Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İsrail’in özellikle son dönemde Kıbrıs’taki faaliyetleri oldukça artmış durumdadır; zira küresel ve bölgesel güç rekabetinde Doğu Akdeniz’in oldukça artan bir jeopolitik önemi söz konusudur. Doğu Akdeniz’de yer alan büyük gaz kaynakları bölgenin önemini oldukça arttırmaktadır. Kıbrıs adası ise tam bu merkez içerisinde yer alan ihtilaflı bir adadır ve bölgede uygulanan politikalar, büyük gerilimlere sebep olabilecek kapasitededir.
ABD, özellikle son dönemde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile ilişkilerini geliştirme yolunda politikalar uygulamaktadır; zira bu bölgede bulunan enerji kaynakları üstünde kontrol sağlamak ve enerji güvenliğini garanti altına almayı amaçlayan bir politika gütmektedir. ABD’nin amacı; Avrupa’nın Rusya’ya olan gaz bağımlığını azaltmak, bölgeden enerji gücü sağlayabilmek ve enerji arzını çeşitlendirme noktasında çalışmalar yürütmektir. Bu noktada GKRY ile ilişkilerin gelişimini arttırmayı amaçlamaktadır. Enerji arzı ve güvenliği yanında Kıbrıs adası ABD için İsrail’in güvenliğinin sağlanması noktasında önemli bir konumda yer almaktadır. Bu bölgede yer alan İngiliz üsleri İsrail’in güvenliği açısından oldukça önemli olsa da ABD, bölgede her daim bu rolünü devam ettirmek istemektedir. Bundan dolayı Doğu Akdeniz ve Kıbrıs adası, ABD için önemli bir politik alanı oluşturmaktadır.
Bu sebepler ile ABD ve GKRY arasında bir savunma anlaşması imzalanmıştır. Aynı zamanda ABD, bu anlaşma ile GKRY’ye uyguladığı silah ambargosunu da ortadan kaldırmış ve bölgede silahlanmanın önü açılmıştır. Böylelikle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) güvenliği oldukça tehlikeye girmiştir. ABD donanmasına ait savaş gemilerinin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne gerçekleştirdiği “liman ziyaretleri,” iki taraf arasındaki “stratejik ortaklığın” ileriye götürülmesi yönünde atılan adımlar ve ABD’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne uyguladığı silah ambargosunu kaldırma kararının her yıl yenilenmesi, özellikle son dönemde ABD’nin Rum tarafına verdiği yanlı desteğin somut göstergeleri olarak gösterilebilir. ABD’nin bu yanlı tutumu doğal olarak bölgede dengeleri bozabilecek bir güvenlik sorunu oluşturmaya başlayabilir.
İsrail ise özellikle 7 Ekim sonrasında GKRY yönetimi ile oldukça yakın bağlar kurmuştur. Özellikle İsrail, hem Lübnan hem de Gazze saldırılarını bölgedeki üslerden aldığı lojistik ile sağlamaktadır. Bu durum, Birleşik Krallık ve ABD’nin bölgeyi bir İsrail üssüne döndürmesini ve Kıbrıs adasını bir savaş alanı olarak açmasını sağlarken adanın güvenliğini tehlikeye atmaktadır. GKRY yönetiminin bölgesini bir askerî lojistik ve üs noktasında konumlandırması uluslararası hukuka ise aykırı bir durumdur. Zira İsrail, adada bir garantör devlet olarak bulunmamaktadır. Yani İsrail’in adayı operasyonel çıkarları için kullanması kurucu anlaşmalara aykırı gözükmektedir. Ayrıca İsrail, GKRY yönetimi ile adada askerî tatbikatlar yürütmekte ve GKRY yönetimini silahlandırmaktadır.
Bu iki durum Kıbrıs adasında ihtilafı arttıracağı gibi güvenliği de büyük risk altına alabilir; zira ABD, bölgede güttüğü politikaları Rumlar ile rahat bir şekilde uygulamaktadır. Bu durum da ABD’nin GKRY yönetimine desteğini arttırması sonucunu doğururken, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilere oldukça büyük zararlar verebilir. İlave olarak; İsrail’in bölgedeki varlığı ve lojistik yönetimi, GKRY yönetimini bölgesel bir savaş içine çekebilir. Bu durum da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni doğrudan etkileyecek önemli bir sonucu doğurmaktadır.
KKTC’nin güvenlik dinamikleri ise Türkiye’nin politikaları neticesinde şekillenecektir; zira Kıbrıs adası, ABD ve İsrail için önemini arttırırken, GKRY yönetimi açısından bir silahlanma artışının sağlanacağı şüphesiz görünmektedir. Ayrıca bu durum, bölgedeki hassas dengeyi değiştirecek kapasiteye sahiptir.
Türkiye, KKTC’nin güvenliği adına savunma ve caydırıcılık açısından birçok önemli adım atacaktır. Çünkü Türkiye’nin Kıbrıs adasında olması, Doğu Akdeniz’deki rolü ve Kıbrıslı Türklerin güvenliği açısından oldukça önem arz etmektedir. İlave olarak Türkiye, Kıbrıs ile alakalı olarak ABD ile olan diyaloğunu ve endişelerini diplomatik yollardan sunacaktır; zira Kıbrıs adasındaki ihtilafın güvenlik açısından gerilime sebebiyet verecek olması iki ülke arasındaki ilişkileri de yoğun olarak etkileyecektir. ABD’nin bölgede hassas dengelere dikkat etmesi önemli olacakken, İsrail’in ise savaşı GKRY yönetiminin lojistik üslerinden sağlaması bölgesel savaşı yayma açısından oldukça tehlike arz etmektedir. Bu durumu en iyi şekilde anlaması gereken ise GKRY yönetimi olacaktır.