Vilayeti’nin kendileriyle birleşmesini istemişlerdir. Lakin Ermeniler bir süre sonra Karabağ’da yaşayan Ermenilerin self-determinasyon hakkı olduğunu gündeme getirerek farklı bir strateji izlemeye başlamışlardır. Moskova idaresinin dolaylı ya da doğrudan Ermenileri desteklemesi, taraflar arasındaki çatışmanın giderek derinleşmesine ve sorunun daha karmaşık bir hâl almasına neden olmuştur. Gün geçtikçe Karabağ’da yaşanan çatışmalar artmış, bölgede yaşayan çok sayıda sivil Azerbaycanlı acımasızca öldürülmüş ve işkenceye uğramıştır. 1980’ler sona ererken Ermenistan’da yaşayan Türk/Müslüman halkı şiddetle ve zorla yurtlarından edilmeye başlanmıştır. İlerleyen günlerde ise Dağlık Karabağ ve çevresindeki yedi bölge Ermeniler tarafından işgal edilmiştir.

Bu süreçte Azerbaycan’ın büyük gayretleri sonucunda BM Güvenlik Konseyi dört karar (822, 853, 874, 884) almış fakat bu kararlar uygulanmamıştır. Uluslararası örgütler ve dış aktörler konuya duyarsız kalarak âdeta Ermeni işgalini ve şiddetini desteklemişlerdir. Meseleyi sözde barışçıl yollarla çözme misyonuyla hareket eden AGİT Minsk Grubu üyeleri; Rusya, Fransa ve ABD ise açıktan ve örtülü destekleriyle Ermenistan’ın ekmeğine yağ sürmüşlerdir. 1994’te imzalanan Bişkek Protokolü’nün ardından Ermenistan ateşkes şartlarını çok defa ihlal etmiş, şiddet ve yıkım merkezli tutumunu yıllarca sürdürmüştür.

Çeyrek asırdır devam eden statükonun sonuna gelirken üç önemli kırılma yaşanmıştır. İlki 2-5 Nisan 2016’daki Dört Gün Savaşları, ikincisi 12-18 Temmuz 2020’deki Tovuz Savaşı, üçüncüsü ve Ermenistan’ın haksız işgalinin sonunu getiren 27 Eylül 2020’de başlayan İkinci Karabağ Savaşı’dır. Yıllardır arkasına aldığı büyük devletlerin desteğini bu defa göremeyen Ermenistan, Azerbaycan’ın başarılı diplomatik faaliyetleri ve askerî harekâtıyla büyük bir hezeyana uğramıştır.

27 Eylül 2020’de Ermenistan’ın saldırısı üzerine başlayan savaşta Azerbaycan’ın güçlü saldırısı Ermeni ordusunu şaşırtmıştır. Türkiye savaşa fiziki olarak katılmamış olsa da savaş boyunca Azerbaycan’a diplomatik ve askerî destek sağlamıştır. Savaşa öncesi ise Türkiye ile gerçekleştiren ortak askerî tatbikatlarla hareket kabiliyetini artıran Azerbaycan ordusu, Ermeni ordusuna büyük kayıplar verdirmiştir. Ermenistan yıllardır işgal ettiği topraklardaki önemli mevkileri tek tek terk etmek zorunda kalmıştır. Büyük devletlerden yardım istemiş ancak Fransa ve örtülü şekilde İran dışında Ermenistan’ı destekleyen devlet olmamıştır. Dış aktörlerin neredeyse hepsi ateşkes çağrısıyla yetinmişlerdir. Savaş süresince Ermenistan’ı yalnız bıraktığı görülen Rusya, aslında aldatıcı pasif bir siyaset izlemiştir. Ermenistan’ı yalnız bırakmasının sebeplerinde biri Ermeni Devleti ile Putin idaresi arasında yaşanan siyasi problemler olmuştur. Rusya bu tutumuyla Ermenistan’ı cezalandırmayı amaçlamıştır. Bir taraftan ise arkasında Türkiye olan Azerbaycan’a karşı Ermenistan’a gizli mühimmat desteği yapmıştır. Rusya’nın bu denli sözde pasif ikili tutumunun arkasında; savaşla birlikte Türkiye’nin bölgede güçlenen konumu ve başka büyük güçlerin, kendi arka bahçesi olan Güney Kafkasya’ya herhangi bir müdahalesini istememesidir. Bu yüzden savaşın sona ermesine yönelik uğraşlar içerisine girmiştir.

