Kaan Öztoprak
TUDPAM Araştırmacısı
Haber
“Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, Yunanistan ve Türkiye’nin geçmişin “esiri olmamaları” gerektiğini belirterek, iki ülkenin gelecekte ikili temasları ve iş birliğini yoğunlaştırmaları gerektiğini söyledi.” (Euronews, 13.05.24)
TUDPAM Haber Analiz
Geçtiğimiz günlerde Ankara, uzun zamandır merakla beklenen görüşmeye ev sahipliği yaparak Türk-Yunan devlet başkanlarını bir araya getirdi. Yunan medyasının deyimiyle ‘kazan-kazan’ durumunun yaratıldığı son dönem ticari ilişkilerin de etkisiyle olumlu bir havada geçen görüşme, liderlerin geleceğe dair iş birliği temelli olumlu ilişki beklentilerinin ifade edilmesiyle sona erdi. Tüm bu tozpembe açıklamalara rağmen tarafların memnuniyetsizliklerini aktardıkları birtakım demeçler göz ardı edilmemeli. Özellikle Hamas ve Kıbrıs üzerine zıtlıkların göze çarptığı basın konferansında daha arka planda kalan ancak hiç de önemsiz olmayan bazı konulara bugünkü yazımda yer vereceğim.
Konuşması esnasında Batı Trakya’daki Türk topluluğuna vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, soydaş azınlıklar için hakkaniyete dayalı bir ortam yaratılması beklentilerini iletirken Yunan Cumhurbaşkanı Miçotakis, Yunanistan’daki Müslüman azınlığın yürüttüğü siyasi hareketlerin seçimlerde kazandığı başarılara vurgu yaparak bu yapılanmaların Yunan siyasetindeki aktifliğini başarılı olarak değerlendirdi. Buna ek olarak benzer gelişmelerin Türkiye’deki Ortodoks Hristiyan azınlıklar adına da yaşanması gerektiğini dile getirdi. Peki açıklamalarıyla Türk toplumuna siyasi özgürlüğün verildiği imasında bulunan Miçotakis’in ‘başarı’ açıklaması ne kadar samimi kalıyor?
Yunanistan’da bugün Batı Trakyalı Türkleri temsilen Dostluk Eşitlik ve Barış Partisi (DEB), Başkan Çiğdem Asafoğlu liderliğinde aktif olarak siyasete devam etmekte. Kimlik inkârı ve yoğun baskılara karşı Türklerin sesini duyurmaya çalışan parti, 2019 ve 2023 seçimlerinde kısmi başarılar göstermiş, ancak ülkedeki %3’lük baraj kuralı gereği parlamentoya aday gönderememiştir. Ne var ki partinin bu barajı geçmesi durumunda dahi önünün kesileceğine dair kimi Yunan yetkililerce yapılan açıklamalar hâlen ortadadır. Zira 2017 yılında sağ görüşlü Yunan bir meclis üyesi, bir panelde yaptığı açıklamalarda ‘Müslüman partisi’ olarak hedefe koyduğu DEB’in her şekilde baraj altında bırakılmasının ülkenin çıkarları adına gerekli bir adım olarak gördüğünü ifade etmiştir. Benzer şekilde ‘Altın Şafak’ adı verilen ırkçı-faşist temelli bir örgütün de provokasyonlarına göğüs geren DEB, baraj problemine takılsa dahi İskeçe ve Rodop illerindeki teşkilatlanmalarıyla Türklerin sesi olmaya devam ediyor. Öte yandan 2023 Haziran’ında yapılan son seçimlere bahsi geçen illerdeki sol tandanslı muhalefet partilerin listelerinden girerek aday olan dört Türk asıllı milletvekili Yunan parlamentosunda koltuk sahibi oldu. Dolayısıyla Miçotakis, Türk azınlığın siyasi değerlendirmesinde kısmen haklı; ‘başarılı’ değil, ‘hükûmete rağmen başarılı’.
