Blog Yazılarımız

Kerkük’te Hristiyan Türkler

Reşat Salihi

Gazeteci & Yazar

Kerkük, uzun yıllar boyunca Irak Türklüğünün payitahtı olmuş halis muhlis bir Türk kentidir. Kerkük, inançların çeşitliliği açısından da zengin bir şehir olma özelliğini, siyasi olayların değişikliklerine rağmen korumuştur. Türklerin bu bölgeye gelişi, farklı Türk devletlerinin hâkimiyet süreçlerine dayanmaktadır. Hıtlanlar, Ceyhun Nehri kıyılarından paralı askerler olarak 674 yılında Irak’a yerleşen Türkler olurken; Selçuklu, İlhanlı, Celayirli, Osmanlı, Safevi ve hatta Timur İmparatorluğu dönemlerinde farklı zaman dilimlerinde Türkler bu bölgeyi yurt edinmişlerdir. [1] Irak’ın güney-orta kesimlerinde yerleşik olarak yaşayan ve Abbasiler döneminden beri bölgeyi yurt edinen bir Türk ile Irak’ın Kuzey bölgesinde yaşayan ve Timur döneminde bölgeye gelen Telaferli bir Türk’ün arasında farklılıklar bulunur. Biri Çağatay lehçesine benzer bir şekilde konuşuyorken, diğerinin ağız yapısı daha da farklıdır. [2] Bu durum, sadece iki uzak bölge arasında değil, aynı şehrin içerisinde bitişik iki mahallede konuşulan Türkçenin bile farklı olduğu gözlemlenebilir.

Kerkük’teki Hristiyan Türklerin, Moğol ve Uygur Türklerinden oluşan İlhanlıların bölgeye gelişi ile birlikte nüfuslarında ciddi artış oldu. Moğolların Kerkük’ü ele geçirmesinin ardından Ketboğa komutasındaki Nayman kabilelerinin bir bölümü şehre yerleştirildi. Müslüman nüfusu korumak amacıyla özellikle Kale’ye konuşlandırılan Naymanlar, kısa sürede bölgedeki yerli Hristiyan topluluklarla dostane ilişkiler kurarak kaynaştılar. Bu süreç, Türkçe konuşan bir Hristiyan Türk topluluğunun oluşmasına zemin hazırladı. Bu topluluk uzun yıllar varlığını sürdürse de Krallık döneminde zamanla Kerkük Kalesi’nden ayrılarak şehre yayıldı. Özellikle Şaturlu Mahallesi civarına yerleşenler olduğu gibi, bazıları da Irak’ın farklı şehirlerine göç etti. [3]

Kerkük’ün Kale Hristiyanları, bu süreçler doğrultusunda şehirde ciddi bir nüfusa sahip oldular. Şehirdeki Müslüman Türklerle beraber ticaret ve eğitim alanları gibi sosyal meselelerde sürekli bir kaynaşma içerisinde olmuş ve böylece, her iki kesim de Türklüğünü korumuştur. Kerkük’te, geçmişte Hristiyan iken sonradan İslam’ı kabul eden Hürmüzlü aşireti, Türkmenler arasında önemli bir yer tutmaktadır. Bu aşiret, hem Kerkük şehir merkezinde hem de tamamen Türkmenlerden oluşan Türkalan köyünde yaşamaktadır. [4]

Hristiyan Türkler, bölgedeki Süryaniler ile kendi dinlerini korumuş, Müslüman Türklerin varlığıyla da Türklüklerini korumuşlardır. Kanuni Sultan Süleyman devrinde 111 numaralı Kerkük Livası Mufassal Tahrir Defteri’nde gayrimüslim olarak belirtilen bu topluluğa mensup kişilerin isimlerine baktığımızda, Tengrivermiş, Oruç, Kulu, Hızır ve Aslan gibi Türkçe isimlere de rastlamaktayız. [5]

