Blog Yazılarımız

TUDPAM | Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi > Analizler > Türk Dış Politikası Perspektifinde Son Dönem Türkiye – Libya İlişkileri

Türk Dış Politikası Perspektifinde Son Dönem Türkiye – Libya İlişkileri

Fatmanur Taşçı

TUDPAM Araştırmacısı

Türkiye, Libya halkıyla yüzyıllara dayanan köklü bir geçmişe sahiptir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türk ve Libya halkları arasında başlayan münasebetler, 24 Aralık 1951 tarihinde kurulan Libya Devleti’nin, Türkiye tarafından hemen tanınmasından sonra tesis edilen diplomatik ilişkilerle yeniden ivme kazanmıştır. Türkiye ve Libya arasında ekonomik, askeri ve siyasi alanda iş birliği anlaşmalarının imzalanması özellikle de petrol ve doğal gaz gibi enerji kaynakları üzerinde yapılan iş birliği anlaşmaları önemli bir yer tutmuştur. Türkiye, Ulusal Geçiş Konseyi’ni “Libya halkının tek temsilcisi” olarak tanımıştır. Trablus’un Ulusal Geçiş Konseyi’nin tam kontrolü altında girmesine müteakiben, 2 Eylül 2011 tarihinde Trablus’a Büyükelçi atayan ilk ülke de Türkiye olmuştur.

2010 Aralık ayında başlayan gösteri ve protestolar, protestocuların tamamının kimliklerinin Arap olmamasına rağmen, literatürde yaygın olarak kullanılan ‘‘Arap Baharı’’ olarak tanımlanmaktadır. İlk olaylar, polisin kötü muamelesini protesto sırasında Mohammed Bouazizi’nin kendisini kurban etmesinin ardında 18 Aralık 2010 tarihinde başlamıştır. Libya’da bu gösterilere sahne olan ülkelerden biridir.

2011’de başlayan ve 8 ay süren Libya iç savaşı, hükümet ve 1969 yılında yaptığı darbe sonrasından bu yana Libya’yı yöneten Muammer Kaddafi, Küba’nın Başkanı Fidel Castro ve Gobon Cumhurbaşkanı Ömer Bongo’dan sonra dünyada en uzun süreli devlet yöneticisi unvanını kazanmıştır. Libya’da başlayan Kaddafi karşıtı gösteriler iç savaşa dönüşmüş bir ayaklanmalar bütünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Protestolar 7 Şubat 2011’de başlamış, iç savaş Kaddafi’nin doğup büyüdüğü ve 1 Eylül 2011’de Libya’nın yeni başketi ilan ettiği Sirte’nin düşmesi ve Kaddafi’nin burada vurularak öldürülmesi ile 20 Ekim 2011 tarihinde sona ermiştir.  Bu dönemde Türkiye, Kaddafi rejimine karşı muhalif grupları desteklemiş ve NATO’nun müdahalesine destek vermiştir. Bu süreçte Türkiye’nin Libya’daki etkisi artmıştır.

Muammer Kaddafi’nin devrilmesiyle 42 yıllık iktidarının sona ermesi, Libya’da büyük bir siyasi boşluk ve istikrarsızlık yaratmıştır. Ülke, farklı gruplar arasında yaşanan çatışmaların, etnik ve dini ayrılıkların derinleşmesi ile 2014 yılında ‘‘İkinci Libya İç Savaşı’’ başlamıştır. Bu süreç farklı grupların kontrol ettiği bölgeler arasında devam eden çatışmalarla şekillenmiştir. Ulusal Ordunun kontrolündeki doğu ve güney bölgeler ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (GNA) kontrolündeki başkent Trablus ve batı bölgeleri arasında çatışmalar yaşanmıştır. Bu çatışmalar, ülke genelinde insan hakları ihlallerine, sivil kayıplara ve insani krize neden olmuştur. Ayrıca bu süreç içerisinde Yunanistan, Libya’ya ait 39 bin kilometrekarelik deniz sınırını işgal etmiş ancak ülkenin Ulusal Mutabakat Hükümeti ile Temsilciler Meclisi arasında çıkan anlaşmazlıklardan Libya devleti Yunanistan karşısında gerekli tutumu gösterememiştir.