Savaş, Rusya’nın önerisi olan ateşkes anlaşmasıyla sona ermiştir. Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan arasında 10 Kasım 2020 tarihli üçlü deklarasyon imzalanmıştır. Azerbaycan bu anlaşmayla topraklarının %80’ini işgalden kurtarmıştır. Türkiye’nin anlaşmada ismi geçmese dahi yapılan diplomatik görüşmeler ve ziyaretlerle Azerbaycan’ın yanında yer aldığı anlaşılmaktadır. Azerbaycan, Dağlık Karabağ’ın ve çevresindeki yedi rayonun denetimi ile Şuşa’nın geri alınması şeklindeki hükümlerle siyasi ve askerî anlamda önemli kazanımlar elde etmiştir. Ancak antlaşmada Dağlık Karabağ’ın siyasi statüsünde dair bir madde bulunmadığından bu konu belirsiz kalmıştır.

11 Ocak 2021’de Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan’ın Moskova’da bir araya gelmesiyle imzalanan dört maddelik bildiri ise Ermenistan’ın ikinci yenilgisi olarak algılanmıştır. Ardından 30 Ocak 2021’de Türk-Rus Ortak Gözlem Merkezi faaliyete geçmiştir. Bu gelişmeye bakıldığında Rusya, yıllardır hegemonyası altında olan Güney Kafkasya’da Türk varlığını kabullenmek zorunda kalmıştır. 44 Günlük Savaş süresince yüksek düzeyde stratejik ortalık gerçekleştiren Azerbaycan ve Türkiye, 15 Haziran 2021’de “Müttefiklik İlişkileri Hakkında Şuşa Beyannamesi”ni imzalayarak ilişkileri müttefiklik seviyesine çıkarmışlardır.

İkinci Karabağ Savaşı’nın ardından bölgede çözülmesi gereken sorunlar ve anlaşma hükümlerinin uygulanmasına dair pek çok barış görüşmesi gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler 2021 yılı sonuna değin Rusya’nın öncülüğünde ve dahil olduğu üçlü masa etrafında gerçekleşmiştir. 2022 yılında ve 2023 başından itibaren barış görüşmeleri devam etmiş, görüşmeler kimi zaman Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel’in olduğu üçlü masa ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un dahil olduğu dörtlü görüşmeler şeklinde gerçekleşmiştir. Görüşmelerin geneli hakkında değerlendirme yaptığımızda; Ermenistan’ın süreci uzatmaya çalıştığı, sürece çok kez Batılı devletleri dahil etmeye çalışarak, bilhassa Karabağ Ermenileri konusunda arkasına güç almak istediği ve Paşinyan idaresinin iç siyasette kendisine yönelik eleştirileri yumuşatmayı arzuladığı görülmüştür. Ermenistan’ın barış görüşmelerindeki samimiyetsizliği ise, geçmişte de tecrübe edildiği gibi, barış görüşmeleri sürerken bölgedeki Rus Barış Gücünden cesaret alarak yapılan ateşkes ihlallerinden anlaşılmaktadır. Ermenistan’ın bu tutumundan ötürü barış görüşmelerinde Karabağ için istikrarlı ve barışı sağlayacak sonuca bir türlü ulaşılamamıştır.

19 Eylül 2023’te Ermeni tarafının bölgeye döşediği mayınların patlaması neticesinde Azerbaycanlı polisler ve siviller yaşamanı yitirmiştir. Bu olay Ermenistan’ın Karabağ rüyasının sonu olmuştur. Azerbaycan yönetimi hemen harekete geçmiş ve Ermeni ayrılıkçı güçlerine yönelik “anayasal düzeni yeniden sağlamak” amacıyla antiterör operasyonu başlatmıştır. Azerbaycan’ın başlattığı operasyondan 24 saat sonra Ermeni güçleri, Rusya’nın araya girmesiyle ateşkes şartlarını kabul etmiş, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ise Karabağ’da egemenliğin yeniden sağladığını duyurmuştur. Azerbaycan bölgede yaşayan Ermeni sivillerinin güvende olduğunu dile getirmiş ancak Erivan idaresinin uyarısı nedeniyle bölgedeki Ermeniler, Karabağ’ı terk etmeye başlamıştır. Azerbaycan yönetimi ise Karabağ’ın yeniden inşası için bölgede “İqtisadi Rayonu” kurmuş ve hızlıca çalışmalara başlanmıştır.