Görüşmede zıtlık yaratan bir diğer konu ise son dönemde Kariye’nin statüsünde gidilen değişiklikle tekrardan gündeme oturan Türkiye’deki kiliseler meselesiydi. 6 Mayıs’ta Müslümanların ibadetine açılan (bugünkü adıyla) Kariye Camii, görüşmenin gerçekleşmesine birkaç gün kala Miçotakis’in Yunan medyasındaki serzeniş dolu açıklamalarını takiben görüşmenin gündem maddeleri arasında çoktan yerini almıştı.
Mevzubahis yapının inşası altıncı yüzyıla dayanıyor. Bizans hükümranlığında çok sefer farklı sebeplerle zarar gören ve hatta yıkılarak tekrar inşa edilen kilise, Osmanlı döneminde camiye ve erken dönem Cumhuriyet yıllarında ise müzeye çevrilmiş. En son 2020 yılında alınan statü değişikliği kararının takiben geçtiğimiz hafta itibari ile yapı Müslümanların ibadetine açıldı. Miçotakis’in talihsiz olarak değerlendirdiği bu kararın kültürel hazine birikimine zarar vereceğini söylemesi üzerine aklıma gelen ilk şey Yunanistan’daki Türk yapılarının durumlarını araştırarak meseleyi bir de tersi yönden araştırmak oldu. Mimar Ekrem Hakkı Ayverdi, Yunanistan’daki Osmanlı mirası yapıları listelediği çalışmasında dört bine yakın eserden bahsetmekte. Yine de ben, karşılaştırmalı değerlendirmeyi değişkenlerden sapmadan yapmak amacıyla yalnızca camileri dikkate alarak bu sayıyı törpülemeyi öneriyorum. Bu durumda yine aynı kaynaktan iki binden fazla ibadethanenin zamanında Osmanlı Devleti tarafından bugünkü Yunanistan sınırları içerisinde işletilmekte olduğu yazıyor. Peki bugünkü duruma ne demeli? Sanat tarihçisi Semavi Eyice’nin 2010’da Yunanistan üzerine kaleme aldığı makalesinde, çoğunluğunu camilerin oluşturduğu Osmanlı’dan kalan birçok yapının günümüzde ya harabe hâlinde bırakıldığı ya da amacı dışında kullanıldığını not etmiş. Osmanlı mirasının bölgede bıraktığı Türk kültürel hazinesinin belkemiğini oluşturan camiler, Batı Trakya’daki yoğun Türk nüfusun aksine oldukça kıt sayıda bir rakamla aktifliklerini sürdürüyor ve pek de sağlıklı bakılmıyor. Dolayısıyla konu özelinde eli pek de kuvvetli olmayan siyasi bir figür olarak Miçotakis’in, sanki bir patrikmişçesine dini kaygılar güderek Yunan eseri dahi olmayan bir yapı hakkında Türk yetkililerce verilen karara yönelik eleştiride bulunması anlamsız olduğu kadar cüretkârdır da. Coğrafik paylaşımın getirdiği ortak kültürel zenginlikten ve bunun korunmasından bahsetmek için her iki tarafın da samimi adımlar atması önceliktir.
Uzun lafın kısası, ikili ilişkilerde geçmişin dayattığı zincirlerden kurtulunması gerektiğinin altını çizen Yunanistan Cumhurbaşkanı Miçotakis, görünen o ki bu işe kendisinden başlamalı. Yurttaş eşitliği ve ortak miras gibi modern hedeflere 90’lı yıllardan kalan devlet aklına uyarak ulaşmak pek mümkün değil. Yine de zannediyorum iki ülke arasında görüşmeler kaldığı hızda devam edecek. Zira Türk-Yunan ilişkileri iyileşme dönemini geçerek genişlemeye başlamış durumda. Türkiye açısından mühim olan ilişkiler pik seviyesine ulaşıp tekrardan çöküşe geçmeden genel düzende daima karşımıza bu döngü çıkar, kaleme aldığım ve benzeri diğer konularda kendi lehine sonuçlar çıkartmasıdır. Tam da bu noktada diplomasi oyunu başlar.