Bu gelişmelerin ardından dönemin Türkiye Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar Libya’ya ziyarette bulundu. Bu ziyaret sırasında Yunanistan’ın işgal etmiş olduğu 39 bin kilometrekarelik alanın haritası açılarak başta bu alanın Yunanistan’dan geri alınması olmak üzere Libya’nın yeniden inşası ve Libya ordusunun güçlendirilmesi hususunda Türk Silahlı Kuvvetlerinin hazır olduğu bildirildi. Bu görüşmeyi takiben Libya Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı ve Başbakanı Fayiz es-Serrac, 2019 yılında Türkiye’ye gelmiş ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşme gerçekleştirmiştir. Yapılan görüşme Türkiye’nin ‘‘Münhasır Ekonomik Bölge’’ (MEB) anlaşması için temel hazırlaması ve Yunanistan’ı Doğu Akdeniz’de devre dışı bırakmaya çalışması olarak değerlendirilmiştir.

Yapılan bu görüşmelerin ardından İkinci Libya İç Savaşı’nın taraflarından olan Tobruk Hükümeti’nin askeri lideri Halife Hafter, başta Fransa, Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan tarafından desteklenirken, Türkiye’nin de anlaşma yaptığı Trablus hükümeti’ni ortadan kaldırmaya yönelik operasyon başlattıklarını duyurdu. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise MEB anlaşmasını yapmak üzere olduklarını ve Trablus Hükümeti (Ulusal Mutabakat Hükümeti)’ni desteklediklerini duyurdu. Yapılan bu açıklamalar ile Libya’da yaşanmakta olan çatışmalar şiddetlenmiş ve Trablus Limanı’nda Türk zırhlı personel taşıyıcı araçları görülmeye başlanmıştır.

Libya üzerinde Doğu Akdeniz mücadelesi devam ederken Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’ye bilgilendirme yapmadan tek taraflı olarak Akdeniz’de sondaj faaliyetlerine başlamıştır. Mısır ve İsrail’in Rum Yönetimi’ne destek vermesi üzerine Türkiye Cumhuriyeti de sondaj faaliyetlerini başlatmış ve akabinde 27 Kasım 2019’da ulusal Mutabakat Hükümeti ile Türkiye arasında ‘‘Deniz Yetki Alanları Sınırlandırılması Antlaşması’’ imzalanmıştır. Böylelikle Türkiye ve Libya arasındaki kıta sahanlıkları ve münhasır ekonomik bölge alanları yeniden belirlenmiştir. GKRY ve Mısır antlaşmayı “yasadışı” olarak tanımlarken Yunanistan ise antlaşmayı Girit’in varlığını görmezden geldiği gerekçesini sunarak itiraz etmiş ve antlaşmanın imzalanmasının ardından Yunan hükümeti, Libya’nın Atina Büyükelçisi Muhammed Menfi’yi sınır dışı etmiştir.

Yapılan itirazlar neticesinde Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 30 Eylül 2020’de deniz sınırı antlaşması tescil edilmiş ve BM Genel Sekreteri Antonio Guterrres, Türkiye ve Libya arasında imzalanan uluslararası antlaşmayı BM Şartı’nın 102’nci maddesi gereği onaylamıştır.

Türkiye ilk defa bir kıyıdaş devlet ile Münhasır Ekonomik Bölge sınırlandırma antlaşması imzalamıştır. Bu antlaşma ile Türkiye için Doğu Akdeniz’de en kötü senaryo olan Yunanistan- Mısır ve Yunanistan-GKRY arasında deniz yetki alanlarının paylaşımına dair antlaşma yapılması olasılığını ortadan kaldırmıştır. Bu da Türkiye ve Libya arasında imzalanan antlaşmayı son derece önemli kılmaktadır.