Karabağ operasyonu neticesinde arkasına her zaman Türkiye’nin de desteğini alan Azerbaycan, ikinci bir zafer kazanmış ve bölgedeki etkisini artırmıştır. Bu operasyon aynı zamanda İkinci Karabağ Savaşı’ndan sonra Ermenistan’ın sorumluluklarını yerine getirmemesinin ve etkisiz barış görüşmelerinin de bir sonucudur. Bu olayın ardından Ermenistan’da Paşinyan yönetimini hedef alan karışıklıklar yaşanmış ve Rusya’yı suçlayan söylemlerde bulunulmuştur. Rusya oldukça pasif bir tutum sergileyerek, sadece operasyon için son anda bilgilendirdikleri açıklamasını yapmıştır. Rusya’nın bu tutumunda Ukrayna Savaşı sebebiyle odağının oldukça kaymış olması, Ermenistan’ın Batıyla ve bilhassa ABD ile yakınlaşması ve Erivan Yönetimin Rusya’yı savaştan dolayı kendilerine yalnız bırakmakla itham etmesi vardır. Ermenistan, Rusya ile ABD ve Batılı devletler arasında çekişmenin buluşması noktası olabilir. Tarafların, Ermenistan üzerinden birbirlerine karşı bir mücadele içerisine girmeleri ihtimal dahilindedir.

Ateşkesin ardından barış görüşmeleri için 5 Ekim 2023’te İspanya’nın Granada kentinde görüşme yapılmasına karar verilmiş ancak Azerbaycan görüşmeye katılmama kararı almıştır. Fransa ve Almanya’nın görüşmelere Türkiye’nin katılmasını istememesi ve Azerbaycan’ın Türkiye olmazsa görüşmelere katılmayacağını belirtmesi bu kararda etkili olmuştur. Azerbaycan’ın bu tutumu Türkiye ile oldukça güçlü müttefiklik ilişkisi içerisinde olduklarını bir kez daha göstermiştir.

Ermenistan Başbakanı Paşinyan, 18 Kasım 2023 tarihinde X hesabından “barış kavşağı” isimli bir video yayınlamıştır. Videoda, Azerbaycan ve Türkiye’den transit geçişlere sınırların açılması önerilmiştir. Demir yolu ağı ve diğer yeni bağlantılarla bölge devletleri hem birbirleriyle hem de uluslararası alanda ticaret yapabileceklerdir. Ancak böyle bir yol izlenmesi bölgesel etkinliğini artırmaya çalışan İran için endişe verici olacaktır. Ermenistan Başbakanı Paşinyan bu projeyle bölgede barış ve istikrara katkı için sunmak istediklerini belirtmiştir.

Elbette Ermenistan’ın bu tutumu çıkar odaklı bir açıklamadır. Aslında Ermenistan, Karabağ hikâyesinin kendisi için bittiğini farkındadır ve büyük ihtimalle bu projeyle jeoekonomik kavşak olmayı arzulamaktadır. Bu yüzden Zengezur Koridoru’nun açılması için taraflarla görüşmeye devam edecektir. Ayraca Ermeni Devleti, 19 Eylül’de Karabağ’da ikinci bir yıkıma uğradıktan sonra Rusya’ya güvenmemesi gerektiğinden emin olmuştur. Bu yüzden direkt Rusya’yı karşısına almayacak şekilde hamleler yapmaya başlayacaktır. Bunu bilhassa ABD ve Batılı devletlerle askeri alanda iş birlikleriyle yapmayı hedefleyecektir. Yanı başındaki Türkiye ve Azerbaycan olan ilişkilerini ise ılıman şekilde sürdürmeye devam ederek, bölgesel güveliğini teminat altına almak isteyecektir.

Kafkasya’da devletler arasında tarihsel birlikteliğin yanı sıra her an canlanmaya hazır ve etnik kökenli sorunlar bulunmaktadır. Bu durum, bölge dinamiklerinin sık sık değişmesine neden olmakta ve yaşanan herhangi bir gelişme sadece bölgesel anlamda değil aynı zamanda küresel ölçekte de yankı uyandırmaktır. Bölge devletlerinin her an değişen bölge dinamiklerine karşı oldukça akılcı ve uzlaşmacı olmaları kritiktir. Bu yüzden bölgedeki devletlerin izlediği politikaların barışçıl ve sağlıklı bir şekilde yönlendirilmesi, bölgenin refahı ve istikrarına önemli bir katkı sağlamaktadır. Bölgedeki ülkeler arasında iş birliğinin devam etmesi ve ortak çıkarların korunması, bölgede barışın sürdürülmesi adına kritik bir öneme sahiptir. Bu bağlamda, özellikle Türkiye ve Azerbaycan iş birliği ve varlığı, bölgesel istikrarın devamına ve sürdürülebilir bir barış ortamının gelişimine katkıda bulunabilir.

 

Webinara
Kayıt Ol !

Son 2 Gün