Öte yandan, günümüzde bile Türklüğünü koruyan ve Irak’taki kavga ve savaşların bir din meselesi değil de millet meselesi olduğunu idrak eden bu Hristiyan Türk topluluğu, millî bilinç konusunda çok daha ileri seviyelere gelmiştir. İlerleyen yıllarda Kerkük’teki Hristiyan Türkler, millî kimliklerini koruma çabalarını sürdürerek toplumsal yapıda etkin bir rol oynamaya devam ettiler. Osmanlı idaresi boyunca vergilendirme ve askerî yükümlülükler açısından diğer gayrimüslim unsurlarla benzer statüde yer alsalar da Türkçe konuşmaları ve kültürel bağları nedeniyle Müslüman Türklerle daha yakın ilişkiler geliştirdiler. Bu bağlamda, Osmanlı arşivlerinde yer alan kayıtlar, Kerkük’teki Hristiyan Türklerin özellikle zanaatkârlık, ticaret ve yerel yönetim alanlarında önemli konumlarda bulunduklarını göstermektedir.

Kültürlerini koruyan ve varlıklarını buna borçlu olan bu topluluk, çeşitli yakın tarih kaynaklarında da karşımıza çıkmaktadır. Kerküklü Tarihçi Şakir Sabır Zabıt, “Kerkük’te İçtimai Hayat” adlı eserinde, Hristiyan Türklerin evlenme merasimlerinden bahsetmiştir. Evlenme merasimlerinin tamamen Müslüman Türk geleneklerinden farksız olduğunu vurgulamış ve Hristiyan Türklerin evlilik günü yaptığı Türkçe duayı eserine dahil etmiştir.

Midraş tarafından damat için okunan dua şu şekildedir:

“Sen ey küreken (Damat) kardaş!

Kahinlere eğilttin baş,

Allah’ınız rabbül arş,

O olsun sana ma’in.[6]

Ayrıca, edebiyatçı ve yazar Ata Terzibaşı, “Kerkük Havaları” adlı kitabında Hristiyan Türklerde vefat eden genç kızların ardından yakılan bir ağıtı yayımlamıştır. Bu ağıt şöyledir:

“Âlemden çıktı vermedi mestur,

Kısmeti kalktı vermedi sabur,

Senden emir çıktı olundu destur,

Mevti kabul etti, meskeni kabur.

Ya rab, el rahman ne haktır farzın,

Affet ya hanan şu bakire kızı!

Gençlik ömründe olundu ferman,

Kalmasun zindanda bir müddet zaman.

Her vakit her günde eyledi figan,

Rabbim karşında olmasun pişman. [7]

Terzibaşı, aynı eserinde Hristiyan Türklerin millî bilinçlerinin kuvvetli olduğunu ve milliyetçiliklerini vurgulayarak, birkaç önemli Kerkük eşrafından bahsetmiştir.

Hristiyan Türkler, Müslüman Türkler ile günlük yaşamda sürekli beraber olmuşlardır. Bu durum da birçok nükteli olaya sebebiyet vermiştir. Bu olaylardan biri de şudur:

Günlerden bir gün, adamın biri softalardan işitti ki her kim kırk gün sabah namazını Kerkük Kalesi üstündeki Ulucami’de kılacak olursa, camiden çıkarken ilk olarak Hızır Peygamber’e rastlayacaktır. Böyle ilahî bir yardımcıdan başka zorluklarını yenebilecek bir kuvvet düşünemeyen adamcağız, kırk gün sabah namazını Ulucami’de kıldıktan sonra, günün doğuşuyla caminin baş kapısından caddeye çıktı. Umutlu yüreği hızla çarpıyor, ilk rastlayacağı insanı gözlüyordu. Köşeden bir ayak sesi duyunca saygılı bir tavır aldı. Gelen, Kale Hristiyanlarından Toma’ya benziyordu. Hızır Peygamber’in kendini belirtmemek için başka şekillere gireceğini duymuş olan adam, kılığa aldırmayarak onun ellerine sarıldı. Yalvararak, ‘Aman Hızır Peygamber! Kırk gündür size varabilmek için bu camide sabah namazını kılıyorum. Allah’ıma şükür ki şimdi size kavuştum. İçinde yuvarlandığım zorluklardan beni kurtar. Yardımına muhtacım!’ dedi. Toma, adamın delirmiş olduğunu zannetti. Kendisini onun elinden kolayca kurtaramayacaktı. Biraz düşündükten sonra adama ‘Benimle gel.’ dedi. Birlikte tüccarların toplandıkları Cütkahve adındaki kahvehaneye gittiler. Toma, oturanlara ‘Rica ederim söyleyiniz, ben kimim?’ dedi. Oturanlar, ‘Kim olacaksınız, bildiğimiz Toma’sınız.’ cevabını verdiler. Toma, ‘Peki, bir de bu adama benim kim olduğumu sorunuz.’ dedi. Onlar da adamcağıza, ‘Siz Toma’nın kim olduğunu zannettiniz?’ diye sorduklarında, Adamcağız kızara kızara ‘Hızır Peygamber.’ diye mırıldandı.” [8]