Halife Hafter’e bağlı olan birlikler imzalanan antlaşmanın ardından operasyonlarına hız kazandırmıştır. Nitekim iç savaş Trablus’un yerleşim yerlerine kadar ilerlemiştir. Bu gelişmeleri takiben Cumhurbaşkanı Erdoğan “Libya’ya asker gönderebiliriz” açıklamasında bulunmuştur. 30 Aralık 2019’da Libya’ya asker gönderme tezkeresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’ye sunulmasının ardından 2 Ocak 2020’de meclisin tezkereyi oylaması üzerine Libya tezkeresi meclisten geçerek Türk ordusunun Libya’ya asker göndermesinin önünde bir engel kalmamıştır.

Bunun üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Libya’ya çeşitli rütbelerden askerler gönderdi. Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin bulunduğu Trablus Halife Hafter’e bağlı Libya Ulusal Ordusu tarafından kuşatılmışken Türkiye, Ulusal Mutabakat Hükümeti tarafından savaşan güçlere silah sağlamaya başlamış ve karadan yapılan operasyonlara havadan insansız hava araçları ile destek vererek müdahalesini başlatmıştır. Bu müdahaleden kısa bir süre sonra  Hafter’e bağlı güçlerin Trablus’un etrafında başarı elde edememeye başlaması üzerine Türkiye destekli güçler tarafından Sirte’ye kadar püskürtüldüler. Yapılan hava harekatları sonrasında Sirte’de ateşkes yapıldığı ilan edildi.

Ayrıca Türkiye, Libya’daki soruna BM öncülüğünde uluslararası çabalara da aktif destek sağlamaktadır. 23 Haziran 2021 tarihinde ise dönemin Türkiye dışişleri  bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Libya krizine siyasi bir çözüm bulmak amacıyla düzenlenen Berlin Konferansı’na katılması bunun bir göstergesidir.

Sonuç olarak; Türkiye’nin Libya ile ilişkileri Libya’da kalıcı barış, istikrar ve güvenlik teminine katkı sağlanması ve karşılıklı yarar temelinde mümkün olan tüm alanlarda geliştirilmektedir.  Türkiye’nin Libya iç savaşındaki rolü, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni desteklemesiyle belirginleşmiştir. Türkiye, GNA’ya askeri ve diplomatik destek sağlamış, Libya’daki istikrarsızlığı önlemek ve Türkiye’nin çıkarlarını korumak amacıyla aktif bir şekilde müdahil olmuştur. Türkiye’nin Libya’ya askeri müdahalesi, özellikle 2019 yılında yapılan ‘‘Türk-Libya Deniz Yetki Alanları Antlaşması’’ sonrasında artmış ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Libya’ya askeri danışmanlar ve Suriyeli paralı askerler göndermesiyle derinleşmiştir. Ayrıca Trablus’a gerçekleştirilen son ziyarette, iki devlet arasında Hidrokarbonlar, Protokol Eğitimi, Medya ve İletişim ile Telekomünikasyon alanlarında iş birliği Mutabakat Muhtırası imzalanması ilişkilerin gelişimi açısından kayda değerdir. Diğer yandan Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Fransa gibi ülkeler, Türkiye’nin Libya’daki etkisini sınırlamak için çeşitli adımlar atmaları ve Libya’daki dengeyi değiştirme çabaları Türkiye’nin Libya’daki bu aktif rolünün, bölgedeki diğer aktörlerle gerilimlere neden olduğu açıktır. Bu gerilimlere rağmen günümüzde Türkiye ve Libya arasındaki ilişkiler, siyasi, ekonomik ve askeri alanlarda devam etmekte ve her iki ülkenin de karşılıklı çıkarlar doğrultusunda iş birliğini sürdürmekte ve ilişkilerini güçlendirmeye çalışıyor olması son derece önemlidir.

Webinara
Kayıt Ol !

Son 2 Gün