Cumhuriyet dönemiyle birlikte Irak’taki siyasi dengeler değişmiş, Türk varlığı çeşitli baskılara maruz kalmıştır. Kerkük’teki Hristiyan Türkler de bu süreçten etkilenmiş, özellikle 20. yüzyılın ortalarından itibaren yaşanan göç dalgalarıyla nüfusları azalmıştır. Buna rağmen, diasporaya yayılan bazı Hristiyan Türkler, kültürel miraslarını yaşatma çabasını sürdürmüş ve Türklük bilincini yeni nesillere aktarmaya devam etmiştir.

Kerkük Kalesi’nin siyasi olaylar neticesinde, Kerkük’ü Araplaştırmak gayesiyle Saddam Hüseyin tarafından yıkılmasının ve orada yaşayanlara baskıların artmasının ardından, Hristiyan Türklerin büyük çoğunluğu göç etmek zorunda kalmıştır. Hem Türk hem de Hristiyan olmaları, bu bölgeden göç ettirilmeleri için çok yeterli bir sebep olmuştur. Kerkük’ün farklı semtlerine dağılanlar bir nebze de olsa soylarını korumuş, ancak yurtdışına ve Kerkük dışında diğer şehirlere göç edenlerin büyük çoğunluğu ise asimile olmuştur.

Günümüzde Kerkük’te ve Irak genelinde varlığını bir nebze de olsa sürdüren bu topluluk, hem inançlarını hem de etnik kimliklerini muhafaza eden nadir örneklerden biri olarak dikkat çekmektedir. Irak’ın çok uluslu ve çok dinli yapısı içinde Hristiyan Türkler, geçmişten günümüze kadar süregelen ortak kültürel mirası temsil etmeye devam etmektedir. Özellikle son yıllarda, Kerkük’ün demografik yapısını değiştirme girişimleri karşısında bu topluluk da diğer Türkmen gruplarla birlikte varlığını koruma mücadelesi vermektedir.

Hristiyan Türklerin geleceği, Kerkük ve genel olarak Türk kimliğinin korunmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle, gerek akademik çalışmalar gerekse siyasi girişimler aracılığıyla bu tarihi topluluğun tanınması ve korunması büyük önem taşımaktadır.

Kaynakça

[1] Saatçi, S. (1996). ‘’Tarihi Gelişim İçinde Irak’ta Türk Varlığı’’. Ötüken.

[2] Gökdağ, B. A. (2019). “Telafer Ağzı”. Karadeniz Araştırmaları. XVI/61: 102-119.

[3] Bakır, A. (2009). ‘’Eskiçağlardan Günümüze Kadar Türkmen Şehri Kerkük’’.

[4] Saatçi, S. (2015). ‘’Irak Türkmen Boyları, Oymaklar ve Yerleşme Bölgeleri’’. Ötüken.

[5] Altaş, D. (2023). ‘’Kerküklü Kale Hristiyanlarında Türkmen Kimliği’’. Çankırı Karatekin Üniversitesi Türkiyat Kongresi.

[6] Zabıt, Ş. S. ‘’Kerkük’te İçtimai Hayat’’.

[7] Terzibaşı, A. ‘’Kerkük Havaları’’.

[8] Naib, E. (2024). ‘’Kerkük Nükteleri’’ Yayına Hazırlayan, Dr. Önder Saatçi.

Fotoğraf: Anadolu Ajansı.

Not: Bu makale, Dış Bakış dergisinin Şubat 2025 sayısında yayınlanmıştır.

Webinara
Kayıt Ol !

Son 2 Gün